Bir Günü Planlamak

Büyük hayallerimiz, gerçekleştirmek istediğimiz devasa projelerimiz, yapmayı düşündüğümüz sayısız iş var… Ancak gelin görün ki, bir günümüzü bile randımanlı planlayacak istikrar ve sabırdan mahrumuz. Çünkü insanız.
Nice uzun yolların küçük adımlarla başladığı gerçeğinden hareketle, büyük işler yapabilmenin mutlak şartı da, evvela bir günü planlamayı öğrenmektir. Bunu yapamayan, sonraki aşamalara da geçemez.
Duygu ve düşünce dünyamız sürekli hareket halinde olduğundan, 24 saati dolu dolu ve aynı verimlilikte yaşayamıyoruz. Ancak bu 24 saati “kontrol edilebilir ve içi doldurulabilir” küçük parçalara ayırırsak, iş biraz daha kolaylaşıyor. Mesela, sabah uyandıktan sonraki ilk 6 saate odaklanmak… Sonra diğer 6 saate odaklanmak… Sonra günün geri kalanına… Böylece her bir parçayı güzelce doldurarak, bir günü gergef gibi işlemek… Günün sonunda, o günün nasıl geçtiğinin muhasebesini yapmak, eksikleri not etmek…
Eskiler bu usule “İbnu’l-vakt” yani “vaktin çocuğu” olmak demişler. Modern zamanlarda da denemeye kesinlikle değer.
Zirvelerden Bir Zirve
Hz. Ömer, Rasulullah aleyhisselam tarafından henüz 20 yaşındayken ordu komutanı yapılan Usâme bin Zeyd’e “kumandanım” diye hitap etmekten hoşlanırdı. Divan teşkilâtını oluşturup bütün sahabeye maaş bağladığında, Usâme’ye 4,000 dirhem, kendi oğlu Abdullah’a ise 3,000 dirhem tahsis etti. Abdullah bu duruma itiraz edecek oldu, ama aldığı cevap sarsıcıydı:
“Rasulullah aleyhisselam Usâme’nin babasını [Zeyd bin Hârise] senin babandan, Usâme’yi de senden daha çok severdi.”
Ne kıskançlık, ne üzüntü, ne gönül koyma… Dümdüz realiteyi soğukkanlılıkla kabulleniş ve duygusallıklarla vakit kaybetmeden sükûnetle yola devam ediş…
Hz. Ömer’i İslâm semasının en parlak yıldızlarından biri haline getiren bu duruluğa hayran olmamak ne mümkün.
Hz. Ali, ortaya koyduğu örnekliğin yüksek standartları sebebiyle Hz. Ömer’e bir gün şöyle demişti: “Senden sonrakileri çok yoracaksın.” Hz. Ömer için bundan daha güzel bir özet olabilirdi miydi, bilmiyorum.
Tekrar Hatırlayalım
Sosyal medyada din tartışmanın ve inkârcılarla argüman yarıştırmanın kimseye faydası yoktur.
İnanan da inanmayan da kendi mevziinde sabit durur, saflarını sıklaştırır.
Aradaki kafası karışıklar veya bilgisizler ise, dini zihninde “karmaşa ve tartışma” ile eşitleyerek daha ötelere savrulur. Dikkatle bakın, göreceksiniz.
“Allah’ım Sen Konuyu Biliyorsun”
Bu şekilde bir dua cümlesi var, sosyal medyada çok sık rastlıyorum. Bazısı şaka, bazısı ciddi. Ama kullanıla kullanıla yaygınlaşıyor, dilden dile geçiyor.
Allah elbette “konuyu” biliyor, her zaman. Ama dua ederken uzun uzun, ayrıntılı ve ısrarlı bir şekilde yalvarmamız isteniyor. Çünkü duanın bizatihi kendisi de insan için şifadır, -hadi modern tabirle söyleyelim- terapidir. Boyun büküp yalvarmanın, kulluğu besleyici bir tarafı var. O yüzden “Dua kulluğun özüdür” buyrulmuş. Kime dua ediyorsak, onun kuluyuz.
Sosyal medyada şirinlik yapalım derken meselenin özünü kaçırmamak adına, belki dua etmeyi öğrenmek ve sevmek için bile uzun uzun dua etmek gerek…
Yasak Bölgede Koyun Otlatma Merakı
Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki helâl apaçık bellidir, haram da apaçık bellidir. Bu ikisinin arasında, insanların çoğunun bilmediği / dikkate almadığı şüpheli şeyler vardır.
Her kim şüphelerden sakınırsa, dinine ve ırzına (şerefine) sahip çıkmış olur. Kim de şüpheli şeylerin içine dalarsa, yasak bir bölgenin etrafında koyunlarını otlatan ve her an o bölgeye girme ihtimali bulunan bir çoban gibi, harama doğru sürüklenmiş olur.
Her hükümdarın bir yasak bölgesi vardır. Allah’ın yasak bölgesi de, haram kıldığı şeylerdir.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda bir et parçası vardır. O et parçası düzgün olursa bütün vücut düzgün olur, bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o et parçası kalptir.” (Buhari-Müslim)
* * *
Müslümanlar arasında, “yasak bölgede koyun otlatma merakı” her geçen gün artıyor. Oysa bu gidişin sonunun, boğazına kadar haramlara batmak olduğu gayet açık. Tecrübeyle de sabit.
Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz, izlediklerimiz, dinlediklerimiz, gittiğimiz mekânlar, beraber vakit geçirdiğimiz insanlar, sayısını çoğalttığımız kalabalıklar… Bütün bunların hepsi, vücudumuzdaki o “et parçası”nın sıhhatini doğrudan etkiliyor.
Mevlâ, akıbetimizi hayr eylesin. Bizleri ve nesillerimizi, yasak bölgede koyun otlatma merakından esirgesin.