‘Can’ı Okumak İçin Oku ‘Canlar’ına Okumak İçin Değil

‘Can’ı Okumak İçin Oku ‘Canlar’ına Okumak İçin Değil

Rusya yüzde 99,6 okuma-yazma oranı ile eğitim seviyesi en yüksek olan ülkelerden, Almanya ve Fransa ise Rusya’nın ardından gelen okuma şampiyonları. Haritada belki yerini bile bulamayacağımız kadar dünyanın gidişatında bir etkisi olmayan Andorra ise yüzde yüz okuma oranı ve yüzde sıfıra kadar düşen işsizlik oranı ile coğrafi olarak arasına sıkıştığı Avrupa ülkelerini ekonomisiyle köşeye sıkıştıran büyümüş de küçülmüş bir ülkelerimizden. Avusturya ve Finlandiya’nın eğitim sistemi ise zaten malum.

Japonlar bahsettiğim okuma yazma uğraşını o kadar ileri noktaya götürmüşler ki bu alanda yeni bir kavram üretilmek zorunda kalınmış: ‘taşiyami’ yani ayakta kitap okuma alışkanlığı. Bir eliyle kalabalığın içinde tutunacak bir yer ararken diğer eliyle kitap okumak için mücadele veren bu sırada da beyinleriyle de dünyaya teknoloji üreten Japonlar; aynı anda okuyan mı üretir, üreten mi okur sorusunu da felsefe dünyasına kazandırarak yeni bir rekora daha imza atıyorlar. Okuma-yazma oranının düşük olduğu ülkeleri de söylemeye gerek var mı bilmem: Afrika ülkeleri, Irak, Vietnam…

Dünyanın bir yarısı okuyor-yazıyor-üretiyor; diğer yarısı okumuyor-yazmıyor-tüketiyor.

Peki sonra ne oluyor?

Okumayan ülke ve okuyan ülke aynı kulvarda aynı hedef için koşuyor, gerideki bitiş çizgisinin hayaliyle, ileride ki de arkada bıraktığı günlerinin kâbusuyla daha hızlı koşuyor. Ezen ezildiği günlerin hırsıyla sömürürken ezilen de sömüreceği günlerin hayaliyle susuyor. Okumuşuyla, cahiliyle tüm dünya daha iyi bir yaşam için çalışıp, köprüyü geçene kadar herkeslere ‘dayı’ demeyi ilke ediniyor.

Doğusundan batısına ülkenin okumuş kesimi Yahudi soykırımını eleştiren filmlere ağlıyor, eşcinselleri ötekileştirmeyelim temalı romanların imza gününde sıraya giriyor, ‘best sell’ denen ‘çok satan kitaplar’ tüm ülkelerde aynı rekoru kırıyor, reytingleri altüst eden diziler hep aynı konu etrafında dönüyor, siyasiler her ülkede aynı demeçleri veriyor…

Suudi Arabistan’da Şeriat Üniversitesi var, Mısır’da El Ezher; buralarda ki hazırlık öğrencileri bile belki Arapça klasik metinleri gazete gibi okuyor, hadisleri ezbere biliyor ama kralları Müslümanlara bomba yağdırırken kalpleriyle bile liderlerine buğzetmiyor. Müslüman kardeşleri sadece siyasi görüşlerinden dolayı tekfir edilirken, öldürülürken ‘Ama onlarda…’ ile başlayan cümleler kurarak başını yastığa-sağ tarafına döndükten sonra-rahatça koyuyor.

Peygamber efendimize risalet görevi verildiğinde Mekke’de 17 kişi okuma-yazma biliyordu ama ilk Müslümanlar bu entelektüel kesimden değil “cahil-cühela” halktan çıktı.

1500 yıl sonra istatistikler pek değişmedi, bu konuda istikrar devam etti. Okuma-yazma oranının yüzde 95 olduğu ülkeler ancak pop starlarına ve en tahrik edici ve en öfkeli konuşmayı yapan siyasi liderlerine ‘işittik-itaat ettik’ diyor, tüm sapık, aşırı ideolojiler üniversitelerde kendine yer buluyor.

Türkler Mevlana’yı okuyor, Ruslar Tolstoy’la gurur duyuyor, İranlılar sakız kâğıtlarına bile Hafız’ın şiirlerini yazıyor ama üçü de Avrupa standartları için yarışıyor, kapitalizm tüm ülkelerin platonik aşkı, eğitim müfredatlarını ise zaten aynı siyasi hedefler belirliyor.

İslam’dan önceki döneme kişi başına düşen kitap sayısı çok az olduğundan mı cahiliye dönemi deniyordu? Amr bin Hişam zorunlu eğitim diploması olmadığından mı Ebu Cehil diye anılıyor? Peygamber efendimizin yaşadığı dönemde sahabeler develerin üzerinde bile olsa ‘taşiyami’ kavramının tohumlarını mı attı? Şems, Mevlana’nın tüm kitaplarını okumaya karşı olduğundan mı havuza attı. Asr-ı Saadet aslında tüm keşiflerin, icatların yapıldığı bir çağdı da oryantalistler mi tarih kitaplarından bu bölümleri çıkardı?

Unesco’nun tanımına göre okur-yazarlık; ‘değişik türdeki yazılı kaynakları, kayıtları kullanarak tanımlama, anlama, yorumlama, bir araya getirme, iletişim kurma ve hesap görme yeteneği.’ Fark ettiyseniz tanımda uygulama yok, amel yok; modern zamanlar okumayı tek dünyaya hapsetmiş, uhrevi alandan koparıp kapağı bir yere atma amacına indirgemiş. Eğitim sistemi öğrencinin sadece beynine talip, kapitalizm de hormonlarına, kalp ise beyni ve hormonları zaten normalin altında olanlara kalmış.

Allah’ım okuma-yazma bilmeyen kadının ‘Ya Ömer Allah’ın bize verdiği hakkı sen nasıl alırsın!’ diyen cesaretini; 2000’li yılların standartlarına göre geri kalmış bir adamın ‘Ey Ebubekir; gerekirse seni kılıçlarımızla düzeltiriz!’ diyen dürüstlüğünü; ‘Anam babam sana feda olsun!’ diyen sahabenin muhabbetini ver bize ki okuma ibadetimiz tamamlansın.

Yine aldandık ve aldatıldık bayım… ‘Temizlik imandandır.’ hadisi nasıl sadece umumi tuvaletler için söylenmediyse, İslam’ın ilk emri oku da müfredatı ve sadece MEB tavsiyeli kitapları okuyalım diye inmedi. ‘Oku ama önce Allah’ın adıyla Allah için oku, canı oku, cananı oku, bir çiçeği kelebeği oku, Müslüman kardeşini oku, kendini oku çünkü ‘Kendini bilen Rabbini bilir.’ Rabbini bilen ise neyi niye okuyacağını tekrar hatırlar.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.