Baba Yusuf

Koca Adam’ın ardından…
1999 veya 2000 yıllarıydı, Yusuf abi de Ankara’ya gelmiş, İslami çalışmalar içinde ilk durağı Siteler olarak seçmişti. Siteler demişken camia içinde her zaman ayrı bir yerde durur Siteler. Yusuf abi için de Siteler ayrı bir ekipti; olabildiğince haylaz ama bir o kadar da samimi ve yakın.
Yusuf ağabey bizlerle ilgilenirken Bir Nevşehir gezisi yaptık, hiç unutmam vakfa yeni bir minibüs alınmıştı, Yusuf abi de acemiydi, nasıl gideriz nasıl ederiz derken çıkmışız yola.
Şehirlerarası ortalama 60-70 km hızla gidiyoruz, tabi o kendine emanet edilen canları sağ salim götürüp getirmek derdinde ama biz rahat durur muyuz?
-Hadi Yusuf abi, bas biraz, akşama varamayız, zaten 3 gün kamp yapacağız yolda mı geçsin vakit diye bir hayli espri yaptık.
Ben de, amcamın trafik polisi ve Ankara’da görevli olduğunu söylüyordum, sıkıntı yapma abi ceza yazdırmam diye bastırıyordum.
Bu muhabbet ve ezgili marşlı yolculuk devam ederken yolda trafik polisi çevirdi.
-Kuzum şu amcanı çabuk ara ceza yazacaklar yoksa, diyerek telefonu elime verdi.
Ben amcamı aradım ama “şehir dışı biz müdahale edemeyiz” gibi bir konuşma ile amcam kapattı telefonu.
Emniyet kemerini takmadığı için cezayı yedik :)… Ama yolculuğun geri kalanında;
-Ulan ben senin de amcanın da diye diye Nevşehir’e vardık.
Biz gülmeye ezgi ve marşlar söylemeye devam ediyorduk, o da bana ve amcama nazik nazik kızmaya devam ediyordu.
Kızarken de severken de tam olması gerektiği gibiydi.
Sözde değil eylemde severdi.
Aradan yıllar geçti, arada bir görüşüyoruz ama o Sincan’da biz Siteler’de tam eski günlerdeki gibi okyanuslara açılamıyoruz, rahat rahat dert tasa açamıyoruz, şöyle rahatça enine boyuna konuşamıyoruz…
Bir gün beni aradı;
-Yav kuzum şu bebe beliği topla da gel, özledim sizleri dedi.
Bir baba gibi, evlatlarını davet ediyordu.
Koşa koşa gittik.
Yedirdi, içirdi, hoş etti. Dert dinledi.
Hiç dertlenmedi.
Hep çözerdi.
Hiç dert olmadı.
“Baba gibiydi” demek eksik kalır…
Tam bir babaydı…