Cahiliye Anlayışımız

Bildiğimiz üzere bazı kelimeler geçmişten günümüze anlam değişmesine uğrar. Bundan dolayı da insanlar çoğu zaman eski dönemlere ait tarih, edebiyat kitaplarını vs. okurken kullanılan kelimeleri kendi zamanında, o kelimelere verilen anlam çerçevesinde anlamaya çalışır. Böyle olunca aktarılan bilgi tam manasıyla anlaşılmamakla birlikte bazen de o olaylara tarihsel bir mana yükleyip tekrar gündeme gelemeyeceğini düşündüğümüz zamanlar olur.
Günümüzde anlam değişmesine uğrayan kelimelerin belki de en önemlilerinden birisi “cahiliye”dir. Birçoğumuz bu kelimenin İslam davetinden önce insanların din konusunda bilgisiz olmaları ve atalarına olan sıkı taassuplarından dolayı bu döneme cahiliye dönemi dendiğini ve bu dönemin de sadece o zamana ait bir kavram olduğunu düşünürüz. Bir bakıma doğru olmakla birlikte aynı zamanda eksik bir tanımdır.
Öncelikle cahiliye kelimesi “cehl” kökünden türemiş, ismi mensup manasında bir mastardır. Eski zamanlarda bu kavram hem “ilim” kelimesinin hem de “hilm” kelimesinin zıddı olarak kullanılmıştır. Hilm kelimesi “sabırlı ve temkinli, akıllı ve ağır başlı olmak” şeklinde açıklanmıştır. Böylece cahil olmak aynı zamanda zorba olmak anlamına da gelmiş olur. Buradan hareketle zorbalık anlamında kullanılan cahil olma vasfının zaman zaman bu döneminde fazilet sayıldığı da görülmüştür. Öyle ki bir Arap şairi şiirinde şu sözlere yer vermiştir: “Hele biri kalkıp da bize karşı cahillik etmeyegörsün, o zaman biz cahillikte bütün cahillerden baskın çıkarız” sözleriyle cahilliğe olumlu bir mana verilmiştir. Aynı amanda cahiliye döneminde yaşayan müşrikler yumuşak huylu insanları ahmak olarak görürlerdi.
Zengin ve güçlü olanlar, zayıf olanları ezmekten onlara zulmetmekten çekinmezlerdi. Bunların en başında yer alanlardan birisi de Ebu’l Hakem künyesine sahip olan Amr b. Hişam’dı. Hz. Peygamber’i aleyhisselam sırf kendi kabilesinden olmadığı için nübüvvetini inkar etmişti. Ashaptan Ammar b. Yasir ile annesine, babasına ve daha birçok Müslümana İslam’ı kabul ettikleri için çok ağır işkenceler yapmıştı; Ammar’ın annesi Sümeyye’yi şehid etmişti. Ebu’l Hakem, Müslüman olan üvey kardeşi Ayyaş b. Ebu Rebia’yı aldatarak hicret ettiği Medine’den tekrar Mekke’ye götürmüş ve orada hapsedip Medine’ye dönmesine yıllarca engel olmuştu. Mekke’ye gelen yabancılara merhametsizce davrandığı ve mallarını değerinin çok altında almaya çalıştığı olurdu. Bu nedenlerden dolayı da Hz. Peygamber onun künyesini Ebu Cehil olarak değiştirmişti.
O dönemde yapılan bu zulümlerden usanan bazı kabileler Hilfü’l-Fudul topluluğunu oluşturmuş ve bütün bu zorbalıklara karşı koymak için beraber hareket etme sözünü vermişti. Nitekim bu topluluğa Hz. Peygamber de katılmış ve Medine döneminde de ashabına mensup olduğu bu topluluğun kendisi için ne kadar değerli olduğunu vurgulamıştı.
Hz. Peygamber cahiliye zihniyetinin tamamen sona ermeyip her an yeniden dirilebileceğini belirtmiş, aynı zamanda da yapılan bazı kötü fiilleri cahiliye adeti olarak vasıflandırmıştı:
Ebu Saîd el-Hudrî’den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Muhakkak siz, önceki ümmetlerin yolunu (âdetlerini) karış karış, arşın arşın takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de onları takip edeceksiniz.” (Buhârî, İ’tisâm, 14)
Birgün Hz. Peygamber, bir tartışma sırasında Bilâl-i Habeşî’ye “kara kadının oğlu” diye hakaret eden Ebû Zer el-Gıfârî’ye, “Onu annesinin renginden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen kendisinde hâlâ cahiliye ahlâkı kalmış bir kimsesin” demiştir (Buhârî, Îmân, 22).
Yine bir konuşmasında şunları söylemiştir: “Ümmetimin içinde cahiliye döneminden kalma, tamamen terk edemeyecekleri dört adet vardır: Asaletleriyle övünmek, başkalarının soyuna dil uzatmak, yıldızları vesile edinerek yağmur beklemek, ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak” (Müslim, “Cenâ’iz”, 29)
Farabi meşhur “el-Medinetü’l Fazıla” isimli eserinde de zorbalığın hüküm sürdüğü şehirlere el-Medinetü’l Cahile demiştir. Buna göre bu şehirde yaşayan insanlardan kim diğerlerini ezerse o imrenilecek bir kişi olarak görülür. Onlara göre dövüşmek tabiat düzenine uygundur ve adil kabul edilir.
Bütün bunlardan sonra bizlere düşen vazife cahiliye kavramını o günkü kullanımlarına bakıp anlamaya çalışmak, dinimizin biz Müslümanlara vermiş olduğu mesajı kavramak, hayatımızı İslam’a göre düzenlemek olmalıdır. Öyle ki günümüz hayat düzenine, yaşantımıza baktığımızda cahiliye adetlerinin, fiillerimize çokça bulaştığını ve bizim de o günkü insanlardan çok farkımız olmadığı görülür. Nitekim o günlerde açıkça yapılan zorbalıklar bugünlerde bir takım yeni kılıflarla gizlenilmeye ve üzeri örtülmeye çalışılmıştır.
“Yoksa onlar cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği kesin olarak bilip kabul eden kimseler için Allah’tan daha güzel hüküm sahibi kim olabilir?” (Maide, 50)
Kaynaklar:
- TDV, DİA
- Hadislerle İslam