Nisan 2021 Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN A- A+
A- A+

CİHAD DERSLERİ- Uhud Savaşına Katılan Kadınlar

Uhud savaşı,7 Şevval 3/23 Mart 625 Cumartesi günü Medine Müslümanları ile Mekke müşrikleri arasında yapılan çetin bir savaştır. Savaşın üç safhası vardır. İlk safhasında Müslümanlar savaşı kazanmışken ikinci safhada okçuların yerlerini terk etmesi neticesinde savaşı kaybettiler. Son safhada toparlandılar ama galibiyeti geri getiremediler. Bu savaşta Müslümanların sayısı 700, müşriklerin sayısı da 3.000’di. Müslümanlar, bu savaşta yetmişten fazla şehid verdiler. Hz. Hamza, Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Cahş, Enes b. Nadr, Hanzala b. Ebî Âmir de şehid düşenler arasındaydı.

Hz. Peygamber efendimizin hayatında kadınlar, ilk defa Uhud savaşına katıldılar. Müslüman kadınlardan savaşı merak edip Uhud dağına ilk gelen, Ümmü Ümâre künyesiyle bilinen Nesibe binti Ka’b olmuştur. Kocası ve iki oğluyla birlikte o da savaşa katılmıştı. O, Uhud’a gitmesini ve savaşa katılmasını şöyle anlatır:

“Sabahleyin Uhud’a vardım ve kendi kendime ‘acaba Müslümanlar ne yapıyorlar? Bir bakayım’ dedim. Yanımda su dolu bir kırbam vardı. Hz. Peygamberin yanına kadar gittim. Kendisi, ashâbının arasında bulunuyordu. O sırada zafer Müslümanlardaydı. Müslümanlar, bozulmaya başlayınca Hz. Peygamberin yanına kadar iyice sokuldum ve düşmanla çarpışmaya başladım. Kılıç ve okla düşmanı Hz. Peygamber’den uzaklaştırmaya çalıştım ve yaralandım.”[1]

Hz. Nesibe, eşi ve oğullarıyla birlikte hem çarpışıyor hem de yaralananların yaralarını sarıyordu. Medine’den gelirken yaraları sarmak için bez de getirmişti. Kendisinin de on iki ya da on üç yarası vardı. Düşmanla öyle çarpışıyor ve öyle hücumlar yapıyordu ki, herkesi hayretler içinde bırakıyordu. Hz. Peygamber “Uhud günü, sağıma ve soluma döndükçe Ümmü Ümâre’nin devamlı yanı başımda çarpıştığını gördüm” buyurmuş, ona ve âilesine şöyle duâ etmiştir: “Allah, size rahmet etsin!”

Hz. Peygamber’in kendilerine duâ etmesinden dolayı çok memnun kalan Hz. Nesibe, “Ey Allah’ın elçisi! Allah’a duâ et de cennette sana komşu olalım!” diye bir istekte bulunmuş; bu istek üzerine Hz. Peygamber, onlar için tekrar şöyle duâ etmiştir: “Allah’ım! Bunları cennette bana komşu ve arkadaş eyle!” Bu duâdan sonra Hz. Nesibe şöyle dedi: “Eh, bu, bize yeter. Artık bundan sonra dünyada bana ne musibet gelirse gelsin, asla aldırmam!”[2]

Diğer kadınların Uhud’a gelmesi şöyle olmuştur: Müslümanların bozguna uğradığı ve Hz. Peygamber’in şehit edildiği haberi Medine’ye ulaşınca bir rivâyete göre dokuz, bir rivâyete göre de on dört kadın, yaralıların yaralarını sarmak ve onlara su yetiştirmek için yiyecek ve içecek alarak ve paçalarını sıvayarak nefes nefese Uhud’a koştular. Sırtlarındaki kırbalarla mücâhitlere su taşıdılar. Gelenlerin arasında Hz. Peygamber’in kızı Fâtıma, eşi Âişe, halası Safiyye ve dadısı Ümmü Eymen de vardı. Enes’in annesi Ümmü Süleym ve şehit düşen Mus’ab’ın eşi Hamne binti Cahş da gelenler arasındaydı. Hamne’nin eşi Mus’ab, kardeşi Abdullah ve dayısı Hamza şehitler arasındaydı. Hz. Hamza, Hz. Safiyye’nin öz kardeşiydi.

Medine’den gelen kadınlar yaralılarla ilgilendiler; onların yaralarını sardı ve kendilerine su içirdiler. Hz. Peygamberle, kızı Fâtıma ilgilendi. Babasının yüzünün yaralandığını görünce ağladı ve hemen babasının boynuna sarıldı. Vakit kaybetmeden Hz. Ali su dökmeye, Fâtıma da babasının mübârek yüzünü yıkamaya başladı. Fâtıma, suyun, kanı gittikçe artırdığını görünce, bulduğu bir hasır parçasını yakarak kül haline getirdi ve babasının yarasına bastırdı. Böylece kan durdu. Hz. Peygamberin küçük yaraları hemen tedâvi edildi. Yalnız, müşrik İbn Kamîe’nin kılıç darbesinden dolayı boynunda açılan yaranın tedâvisi biraz uzun sürdü.[3]

Uhud şehidleri içinde Hz. Peygamberin ve bütün Müslümanların gönlünü en çok hüzne boğan, İslâm ordusunun eşsiz kahramanı, Allâh’ın aslanı Hz. Hamza’nın şehid edilmesi oldu. Hz. Peygamberin halası Safiyye, kardeşi Hz. Hamza’yı görmek üzere şehidlerin bulunduğu tarafa yöneldi. Onu oğlu Zübeyir karşıladı ve şöyle dedi: “Anneciğim! Rasûlullah (s.a.v.) geri dönmeni emrediyor!” O da oğluna şöyle dedi: “Neden? Kardeşimi görmeyeyim mi? Ben, onun kesilip doğrandığını zâten haber aldım. O, Allah için bu musîbete uğradı. Zâten bizi de bundan başkası teselli edemezdi. İnşâallah sabredip ecrini Allah’tan bekleyeceğim.”

Hz. Zübeyir, gidip annesinin söylediklerini Hz. Peygamber’e haber verdi. Âlemlere rahmet olan Hz. Peygamber de “öyleyse bırak, görsün!” dedi.[4] Hz. Safiyye de kardeşi Hamza’nın mübârek nâşının yanına gelerek ona duâ etti. Hz. Zübeyir, annesi Safiyye ile ilgili bir hâtırayı şöyle anlatır: “Annem Safiyye, yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp ‘bunları kardeşim Hamza’ya kefen yapasınız diye getirdim’ dedi. Onları alıp dayım Hamza’nın yanına gittik. Yanında Ensâr’dan kefensiz bir şehid daha vardı. İki hırkayı da Hamza’ya sarıp Ensâr kardeşimizi kefensiz bırakmaktan utandık. ‘Hırkanın biri Hamza’ya, öbürü de Ensâr kardeşimize olsun’ dedik ve öyle yaptık.[5]

Bir rivâyete göre Uhud’a gelen kadınlardan biri de Hamne binti Cahş idi. Hamne, İslâm ordusunun sancaktarı Mus’ab b. Umeyr’in eşi, Abdullah b. Cahş’ın da kız kardeşiydi.[6] Hz. Hamza da onun dayısı olurdu. Hamne’ye kardeşi Abdullah’ın şehid düştüğü haber verilince istircâ âyetini okuduktan sonra kardeşi için Allah’tan rahmet ve mağfiret diledi. Dayısı Hamza’nın şehit düştüğü haber verilince yine istircâ âyetini okudu ve dayısı için de istiğfarda bulundu.

Daha sonra eşi Mus’ab’ın şehid düştüğü haber verildi; bu sefer o “vay benim başıma gelenler!” diye acı bir çığlık kopardı[7] ve Hz. Peygamber’in yanına geldi. Hz. Peygamber de ona sabırlı olmasını ve çektiği bu acıların mükâfâtını Allah’tan beklemesini söyledikten sonra çevresindekilere dönerek şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki, kadının yanında erkeğinin ayrı bir yeri vardır. Hamne, kardeşinin ve dayısının acısına dayanabildi. Fakat eşinin acısına dayanamadı; hemen çığlığı kopardı.”[8]

Bir başka rivâyete göre Hamne, Uhud’a kadar gidememişti; Hz. Peygamberi Medine’ye girerken karşılamış ve bu konuşmalar işte o zaman olmuştu. Hamne, “vah başıma gelenler!” diyerek çığlık attıktan sonra Hz. Peygamber ona sabırlı olmasını tavsiye etmiş ve sonra da “neden bunları söyledin?” demişti. Hamne de şöyle cevap vermişti: “Ey Allâh’ın Elçisi! Çocuklarımın yetim kalmasını düşündüm, bu durum beni çok üzdü.” Bunun üzerine Hz. Peygamber, ona ve çocuklarına bundan sonraki hayatlarında güzellikler lütfetmesi için Allah’a duâ etti.

Saygı değer okuyucularım, özellikle hanımefendi okuyucularım! Bu yazıda, İslâm’a bir saldırı olduğu zaman ashâb-ı kiram efendilerimizin, bu saldırıya kadın-erkek, canla-başla nasıl karşı koyduklarını görüyoruz. Ayrıca Peygamber efendimizin, onlara yaptığı duâları dinliyoruz. Gelin biz de el ele, gönül gönüle vererek İslâm’a yapılan saldırılara canla-başla göğüs gerelim.


[1]Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 209; İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 412.

[2]Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 210; İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 413-15.

[3]Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 194-95.

[4]İbn Hişâm, es-Sîre, III-IV, 97.

[5]Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 34.

[6]Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 226.

[7]İbn Hişâm, es-Sîre, III-IV, 98.

[8]İbn Hişâm, es-Sîre, III-IV, 98.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr