Bu Sese Kulak Verelim

Bu Sese Kulak Verelim

   Aldığımız her yara, döktüğümüz her kan, yitirdiğimiz her can, sömürülen her toprak parçası bizlere “bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi?” diyor. Mitinglerde bağırmaktan veya miting meydanlarını doldurmaktan bahsetmiyorum. Sadece birkaç kişinin dinlediği muhabbetlerden de bahsetmiyorum. Küresel sömürü ve zulüm sistemlerinin belini kıracak, küreselleşen fitne ve fesadın kökünü kurutacak bir yaklaşım, benim ifade etmek istediğim. Gelişen olaylar silsilesi ve atılan adımların hepsi haykırarak artık ‘vahdet’in gerekliliğini anlatıyor. Şimdi değilse ne zaman?
   Vahdet, Allah Teâlâ’nın kulları olmakla izzet kazananların İslam çerçevesinde birleşmesidir. Müslümanların zihinlerini küçülten, gönüllerini/ ufuklarını daraltan her türlü yerel, bölgesel ve ulusal farklılıkların ortadan kaldırılması vahdetin ilk şartıdır. Son iki yüzyıldan beri zihinlerimizi perişan eden her türlü ulus anlayışı da peşi sıra imha edilmelidir. Bu iki aşama tek tipleştirme faaliyeti değil İslam cemaati olma şuurunda atılacak ilk adımlardır.
   Yeryüzünde yaşayan ve kalplerine imanın nuru damlamış olan mü’minleri vahdete götürecek ve buluşturacak tek şey Allah ve Rasulü’dür. Tek denildi ama iki farklı unsurdan bahsettiğimi düşünmeyin, hemen. Allah Teâlâ, Nisa suresinin 150. ayetinde “Allah ve Rasulü’nün arasını ayırmak isteyenler” dedikten sonra bir sonraki ayette “işte onlar hakiki kâfirlerdir” buyuruyor.
   Darmadağınık haldeki bizleri birleştirecek, üzerimizde tutkal vazifesi görecek, eksiğimizi de yanlışımızı da açıkça ortaya koyacak ancak Allah ve Rasulü’dür. Asırlar öncesine dayanan veya günümüzde ortaya çıkan tefrika ve sürtüşmelerimiz sadece ilahî ve nebevî yöntemlerle çözülecektir. Kardeşlerimizle aramıza giren tefrikanın kaynağı ise çoğunlukla nefsî ve imanî problemlerdir.
   Vahdet, fabrikadan seri üretim yapıldığı gibi tek tip robot insanlar oluşturmak, hiçbir alanda ihtilaf etmemek, liderlere ve teşkilatlara sürekli boyun eğerek ‘vardır bi hikmeti’ demek değildir. İslam’ın imanî hususlarında ‘bir’leşme sağlandıktan sonra ibadetlerdeki şekil farklılıkları veya hayatın farklı yönlerini ön plana çıkararak oluşturulan hizmet alanları bizlerin mü’minlerden ayrılmasına neden olacak durumlar değildir. Gerçi İslam’da insanların şahsiyetlerine fazlaca müdahale edilmemiştir. Fakat davranışlardaki bozukluklar ve yanlışlıklar tamamıyla değiştirilmiştir. Herkes Ebubekir r. anh’in kalbî kıvamında olamayacağı gibi Ömer r. anh’in celadetinde de olamaz. Ancak mü’minler iman edip ibadetlerini istenildiği şekilde ifa ederek ahlaklı olmak zorundadır.
   Son olarak şunu unutmayalım ki; Kur’anımız, Peygamberimiz, mevcut durumumuz, düşmanlarımızın tavrı, tarihimiz, tecrübelerimiz, yetiştirildiğimiz ahlak kuralları, İslam’ın siyasal yaklaşımı vahdetin zorunluluk olduğunu vurguluyor.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.