Babalarımız Bize Ne Anlatıyor?

Babalarımız Bize Ne Anlatıyor?

Ahlak; akıl sahibi kişinin kendi özgür iradesi ile bilerek yaptığı davranışları, mizacı, tabiatı, karakteri, alışkanlıkları anlamına gelir. Başka bir ifade ile ahlak; insanın karakter yapısını, neyi yapıp yapmayacağını belirleyen, olay ve olgular hakkında iyi ve kötü şeklinde değerlendirmelerde bulunmasını sağlayan kurallar bütünüdür.

Ahlak aynı zamanda insanın kötü işlerden korunması, iyi ve güzel davranışlar kazanması için gereken yolları gösterir. 

İslam, ahlaka birey ve toplumu korumak için çok önem vermektedir. Bu nedenle ahlak Müslümanlar için çok önemlidir. Özellikle güzel ahlakın Müslüman toplum için hayatiliğini, Kur’an ayetlerinin pek çoğunda bulmak mümkündür. Diyebiliriz ki Kur’an’da birey ve toplumun iyi ahlak sahibi olması birinci plandadır.

Aynı zamanda Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- de söz ve davranışlarında bu konunun üzerinde hassasiyetle durmuştur. Bilindiği gibi Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- en güzel ahlak timsalidir. Hz. Muhammed’in en önemli ve dikkat çeken eminlik yönü, O’nun güzel ahlakıyla doğrudan ilgilidir, daha doğrusu güzel ahlakının bir yansımasıdır. Kur’an’da İslam Peygamberi’nin “Güzel örnek” (Ahzab, 21) olarak ifade edilmesi, Müslüman şahsiyetinde güzel ahlakın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Bireylerin eğitilmesi, güzel ahlak sahibi olarak yetiştirilmesi ve karakter sahibi olmasında en önemli faktörün aile olduğu noktasında eğitim otoriteleri hemfikirdir. Bu nedenle insanın iyi ahlak ve karakter sahibi olması için çocukluktan başlayıp gençlik çağıyla devam eden ve hayatın sonuna kadar süren bir disiplin ve eğitim görmesi gereklidir.

Çocukluk ve gençlik dönemi bir yandan bilgiyle donatılmakla birlikte diğer yandan edeple, güzel ahlakla eğitilmesi gereken bir çağdır.

Anne babaların çocuklarını ahlak sahibi bireyler olarak yetiştirmesinde çok önemli rolleri ve görevleri bulunmaktadır. Çocuğa küçük yaşta verilecek ahlak eğitimi yaşam boyunca onun yanlış olaylar içine girmesini önleyecek ve doğruları prensip edinerek hayatına yön verecektir.

Yaşanmış şu hikâye ailede ahlak eğitiminin kişiyi yanlışlardan koruyarak hayatına nasıl doğru yönü verdiğini herkese göstermektedir:

“Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye. Tam işyerinin önüne geldik. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya. Taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Ben tam o sahne olacak diye beklerken:

Şoför, para üstü var mı diye aranmaya başladı. “Üstü kalsın kardeşim.” dedim. Döndü bana doğru “Vaktin var mı ağabey?” dedi. “Evet.” dedim (Tek ayağım hala dışarıda). Trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Bir büfeye gidip geldi. Bana 25 kuruş uzattı. Belli ki parayı bozdurmuş.

“Birader, 9.75 değil, 10.50 yazsa benden 50 kuruş ister miydin?” dedim. “Ne alacağım ağabey 50 kuruşu!” dedi. “Peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.” deyince bana döndü “Vaktin var mı ağabey?” dedi. “Var.” dedim. “Çek kapıyı o zaman.” dedi. Beş dakika konuştuk.

O kadar eğitim aldım; eğitimcisinden, profesöründen, bilmem kiminden. O taksicinin beş dakikada öğrettiklerini, o hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler:

“Ağabey biz beş kardeşiz. Babam işçi, günlük işe giderdi; artık inşaat falan, ne iş bulursa çalışır gelir. Tabi her zaman iş yok. İş bulamadığı günler biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize durun kalkmayın derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.”

“Ne anlatırdı baban?” diye sordum.

“Hayatta nasıl başarılı olunur falan. Tabi bize garip gelirdi o zamanlar. O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklarına hayatta başarılı olma teknikleri anlatıyor diye. Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi. Delik bir çorap giyer, pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp ‘Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın.’ diye babam gibi konuşurdu, biz de gülerdik. Annem kızardı ‘Babanızla alay etmeyin, o hem dürüst hem de çalışkandır.’ derdi.

Bizim yan evde de iki kardeş vardı. Onların babası zengin, birahane işletiyor, adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiçbir şeyimiz olmadı, hep o yan evdeki ikisinin eskilerini kullanırdık. O amca mahalleden geçerken biz beş kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Aynı zamanda hediye, para falan hak getire. Ama babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Ağabey gün geldi biz babamızı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü. Yandaki baba iki çocuğa beş katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı.

Bizim baba ise bakkal veresiyesi ve konuşmalarından başka bir şey bırakmadı: “Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın.” falan filan. Ağabey, aradan 15 yıl geçti… Diğer babanın iki oğlu şu anda cezaevindeler, ne ev kaldı ne araziler. Ailesi dağıldı. Biz beş kardeş, beşimizin taksi durağında birer taksisi var. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.

Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki: Asıl mirası bizim baba bırakmış.” Hepimiz ağladık. Beş kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah’a şükür. Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız.”

İşte hikâyemizden de anlaşacağı üzere ana babalar evlatlarına mal mülk bırakmak için değil; güzel değerler ve ahlak kazandırmak için çaba harcamalılar. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’in de buyurduğu gibi “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizi, Birr, 33)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.