Bedbaht

Eli bir küpün içine sığdı da çıkmadı
Sebebi hasarettir hırs dediler de inanmadı
Şansını zorladı, kalbi de dayanmadı
Sonunda küp kırıldı da uyanmadı
İnsan bu ya yedi de doymadı
Taze, saf ne varsa tüketti de kanmadı
Yüreği ne kadardı da sığmadı
Ümmeti sordular, acıları da anmadı
Bir secdelik ömrü vardı da kalmadı
Korktuğu başına geldi, saçları da ağarmadı
Mevsimler vardı da, yaprakları sarmadı
Toprağa gömdü kendini de içine almadı
Zulmet bastı basiretini de görmedi
Cebinde onca el, çaldı da duymadı
Aşk, tevazu, isar dedik de koymadı
Cebi delikmiş meğer bir şey kalmadı
İnancın bir gülü kaldı da, kor oldu
Sık avucunu dedik, direnemedi de, derisi soyuldu
Nağmeler savurdu kahrolası acılar da duymadı!
Hay kulağı kopasıca duydu da dinlemedi!
Bir gün daha verelim dediler de oldum sandı
Talan etti aptal da, yolunu bulamadı
Öç, kurşun, yara; kaldı da durduramadı
Sardı yarayı, doladı da durmadı
Ne kaldı sana sordular da bilmedi
Yerler sel oldu da anladılar, ağladı
Geçti ömrü hırs ile lehv ile de kalmadı
Geriye bir ömür pişmanlık vardı, olmadı
Kaldırdı elini de rabbine sordu
Neydi benim günahım da sonum böyle oldu
Cevabı kendisindeydi dondu kaldı
Omuzlarına baktı da, neymiş cevap anladı
Onca iyilik nerede, yaptım da varmadı mı?
Yetti anca günahına da arafta kaldı
Sordu, sordu su vereni yoktu
Düşündü, bildi ki; O’ndan gayrısı yoktu