Beynini Yıkatmak İstemiyorsan Temiz Tut

“Beyninin Davacısı Bir Gençlik”
“Beynini kullan” ilginç bir slogandır. Herkesin ağzından duyabilirsiniz. İnsan ister istemez düşünüyor. Herkesin beynini kullanmamakla suçladığı kişiler nerede? Diğer taraftan beynini kullanan hiç mi insan yok şu dünyada ki bu kadar insan karşıt görüş tarafından beynini kullanmamakla itham ediliyor?
Beynini tamamen, zorunlu olarak satmış kölelere bakıyoruz da ilginç geliyor. Bir köle “Benim de beynim var. Ben de düşünebilir ve kendi düşündüğümle hayatımı yönetebilirim.” dese alacağı ilk tepki “Beyinsize bak!” olurdu herhalde. Sebep olarak da böyle bir çıkışın ardından efendileri tarafından elindeki imkânlarının daha da kısılacağını ve daha sıkıntılı bir hayat yaşayacağını öne sürülür. Yani diğer köleler beyinlerini kullanmış ve şu sonuca varmışlardır: Beyinlerinin tamamını kullanmak isterlerse hayat daha zor olacaktır. Bunun yerine beyinlerini belli konulardan tamamen uzak tutarak mevcut olan yaşamlarını kurtarabilirler. Yine iki taraf da beyinlerini hem kullanmış hem kullanmamış oluyor.
Bir de zorunlu olarak değil de kendi istekleriyle bir lidere bağlanarak her dediğini köle gibi yapacak gruba bakalım. Biri çıkıp “Bu adam dine uygun olmayan işleri de emrediyor, bu emirlerine uymak Allah’a isyan olmuyor mu?” dese; “Sen anlamazsın senin beynin bu konulara yetmez.” cevabını hemen karşısında görecektir. Bu lider kendine bağlananlara menfaatleri önündeki dini engelleri kaldırma fırsatı sunuyorsa buna karşılık ne emrettiğine bakılmaz. Ne de olsa insanların dinden uzak hayatlarını birkaç ritüel ile gizleyip vicdanlarının çığlığını susturmuştur. Böyle bir insan düşünür ki hem vicdanı rahat hem nefsi rahatken bazı konularda beynine düşünme yasağı koymazsa bu hayatı terk etmek zorunda kalacak.
Hemen başka tarafa geçiyoruz. “Benimle Kur’an arasına kimse giremez. Benim de beynim var. Açar Kur’an’ı (mealini!) okur anlarım!” grubu daha da ilginçtir. Tamam, dine sünnet diye girdirilen hurafelerden dinini kurtarmıştır da(!), yerine “Kur’an’dan ne koydum?” diye bakmaz. Ne de olsa nefs hemen doldurmuştur o alanları ve kendini rahatlamıştır. İnsan bu sorumluluklardan kurtulayım diye çırpınıp dururken dinî bir yöntem(?) bulup kurtulmuştur. Üzerine bir de beynini bazı konularda susturur olur biter.
Bazılarının beyni dehşet süper bir beyindir. Bunlar kaynağa da ihiyaç duymazlar; o “dehşet” beyinleri her şeyi anlar ve çözer. Neye göre anlayıp çözerler onu kendileri de bilmezler. Gece gündüz futbol muhabbeti üzerine sezon sezon hatmedilen yabancı dizilerin ardından biraz da kızlı erkekli eğlenceleri ekleyip sonra da saatlerce bilgisayar oynamaktan kalkıp kimin zoruyla üzerlerine giydiklerini bilmedikleri kıyafetleriyle tüm dünyayı birkaç çağ atlatacak beyinler oluşuveriyor bunlara göre. Tabi bunları düşünürken sarhoşturlar. Ayık kafayla kimse bu kadar ileri gidemez herhalde. Son grup aldığı bunca nefsî menfaatten sonra oturup da ben kimin kurallarına göre yaşıyorum diye sorarsa diğer gruplara ayıp olacaktır. Bunlar o kadar düşünmeyi bırakın biraz ayık kafayla gezmeye bile tahammül edemeyecek kadar korkarlar beyinlerinden. Boşuna yakıp yıkmıyorlar ortalığı.
Bütün bu beyin kullanma tarzları trilyonluk yatırımlar ile yapılan bir işte sağından solundan üç beş kuruş koparmak için uğraş verip de işi kalitesizleştirip batıran işadamının beyin kullanma tarzından farksızdır.
İnsan nefsini hiçbir yere satmaz sadece nefsine satar. Nefsi de nereyi uygun bulursa oraya kiralayarak yaşamını sürdürür. Beyninin davacısı genç, nefsinden hesap soracak. “Nerelerde geziyorsun, nasıl harcadın beynimi?” diyecek. Kurtaracak beynini menfaatlerinden, zevklerinden, korkaklıklarından… Özgürleştirdiği beyni ile okuyacak hayatı.
Beyin bir durumu iyi ya da kötü diye ayırmaz. Anlayabiliyorum ya da anlayamıyorum diye ayırır. Anlamlandırdıkça huzur bulur tatmin olur. İşte bu özgür beyin, var olan her şeyin aslında bir tek Allah’ı hatırlatmak üzere var olduğunu anlayacak. Huzur bulacak, razı olacak. Böylece cennet, sunulan bütün mükemmellikleri anlayacak kabiliyete ulaşmış bu beyni özlemle bekleyecektir.