BAŞYAZI- Kazananlar ve Kaybedenler

Âdemoğulları kazanmaya doymaz. Kazandıkça kazanmak ister. Bu kazandıklarım bana yeter demez, hatta yedi sülalesine yetse bile kazanma hırsı tükenmez. Ne hikmetse kazanmak deyince çoğu kimsenin aklına sadece dünyevi kazançlar gelmektedir. Elbette dünyevi kazançlar da kazançtır. Meşru yollarla elde edilen kazançlar asla kınanmaz. Rabbimiz Kur’an’da gerçek kazancın uhrevi kazançlar olduğundan bahsetmektedir. Dünyevi kazanımlarını hiç kimse kaybetmek istemez de uhrevi kazanımlarını kaybetmekten korkan kaç kişi vardır? Bu düşünce toplumun büyük kısmına hakim maalesef.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: “Âdemoğlu için iki vadi dolusu altın olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Âdemoğlunun iç boşluğunu ancak toprak doldurur. Allah tevbe edenleri affeder.” (Buhari; Müslim; Tirmizi) buyurmuştur.
Keşke âdemoğlu dünyaya olan bu hırsını ahiret için de gerçekleştirebilseydi.
Kazançlar farklı farklıdır, kimi sevap kazanır, kimi ise günah kazanır. Kimi kazandığını zannederken kaybeder. Kimi dünya kazancını ister kimi de ahiret kazancını ister.
“Dünyada kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez.” (Casiye, 10)
“Kim ahiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse ona da istediğini veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.” (Şura, 20)
Ne kazandığını bilmeyenler Allah’ın kitabına baksınlar. Hakiki kazanç elde etmek isteyenler de Allah’ın kitabına baksınlar. Kazandıklarını kaybetmek istemeyenler de Allah’ın kitabına baksınlar. Nasıl kazanılacağını öğrenmek isteyenler de Allah’ın kitabına baksınlar.
“Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver.” (Enam, 70)
Hem dünya hem de ahirette kazanmak isteyenlerin öncelikle niyetleri halis olmalıdır. Yaptıklarını da Allah rızası için yapmalı, yapmadıklarını da Allah rızası için yapmamalıdırlar. Hakiki kazanç Allah’ın rızasını kazanmakla mümkündür. Kazanmanın ilkadımı budur. En büyük mükafat da Rabbimizdendir.
“Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisa, 114)
Bu öyle bir mükâfattır ki her şeyini feda etmeye değer. Bu mükâfat dünyada kalp huzuru, ahirette ise cennet nimetleridir.
“Allah, Resulü ile müminler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi.” (Tevbe, 26)
“İnsanlardan öylesi de var ki Allah rızasını kazanmak için kendini feda eder.” (Bakara, 207)
“İşte onların mükâfatı Rableri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir.” (Âl-i İmran, 136)
Müminin hayattaki yegâne hedefi rıza-i ilahi olmalıdır. Bunun yolu da Allah ve Resulüne itaat, O’nun rızasına ulaştıracak salih amellere yönelmektir.
“Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!” (Bakara, 103)
“Hayır olarak ne harcarsanız kendiniz içindir. Zaten siz Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir.” (Bakara, 272)
“Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Rum, 38)
Fani hayatta hayırlara koşanlara ilahi müjde çok büyüktür. Hem dünya hem de ahirette âlemlerin Rabbi olan Allah’ımızın kefaleti ve bol kazançlar yetmez mi?
“Allah da onlara hem dünya nimetini hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi.” (Âl-i İmran, 148)
Mümin ne kazanıp ne kazanmadığına çok dikkat etmelidir.
“Hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen ödendiği vakit, halleri nice olacaktır.” (Âl-i İmran, 25)
Kazançlar da farklıdır, kimi sevap kazanırken kimi de günah kazanır.
“Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler çok ağlasınlar.” (Tevbe, 82)
“Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur.” (Nisa, 111)
“İşte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir.” (Yunus, 8)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, Kıyamet günü salih amelleri olduğu halde, onun bunun hakkını gasp ettiği için ateşe atılacaklardan bahsetmektedir.
Tüm bu günahlarına rağmen âlemlerin Rabbi olan Allah’ımız âdemoğluna af ve mağfiretle muamele etmektedir.
“Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.” (Fatır, 45)
“Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı.” (Tebbet, 2)
“Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.” (Müddessir, 38)
“Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir.” (Mümin, 17)
Rabbimiz, orucun farz kılınış sebeplerinden birinin de “Allah’a karşı gelmekten sakınmak”; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de sahtekârlığa devam edenler için “Onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ı ihtiyacı yoktur” buyurarak ibadetlerin temel amacının kulların, Allah ve Resulünün men ettiği şeylerden uzak kalmalarını sağlamak olduğunu bildirilmiştir.
Ramazan ayının kazanımları saymakla bitmez. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: “Ramazan ayının faziletine inanarak, mükâfatını Allah’tan bekleyerek oruç tutanların geçmiş günahlarının affolunacağını” müjdelemiştir. Ramazan ayındaki tüm kazanımları Ramazandan sonra kaybetmeyi hangi Müslüman göze alabilir?
Kim, bir ömür kazandığı serveti bir anda kaybetmek ister? Peki, bir ömür kazandığı salih amelleri küfür, şirk, nifakla kaybedenlere ne demeli?
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: “Cuma gününü nasıl geçirirseniz, haftanız öyle geçer, Ramazan ayını nasıl geçirirseniz yılınız öyle geçer.”
“Beş vakit namaz, bir Cuma namazı diğer Cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikap edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler.” (Müslim; Tirmizi) buyurmuşlardır.
Bir manevi kamp olan Ramazan ayının da sonuna geldiğimiz şu günlerde samimi bir niyetle on bir ayı da Ramazan ayı kıvamında geçirmeye “her geceyi kadir bil” sözü gereği tüm geceleri kadir gecesi kıvamında geçirmeye niyetlenip Rabbimizden da yardım dilemeliyiz.