Bizim Face’cilerin Halleri

Medeniyet yarışında, gerilerde nal toplamaya başladığımız andan itibaren, ithal etmek zorunda kaldığımız yabani kültür malzemelerini doğru amaçlar için kullanamadık. Bunun ana nedeni, kültür malzemelerinin başat özelliğinin üretildikleri ortama ait olmalarıdır. Diğer taraftan Batı’dan aktardığımız hiçbir kültür ürününe yeterince hazırlıklı değildik. Dünya insanına hitap eder olmaktan çıkıp, başkalarının medeniyetlerine tabi olmaya başlayınca bize sunulan her şeyi kullanma arzusuna yenildik. Dünya yüzeyinden iddialarımızı geri çektiğimiz zamanlara denk gelen bu dönemde, Hz. Peygamber’in, ganimet olarak elde ettiği Rum elbisesini hiçbir değişikliğe gerek duymadan giymeye yeltenen sahabeye “Bari şurasını, burasını kes de öyle giyin” mealindeki emrini hatırlayacak durumda değildik. Ezilmişliğimizi, irtifa kaybedişimizi teknoloji yokluğuna bağlayan bir düşünce bataklığına itilmiştik. Yani teknolojiye acıktırılmıştık. Peşi sıra ne olursa olsun gelsin anlayışı hâkim oldu bizlere. Çünkü geri kalmışlığımız Batılı olamayışımızla ilintili idi. Böyle inanamayanlar gerici kabul ediliyordu. Yerli kalabilmiş mütefekkirlerimizin ürettiği, kendine yeterlilik ve direnmeyle ilgili düşünceler de Modernleşme virüsünün neden olduğu hararet sayesinde eriyip gitmek zorunda kaldı.
Roman, tiyatro, sinema, televizyon, video, derken yine ansızın internetle yüz yüze geldik. Bu kültür malzemelerinin hiç birisinin alt yapısı zihnimizde oluşmamıştı. İnternet için de ön hazırlıksız bir zihin yapımız vardı. Batı insanının öncelikle kendi değerlerine karşı ürettiği bu araçları, hiç sorgulamadan bünyemize dâhil etmeye gayret ettik. Kullanmadan da hayatiyetimizi devam ettireceğimiz böylesi araçlar için sevinç çığlıkları attığımız oldu. Bunlara kendimizce faydalar atfettik. Kimi zaman isabetli kullanımlar gerçekleşti. Lakin dışarıdan aldığımız kültür araçlarının zararları, faydalarına galip gelmiştir. Bu sebepten olsa gerektir ki, roman, tiyatro, sinema ve internet konularında efradını cami ağyarını mani bir fıkıh hazırlamak yerine, araçları kullandıktan sonra, bu ürünlerin bir takım özelliklerinin ya da benzerlerinin İslâm Tarihinde gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılarak fetvalar verilmeye çalışıldı. Fetvalar bir takım benzer ya da az benzer dayanaklara bağlı kaldığından köklü bir karşı duruş ya da tam bir kabul gerçekleşmedi.
Son dönemlerde, sosyal paylaşım ağları iyiden iyiye hayatımıza hâkim olmaya başladı. İster kullanalım ister kullanmayalım, Face ve Twitter gibi, isimleri bile Türkçeye çevrilmemiş işletim sistemleri hayatın gerçekleri arasında tebarüz etmektedir. Bir iletişim ve haberleşme aracı olarak algı sistemimizde ilk planda faydalar çağrıştıran bu sosyal ağlar yanlış kullanıldığında ne gibi sonuçlar doğuracağının henüz bilinmemektedir. Ama tahmin etmek zor değildir. Paylaşım ağlarının yanlış kullanımı durumunda ahlaki ilkeler ve temel değerler bakımından fayda yerine zarar doğurabileceği gerçeği inkâr edilmez. Üstelik toplumu büyük bir savrulmaya tabi tutabileceği tehlikesi de göz ardı edilmemelidir.
Mesajlaşma, yorum yapma, fotoğraflarla hayatı algılama, beğenme, anında tebrik etme, takdir etme, tebliğ maksadı için kullanma ve kayıtlı kişilerin hallerinden haberdar olma gibi imkânların kullanımı dolayısı ile FaceBook vb. işletim sistemlerinin cazipliği inkâr edilemez. Ancak kullanımı dikkat ister. Mucitlerinin ahlaki değerlere sahip olmaması ve milyonlarca insan tarafından sorumsuzca kullanılmaya müsait olması, bu sitelerle nelerin paylaşıldığı sorusunu daima aklımızda tutmamızı elzem kılmaktadır.
Bir Facebook sayfası kullanmaya ve arkadaşlık kabul etmeye başladığınızda nefislerin sahne aldığı bir tiyatroda kendinizi bulmuş olursunuz. Tabi ki kendini ifade etme hastalığına yakalandığınızı fark edemezsiniz. Face’yi her açtığınızda farklı olma dürtünüze engel olamazsınız. Tabi ki Face’nin elde etme ve kuşatma hedefleri gereği size yaptığı tekliflere de hemen cevap vermek durumundasınız. Örneğin sizden profil fotoğrafı koymanız istenir. Fotoğrafınıza, gerçek ya da laf olsun diye yapılan yorumlarla nefsiniz ilk aferini almış olur.
Yorumlar ve beğeniler azalırsa yeni bir profil resmi atmak zorunda kalırsınız. Böylece nefsinizi aferinle beslemenin yolunu bulmuş olursunuz. Albümler yapıp atarsınız, günlük hayatınızdan selfie ya da gayri selfie çektiğiniz kesitleri paylaşırsınız. Nefsiniz obezleşmeye başlar. Bu obezleşme nefis için zararlı değildir; ruh için zararlıdır. Sonra kendi amellerinizi dönüp dönüp seyrederek, “vay be ben neymişim” havasına kapılırsınız. Hele beğenenlerin sayısı fazla olursa artık sizi tutana aşk olsun!
Bu gün bir takım ahlaki hassasiyetlerini korumakta ısrarlı kimi ailelerin çocukları Face gibi geniş etkileşimli ağları bir kaçamak kuytusu olarak algılamaktadırlar. Aile hatası nedeni ile topluma açılamayan gençler bu duygusuz ve kesik iletişimli sitelerde kendini ifade etmenin yollarını aramaktadırlar. Bu arayış elbette Müslüman’ca bir sosyalleşmeyi hedeflememektedir. Sokakta başını açamayan kızlarımız telefonları marifeti ile çektikleri artistik pozlarını yüzlerce paydaşının beğenisine sunabilmektedir. Aynı hareketin başı örtülüler tarafından yapılması da bahsi diğer bir konudur. Ergenlik döneminin henüz başlarındaki gençlerimiz, popüler iğvalara kapılarak karşı cinsten edindiği arkadaşı ile arkadaşlığını bu sitelerde ilan etmektedir.
Amellerinin Kiramen Kâtibin tarafından yazıldığını unuturcasına günlük hayatta yaptıkları iyi işleri sayfasından ilan edenler ne demeli. Bir de, bırakın edepten adaptan bahsetmeyi görgü kurallarını bile unutup yedikleri yemekleri, yaptıkları tavuk ızgarayı, kestikleri karpuzları çay içerken çerez yaptıkları kekleri, çikolata keyiflerini fotoğraflayıp fotoğraflayıp paylaşıma sunanların hali pür melali, biz hangi medeniyetin çocuklarıyız sorusunu sordurmaktadır.
Camide okuduğu ezanla yetinmeyerek; ezanını videoya çekip Face’de paylaşan kardeşimize, “iyi yapmışsın! Bir de Face’den ezan okumuş oldun” mu diyelim, yoksa sadece gülümsemekle mi yetinelim.
Hakkını yemeyelim, Face gibi paylaşım siteleri topluma bir şeyler sunma kapasitesine sahip olmayan kardeşlerimiz için kapasite artırımı sağlamaktadır. Onların okumaya yazmaya ihtiyaçları yoktur. Sadece bildirimleri takip ederler. Gereksinim duydukları her şeyi paydaşları, onların paydaşlarının paydaşları, sayesinde paylaşırlar. Böylece muhalefete küfredilecekse hep beraber küfredilmiş olunur. İktidar desteklenilecekse doğru yanlış, hakıl haksız ayırdımı yapmadan hep beraber desteklenilmiş olur.
Face’nin hakkını teslim etmemiz gereken diğer bir husus, bir hatıralar koleksiyonu oluşturmanıza destek olabileceği hususudur. Eskiden askerlik, düğün ya da mezuniyet fotoğrafı ile albümler hazırlanırdı. Şimdi Face sayesinde her gün onlarca albüm yapılabilmektedir. Lakin günahların ve kötülüklerin fotoğrafları albümlerdeki yerini henüz almamıştır. Bu vakıa mü’minlerde yapıp ettiklerini ilan etme ve takvayı kollamama ahlaksızlığını depreştirmektedir.
Toplum çeyrek asır önce sahip olduğu mahremiyet duygularını yitirmektedir. Face gibi paylaşım sitelerinin mahremiyetin yok oluşuna katkısı diğerlerine göre oldukça fazladır. Face kullanan bir kişi ortalama 200-300 kişi ile iletişim halindedir. Bu sebeple kendini teşhir ederken iki önemli duygu ile bunu yapar. İlki, beni herkes takip etmiyor, İkincisi, beni takip edenler zaten dostlarım onlardan zarar gelmez ve beni kınamazlar. Kişi için bu iki duygu avantaj gibi algılandığından hem kendini öne çıkartmanın, hem de bunu yaparken eleştirilmemenin, baskı altında kalmamanın zevkini yaşar. Böylece, mahremiyetten, iffetten, hayâdan ne kadar harcadığının farkına varamaz.
Elhasıl kelam, Face gibi modern paylaşım ağları ucu keskin bir bıçağa benzemektedir. Biz nedense sapı yerine keskin ucundan tutup kavramaya çabalıyoruz.