Cemil Usta Hocaefendi ile “İnfak” Üzerine Mülakat

Cemil Usta Hocaefendi ile “İnfak” Üzerine Mülakat

İlkadım: Sayın hocam,  öncelikle infak nedir? Bize bu konuda bilgi verir misiniz?

Cemil USTA: İnfak, Allah Teâlâ’nın bizlere emanet olarak vermiş olduğu malları Allah için, Allah yolunda, O’nun rızası doğrultusunda başkalarıyla paylaşmaktır.  Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor ki  “Fakirlerin, yoksulların sizin mallarınızda hakkı vardır.” Mal Allah’a aittir ama bu kendine ait olan malı da Rabbimiz bizlere veriyor. Onu da fakirlerle, muhtaç olan insanlarla paylaşmamızı yine bizlerden istiyor. Bu mallar aslında bizim için bir imtihan vesilesidir.

Allah Teâlâ kimisini fakir, kimisini zengin olarak takdir etmiştir. Bu Rabbimizin ilahi taksimatıdır. Öncelikle herkes bu taksimata razı olacak; fakir sabredecek, zenginin malına göz dikmeyecek, zengin de şükredecek ve diğerleriyle paylaşacaktır.

Bir gün peygamberimize bazı kimselerin “Ya Rasulallah, Yahudiler zengindir, biz fakiriz.” demeleri üzerine Rabbimiz “Biz sana tekrar tekrar okuduğun “seb’al mesani/Fatiha Suresi’ni” vermişken,  Biz size İslam nimeti, iman nimeti vermişken habibim onların mallarına göz dikme” buyurarak peygamberimizin şahsında mü’minleri uyarmıştır.

Allah Teâlâ başka bir ayette de “O münafıkların mallarına, evlatlarına göz dikme, onlar seni hayrette bırakmasın” buyuruyor. Rabbimiz peygamberimizin şahsında yine bizleri uyarıyor.

Demek ki fakirler zenginlere hasetlenmeyecekler, onların mallarına göz dikmeyecekler, “bu ilahi taksimattır” diyecek ve hallerine razı olacaklar; zenginler de fakirlerle mallarını paylaşacaklar. Paylaştıkça da mal bereketlenecek. Kardeşlik hukuku bu şekilde tesis edilir. Fakir zenginin malına göz diker, zengin de onun hakkını vermek istemezse o zaman arada bir uçurum oluşur, kin oluşur, buğz oluşur, hasetlik oluşur, kardeşlikten mahrum kalınır.

İlkadım:  Hocam, infak etmek bir ibadet olduğuna ve her ibadetin bir adabı olduğuna göre acaba infak ibadetinin alan ve veren açısından adabı nelerdir?

Cemil USTA: Zengin bilmeli ki infak ettiği zaman malı değerlenecektir. Allah rızası için verdiği zaman karşılığını fazlasıyla Rabbi ona geri verecektir. Bundan dolayı karşısındaki fakirin onu kabul etmesi zengin için bir fırsattır, bir nimettir. Ondan kendisini üstün görmeden, “bu da bir nimettir, infak edebileceğim böyle güzel insanlar var” diyecek, onu da Allah Teâlâ’nın bir ikramı olarak kabul edecektir. Ona kemal-i edeple yaklaşacak, selamını verecek, hal hatır soracak, güler yüzle tatlı dille onun kabul etmesini rica edecektir. Hatta İslam fıkhına göre “bu benim zekâtımdır, sadakamdır, benim fitremdir” demeden, o insanı rencide etmeden “şununla çocuklarına bir şeyler alırsınız, ihtiyacınızı görürsünüz” diyerek, onun gönlünü alarak vermeli, onları yaralamamalıdır. Allah Teâlâ Sure-i Bakara’da “Ey iman edenler, verdiğiniz sadakalarınızı onların başına kakarak, onları üzecek sözler söyleyerek, iptal etmeyin” diyor. Böyle vermektense hiç vermemek bizim için belki de daha hayırlıdır. Unutmayalım ki o fakir bizim için bir nimettir.

Rabbimiz Münafikun Suresi 10. ve11. ayette şöyle buyurmaktadır:

“Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

Ecel yastığına kişi başını koyduğu zaman perdeler kalkıp da gideceği yeri gördüğünde ve nelerin faydalı, nelerin zararlı olduğunu anladığı an “eyvah” diyor. “Yarabbi bana fırsat ver, dilimin düğümünü çöz, malımı infak edeyim.” diyor. Oğluma kalsın, kızıma kalsın demiyor. Sadece kendini düşünüyor.  Niye? Artık kendisi için ne getirisi olduğunu anladı ve malını infak etmek istiyor. Allah Teâlâ da “Hayır, artık dünyadaki süren bitmiştir, malı harcama imkânın da infak imkânın da kalmamıştır. O, mirasçılara kalmıştır. Senin için artık böyle bir fırsat yoktur.”  buyuruyor.

Allah Teâlâ Sure-i Bakara’da da: “Allah’ın kendilerine servet verdiği kimseler, yaptıkları cimriliğin kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Allahın emrettiği yolda harcamayıp cimrilik edenlerin bundan dolayı arttırdıkları mal, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Cimrilik onlara iyilik değil, şer getirir” buyurmaktadır.  Yani malı infaktan kaçırmak insan için büyük bir vebaldir, sorumluluktur. Mahşerde hesabını zorlaştırır. Ama malından verirse hem malı bereketlenir hem ömrü bereketlenir. Allah Teâlâ sıhhat, afiyet verir, muhabbet verir ve dünyada da ahirette de bereket verir. Bu onun için hayırlıdır. Vermediği zaman ise o mal ona sıkıntı olur. Belki onu muhafazada güçlük çekecektir. Belki bundan dolayı fakir fukara kendisine düşman olacaktır.  Dünyadaki yaşama şartları da değişecektir. Niye? Çünkü malını korumaya çalışıyor. Denilmiştir ki malı sahibi korur. İlim, edeb ise sahibini korur.

Yine Rabbimiz “Varlıkta da darlıkta da infak edin.” buyurur. Zengin infak edecek, fakir de infak edecek. Her fakirin altında bir fakir vardır. Fakir de imkânını zorlayacaktır. Sahabeyi kiram bunu yapmıştır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de  “O Ensar, kendilerine hicret edenleri sevdiler ve mallarını infak ederken kendi ihtiyaçları olmasına rağmen kardeşlerini kendilerine tercih ettiler.” buyuruyor.  Yani imkânları az, fazla malları yok, belki çocuklarına içirecek çorbaları yok, ama gelen az bir şeyi de misafirleriyle paylaşmışlar. Hicret edip gelen insanlarla paylaşmışlar. Muhacirlerin de eline bir şey geçmişse onlar da Ensar’la paylaşmıştır. Mü’minlerin kendi ihtiyaçları olmasına rağmen kardeşlerini kendilerine tercih etme güzelliğine “i’sar” deniyor. 

Netice olarak infak fakir için de zengin için de şereftir.  Allah’ın rızasını kazanmaya vesiledir.  Cenneti kazanmaya vesiledir. Hem dünya hem ahiret saadetine vesiledir. Zengin için fakir bir nimettir. Onlara tatlı dil ve güler yüzle yaklaşmalıdır. Zenginlik, fakirlik bir ilahi taksimattır.

İlkadım:  Hocam, Tevbe Suresi 111. ayeti kerimede Rabbimiz “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır” buyuruyor. Bu ayeti nasıl anlamalıyız?

Cemil USTA: Malın gerçek sahibi Allah’tır. Bu bedenimizin sahibi de Allah’tır.  Allah Teâlâ mü’minleri tarif ederken “Onlar mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler.” buyuruyor. Malını veremeyen, malında cömertlik gösteremeyen Allah yolunda ölemez. Malına kıyamayan kendisine hiç kıyamaz. Allah Teâlâ zaten kendi verdiği bedeni, malı, kendi verdiği ikramı “Bana sat, benim uğrumda geri ver.”diyor. “Benim uğrumda infak edersen, benim uğrumda hicret edersen, cihad edersen, şehid olursan karşılığı cennettir. Habibim o bahtiyar insanları müjdele .” buyuruyor. Rabbimiz bize büyük müjde veriyor, cennet vaad ediyor. İnsan bilmelidir ki hayat da ölüm de zaten Allah’tandır.

İlkadım:  Hocam, Bakara Suresi 177. ayeti kerimede önce infaktan bahsediliyor, sonra namazdan sonra zekâttan bahsediliyor. Acaba infak neden namazdan ve zekâttan önce geliyor? Biliyoruz ki namaz ve zekât farzdır infak ise farz değildir.

Cemil USTA: İnfakın zekât kısmı zengin Müslüman’a farzdır. Sure-i Bakara’nın başında da  “Kendilerine vermiş olduğumuz rızıklardan infak ederler.” diyor. Bu rızkı veren Allah Teâlâ’dır. O bizim elimizde geçici bir emanettir.  Bahsettiğiniz ayette Rabbimiz yetimden, miskinden, yolcudan bahsediyor ve bunlara yeri geldikçe “sevdiği mallardan infak etmek asıl iyiliktir.” buyuruyor. Yoksa fazlalık olan veyahut da işe yaramayan, kendisinin kullanamadığı şeylerden onlara vermeyecektir.  Sevdiklerini,  kendi beğendiğini,  kendisinin kullanmaya müsait bulduğunu vermelidir. 

Allah Teâlâ “Sevdiklerinizden infak etmeden rızama ulaşamazsınız.” diyor. Demek ki mü’min böyle verdiği zaman namazını daha şuurlu, adabına erkânına daha uygun kılacak, namazdan daha çok feyiz alacaktır. Allah ondan razı olacak, onun gönlü Mevlasına daha fazla açılacaktır. Böyle vermediği zaman, infaktan çaldığı zaman bütün hayatı zarar görecek, belki zaman zaman namazını aksatmalar olacak,  namazdan yeterince feyiz alamayacaktır.

Allah Teâlâ fakirleri gözetmemizi istiyor. Zengin mü’min “fakirler bize bir emanettir” diye düşünmelidir.  “Allah Teâlâ bize verdiği malı onlara da verebilirdi ama bizi imtihan etmek istiyor,  öyleyse o malı paylaşacağız” diyebilmelidir. Bir hadiste anlatıldığına göre Allah Teâlâ bir kişiye “Ben açtım, Beni neden doyurmadın?” diye sorar.  O kişi “Yarabbi, bu nasıl olabilir?” deyince Rabbimiz “Sen falan fakiri doyurmadın.” der.  Fakiri Allah Teâlâ kendi himayesine alıyor. Kendisi onlara imkân mal verme imkânı olmasına rağmen zengine “sen vesile ol sen ver”  diyor. Zengin vermediği zaman ise Allah Teâlâ ondan razı olmuyor.

Netice olarak infakta Rabbimizin rızasını alamayan zekâttan da namazdan da istifade edemez.   

Allah Teâlâ “Siz Allah’tan korkar takva sahibi olursanız mal yönünden size beklemediğiniz yerlerden imkân verir.” buyurur. Ama cimrilik yaparsak Allah o malı belki elimizden alır başkasına verir. Böyle kimseler dünyada imtihanı kaybederler, diğer ibadetlerinden de feyz alamazlar. Mesela hacca umreye gitmeye ihtiyaç duyamazlar.

İlkadım:  Hocam, infak etmeye, sadaka vermeye nereden başlanması gerekir?

Cemil USTA: Fıkıh kitaplarında anlatılır. Zekât verirken kişinin yakınlarından başlaması lazımdır. Annesine babasına zekâtı veremez ama fakir kardeşinden başlar. Ayet-i kerimede de anlatıldığı gibi önce yakınlarını araştırır. Başta kardeşi, amcası, halası, teyzesi sonra yakın komşusu, sonra uzak komşusu fakirse onlara vermelidir. Başka memleketlerdekilere zaruri ihtiyaç olmadan zekât göndermek mekruhtur. Şafilerde caiz değildir. Yakın akrabaları başka memlekette ise veya oralarda tabi afetler, deprem, yangın vs. olmuş, insanlar açlıkla karşı karşıya gelmişlerse bu gibi zaruri hallerde gönderilebilir. Kendi kardeşi bayramda kurban kesemiyor, kendi kardeşi bayram şekeri alamıyor gidiyor başka yerlere yüklü zekâtlar veriyor; bu doğru değildir. Allah kabul etsin ama zekât ve infakta kendi yakınlarından başlaması lazımdır.

İlkadım: Hocam, sadaka-i cariye hakkında bilgi alabilir miyiz?

Cemil USTA: Sadaka-i cariye öldükten sonra da sevap kazandırmaya devam edebilen sadakadır. Kişi ölse de o başlattığı hayır işi devam ettiği müddetçe Allah Teâlâ defterine o hayırdan yazacaktır. Mesela bir insan talebe yetiştirmişse o talebe hayır işlediği müddetçe, insanlara faydalı olduğu, namaz kıldığı müddetçe amel defteri öldükten sonra da kapanmaz. Salih bir evlat yetiştirmişse o salih evlat insanlara faydalı olduğu müddetçe, Allah için infak ettiği, beş vakit namazını kıldığı müddetçe kişi ölse de o defter kapanmayacak, o defter açık kalacak hep sevap kesesine yazılacaktır. Bir kişi insanlara faydalı olan hayır müesseseleri yaptığı zaman bu müesseselerden insanlar faydalandığı müddetçe kişi öldükten sonra bile sevabı yazılmaya devam eder. O kişi için Sadaka-i cariye olur. Rabbimiz Tin Suresi’nde “İman eden ve salih amel işleyenlere süresiz, kesintisiz bir ecir vardır.” buyurmaktadır.  Bir kişi vakıflar bırakmışsa, güzel müesseseler mesela camiler yaparsa oralarda hayır işlendikçe sevabı kesilmez. Tabi bir de bunun tersi var. Şer yeri yaparsa, haram işlenen bir yer yaparsa buda öteki tarafta günah defterine yazılmaya, azabı artmaya devam eder. “Hayra vesile olan o hayrı işlemiş gibidir. Şerre vesile olan da o şerri işlemiş gibidir.”

İlkadım: Hocam, Allah’ın razı olduğu cömertlik nasıl olmalıdır?

Cemil USTA: Allah Teâlâ ensar ve muhaciri anlatırken “Kendi ihtiyaçları olmasına rağmen kardeşlerini tercih ettiler.” buyuruyor. Yine “Her kim cimrilikten kurtulursa,  uzaklaşırsa Allah için infak edebilirse o kurtuluşa erendir.” buyuruyor. “Kim nefsinin pintiliğinden kurtulursa onlar kurtuluşa ermiştir.” Allah rızası için, “bu benim Rabbimden bana bir emanettir” diye Allah uğrunda kendi ihtiyacı da olmasına rağmen hiç çekinmeden verebilen insan kurtuluşa ermiştir. Allah “Kim Allah’a borç verirse” buyuruyor. Bir Müslüman kardeşinin ihtiyacını görmeyi böyle ifade ediyor Rabbimiz. Allah Teâlâ onlara kat kat mükâfat verecektir. O kişi hayal bile edemediği mükâfatlarla karşılaşacaktır.

 İlkadım: Bu insanların dünyadaki kazançları neler olabilir?

Cemil USTA: Cömert insan infaka alıştığı zaman ondan aldığı hazzı hiçbir şeyden almaz hale gelir.  Allah ona dünyada huzur verir, ağız tadı verir, rüyası güzelleşir, amelleri güzelleşir. Artık namaz kılmaya da doyamaz, ibadete de doyamaz. O hizmetten, o infaktan dolayı Allah Teâlâ sevdiği amelleri ona nasip eder. Allah, o kişinin kendisi dahi fark edemeden hep güzel işlerle karşılaştırır, onun önüne hep hayırlı işler getirir, bereket verir. O belki fark etmez ama infak edene yediği taamların hazmını dahi kolaylaştırır.

İlkadım: Allah razı olsun hocam.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.