BARIŞLA GELEN BÜYÜK ZAFER

Hicretin altıncı, mialdın 628. yılı idi. Hendek savaşı sona ermiş, Mekkeli müşrikler yine istediklerini elde edememişlerdi. Peygamberimiz (sav), bir gece rüyasında kendisinin emniyet içinde başları tıraşlı olarak Kabe’ye girdiğini ve Kabe’nin anahtarını alıp Arafat’a çıktığını görmüştü. Bunun üzerine Allah Resulü umre yapmaya niyet etti. Bunu ashabına bildirdiğinde onlar da cok sevindiler. Zira muhacirler uzun bir aradan sonra çocukluk yıllarının geçtiği Mekke’ye gidip hasret giderecekler, ensar da canlarından çok sevdikleri peygamberleri ile birlikte umre yapacak olmanın mutluluğunu yaşayacaklardı. Gereken hazırlıklar yapıldıktan sonra ensar ve muhacirlerden oluşan bin dörtyüz kadar ashabıyla Efendimiz Mekkeye doğru yola çıktı. Bu seferinde Efendimize hanımı Ümmü Seleme eşlik etti. Mekke’ye umre yapmak niyetiyle gidileceğinden Resulullah, ashabına yanlarına sadece birer kılıç almalarını emretti. Kurbanlık olarak da yetmiş kadar deve alındı. Zülhuleyfe mevkiine gelindiğinde ihrama girdiler ve umre maksadıyla yola çıktıklarını Mekkelilere haber vermesi, onlardan da haber getirmesi için Huzaa kabilesinden Büsr b.Süfyan’ı Mekke’ye gönderdi. Mekke’den gelen haber ise Kureyş’in Müslümanları Mekke’ye sokmamak için yemin ettikleri ve Halid b. Velid’i Müslümanlarla savaşmak üzere Gamim bölgesine gönderdikleri yönündeydi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, her önemli konuda olduğu gibi ashabı ile istişare etti. Onlar da, “Allah ve Resulü daha iyi bilir ki biz buraya, umre yapmak niyeti ile geldik. Kimseyle savaşmak için gelmedik. Fakat kim Beytullah ile aramıza girip bizi onu tavaftan alıkoyarsa onunla savaşırız.” dediler . Bu esnada Huzaa kabilesinin reisi Büdeyl b. Verka, yanında bir grup adamla çıkageldi. Bazı kureyş kabilelerinin Hudeybiye yakınlarına kadar geldiklerini ve Müslümanlara karşı savaşmaya niyetli olduklarını söyledi. Resulullah da Büdeyl’e buralara savaşmak için gelmediklerini, amaçlarının umre yapmak olduğunu belirtti. Ama isterlerse onlarla aralarında barış için bir müddet tayin edeceğini söyledi. Çarpışmak isterlerse de ölünceye kadar onlarla savaşmaya hazır olduklarını kararlı bir şekilde ifade etti. Müslümanlarla müşrikler arasında elçiler gelip gidiyordu. Sonunda Allah Resulü, barış ümidiyle Hz. Osman’ı, konuyu bizzat Kureyşlilerle müzakere etmek üzere Mekke’ye gönderdi. Bir müddet sonra da onun Kureyşliler tarafından öldürüldüğüne dair bir haber geldi Hudeybiye’ye. Artık durum değişmişti. Müslümanlar sadece umre yapmak için gelmişler ama bütün çabalarına rağmen bu niyetleri anlaşılmamış, hatta savaş sebebi olacak bir durum ortaya çıkmıştı. Allah Resulü, “Bu kavimle savaşmadıkça buradan ayrılmayacağız” buyurarak ashabını hemen orda bulunan bir ağacın altında kendisine biat etmeye çağırdı.
Ashabın Efendimizin etrafındaki bu kenetlenmeleri, daha Müslümanlar ağacın altında iken şu ayet ile “Rıdvan Biati” olarak tarihe geçecekti: “Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.”
Müslümanların canları pahasına peyganberlerinin etrafında kenetlenmeleri ve bu husustaki kararlılıkları Kureyşlileri korkutmuştu. Bunun üzerine Hz. Osman’ı serbest bıraktılar ve Süheyl b. Amr’ı Müslümanlarla antlaşma yapmak üzere Hudeybiye’ye gönderdiler. Çok geçmeden Kureyş elçisi Süheyl ile Resulüllah, bir barış antlaşması üzerinde prensip olarak anlaştılar ve sıra yazıya geçirilmesine gelmişti ki Hz. Ali’nin “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek yazıya başlamasına Süheyl hemen itiraz etti ve metin Bismike Allahümme ile başladı.
Hz. Peygamber şart olarak kendileri için Kabe’yi ziyaret izninin verilmesini istedi ancak o sene değil ertesi sene sadece kınlarında ki kılıçlardan başka bir şey bulundurmamak şartıyla sadece üç gün kalabilecekleri hükme bağlandı. Daha sonra Suheyl Müslümanlara ağır gelebilecek şu hususun metne dahil edilmesini istedi; “müşriklerden her kim Muhammed’e iman edip ona gelirse velisinin isteği üzerine Muhammed onu müşriklere geri verecek fakat Müslümanlardan kim müşrikler tarafına giderse Mekkeliler onu geri vermeyecektir. Son olarak antlaşmanın hırsızlık veya hıyanet olmamak şartıyla on yıl geçerli olduğu hususu yazıya geçirildi. Ayrıca çevre kabilelerden isteyenler Kureyşlilerle, isteyenler de Müslümanlarla antlaşmaya taraf olarak kalabileceklerdi.
Antlaşmanın ardından Resulüllah (sav), ashabına dönerek, “Haydi kalkın! Kurbanlarınızı kesip tıraş olun!” diye emir verdi. Fakat üç kere tekrar etmesine rağmen kimse yerinden kımıldamıyordu. Anlaşılan öne sürülen şartlar onlara çok ağır gelmiş ve ihrama girip umreye niyetlenmişken gerisin geriye dönmeyi hazmedememişlerdi. Sevgili peygamberimiz bu duruma çok üzüldü ve eşi Ümmü Seleme’nin tavsiyesi ile gerginliği sona erdirmek için hiçbir şey demeden kurbanını kesti ve tıraş oldu onu gören ashab da cok geçmeden tıraş olup ihramdan çıktılar. Resul-i Ekrem Hudeybiye’de yaklaşık yirmi gün kaldıktan sonra ashabıyla Medine’ye doğru yola çıktı. Herkes çok üzgündü. Fakat daha Mekke ile Medine arasında iken Fetih suresi nazil oldu.
Cenab-ı Hak, inen ayetlerde Hz. Peygamberin rüuasında gördüğü şekilde Müslümanların Mekke’ye gireceklerinin müjdesini de veriyordu. “Andolsun ki Allah elçisi’nin rüyasını doğru çıkardı.Allah dilerse siz güvenlik içerisinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltılmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi. (Fetih, 48/27) böylece Müslümanların zihninde var olan endişe ve sorular, yerini sükunet ve teslimiyete bırakmıştı. İzzetlerini koruduklarını zanneden müşrikler ise kısa bir süre sonra asıl kaybedenin kendileri olacaklarının farkında değillerdi. Antlaşma sonrasında Efendimiz, kararlaştırılan hükümlere sadık kaldı. Bu sırada Ebu Basir Utbe es sekafi isimli bir Mekkeli, Müslüman olmuş ve hapiste iken bir yolunu bulup kaçarak Medine’ye Peygamberimizin yanına gelmişti. Kureyşliler antlaşma gereği Ebu basir’i kendilerine teslimini istediler Efendimiz onu Kureyşlilere teslim etti. Yolda giderken müşriklerin ellerinden kurtulan Ebu Basir Kızıldeniz sahilinde İs denilen yere sığındı ve bir müddet sonra burası Mekke’den kaçan Müslümanların sığınak yeri oldu. Kısa bir süre sonra burada bir araya gelen Müslümanlar, Kureyş kervanlarını tehdit eder hale geldiler. Bunun üzerine Kureyşliler Resulullah’tan, “Müslüman olan Mekkelilerin iadesi” ile ilgili maddenin kaldırılmasını talep ettiler. Antlaşmadan tam bir yıl sonra Müslümanlar, hal ve tavırlarıyla müşrikler üzerinde derin tesirler bırakan bir umre yaptılar.
Hudeybiye Antlaşması, fetihlerin yolunu açmıştı. Antlaşma zamanından bir ay geçmemişti ki Hayber fethedildi ve Yahudilere ağır bir darbe indirildi. İki yıl sonra ise Müslümanlar, Kureyş müşriklerinin antlaşmayı bozmaları üzerine Mekke’yi fethettiler. Başlangıçta Müslümanların aleyhine gibi görünse de getirdiği sonuçlar bakımından lehlerine olan bir antlaşmadır.
Kaynak: Hadislerle İslam