Amaçsızlık[1]
![Amaçsızlık[1]](https://ilkadimdergisi.net/wp-content/uploads/2025/02/gorsel-yok-ilkadim.png)
İstediğin okulu birincilikle bitirdin. Hayallerindeki pozisyonda çalışmak üzere çok saygın bir şirketle anlaştın. Sevdiğin kız da evet dedi, yakında düğünün var. Bir yandan da yüksek lisans yapıyorsun, işinde bir numara olmak üzeresin. Dil öğrenip dünyayı geziyorsun. Hobilerinde de bir sanatkâr kadar birikime sahipsin. Okuyorsun sürekli. Çevren tarafından takdir ediliyorsun. Herkes senden razı, harikasın yani. Sonra alarmın çalıyor uyanıyorsun bu tatlı rüyadan. Çok çabaladıktan sonra kapalı havaya rağmen açıldı havsalan. Tavana bakıyorsun. Doğrulup ilk adımı atacaksın birazdan. Peki ya ne için?
Amaç kelimesi aslen Farsça olup okçulukta kullanılan nişan tahtası manasına gelmektedir[2]. TDK amaç kelimesinin karşılığında “maksat, gaye ve hedef” kelimelerine yer verse de aslında amaç kelimesi ancak hedef kelimesine karşılık olabilir[3]. Zira maksat kelimesi “istemek, niyet etmek” manalarını ihtiva ederken gaye kelimesi ise “nihai hedef, ideal, ülkü” manasına muhtevidir. Hedef kelimesi ise Arapça olup nişangâh manasına gelmektedir. Böylece amaç ve hedef, daha kısa vadeli istekleri ihtiva eder ve fiziki bir mesafeyi çağrıştırır. Ülkü, ideal gibi manaları zayıftır. Böylece bizim yazımıza en uygun kelime gayedir aslında.
Doğru kelimeyi bulduktan sonra dönelim konumuza. Peki, yaşamımızdaki gaye nedir? Genel olarak hayatın anlamını sormuyorum burada. Özel bir soru bu; her yeni günde yatağımızdan ilk adımımızı atma sebebimiz nedir? Su içmek gibi bir cevap verilebilir ama bu olsa olsa amaç olur; hayatta kalma amacı. Fakat bizler biliyoruz ki, bizi yaşatan yemek ve su değildir. Ramazan’ın bir manası da budur: bizi Allah yaşatır, Allah doyurur. Hayat gayemiz göğsümüzde bir kandil gibidir. Sıcaklığıyla bizi tetikler. Hayatı hatırlatır, yaşamamız gerektiğini hatırlatır. Nitekim II. Dünya Savaşı sırasında kapatıldığı 4 toplama kampından da sağ çıkabilen Yahudi Psikiyatrist Viktor E. Frankl, toplama kamplarında bir gayesi olan insanların bedenen çok zayıf olsa da diğer insanlardan daha dayanıklı olduğunu gözlemlemiştir. Kendisinin hayatta kalmasını da kamplarda yaptığı psikolojik çalışmalara bağlamaktadır. Yani olumsuz nice şartların içinde ölmeyi beklemektense kendini psikoloji çalışmalarına vermiştir ve bu onu hayata bağlamıştır.
Journal of Biobehavioral Medicine Dergisi’nde yayımlanan bir makaleye göre ise[4] yaşamda bir amacı olduğunu söyleyen insanlarda kalp rahatsızlığı riskinin daha düşük olduğu tespit edilmiştir. ABD ve Japonya’dan yaş ortalaması 67 olan 136.000’den fazla katılımcı 7 yıl boyunca takip edilmiş. Buna göre kalp rahatsızlıklarına bağlı ölümlerde güçlü bir amaç duygusu veya ikigai bildiren katılımcılar için ölüm oranının yaklaşık beşte bir daha düşük olduğu ortaya çıkmış. Dr. Alan Rozanski bu çalışması sonucunda “güçlü bir yaşam amacına sahip olmanın, uzun bir ömür için önemli olduğu ve insanlara bir canlılık, motivasyon ve direnç duygusu sağladığı” sonucuna ulaşmıştır. Aynı şekilde emekli olunmayan, yani topluma katkıda bulunmaya devam eden toplumlarda yaşam süresinin daha uzun olduğunu gösteren araştırmalar var. Böylelikle bir hayat gayesine sahip olmanın kişiyi maddi ve manevi olarak güçlü kıldığı anlaşılmaktadır.
Gayesizlik ise bezginliğe ve mutsuzluğa sebep olur. Gayesizlik tembelliğin de kendisidir aslında. Bir nevi tükenmeyi beklemenin acizliğidir bu. Hâlbuki gaye edinmek, başlı başına bir eylemdir. Misalen rüzgâr her yönden esebilir, fırtına da olabilir serin bir meltem de olabilir. Gayen, hangisine yelken açtığındır. Gayesizlik ise akıntı ve rüzgâra mahkûm şekilde sürüklenmektir, sürekli kaybetmeyi garantilemektir. Ne demişti Montaigne? “Amacı olmayan bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.” Böylece gaye edinmek, dikkat planında başlayan ve yol aldıran bir eylemdir. Gayesizlik ise bıkkınlığı getirir. Bir hedefe kilitlenip emek verip sonuç almak özsaygı ve özgüven gibi duyguları pekiştirir. Konfor alanından çıkma cesareti gösteremeyen, hedef-emek-sonuç gibi hayati bir süreci hiç çalıştırmayan kişi kaliteli bir hayat inşa edemeyecektir. Zaman kör bir testere gibi durmadan aşındırır her şeyi. Ne yaşımız, ne hissettiklerimiz ne de ardımızda bıraktıklarımız aynı kalmıyor. Hayat her gün daha aşina, daha az ilgi çekici hale geliyor. İtici gücümüz gün gün azalırken bizi yenileyen tazeleyen ilerlemek için güç veren şey gayemizdir, en büyük motivasyonumuzdur o. Gaye olmayınca erteleme başlar. Hemen arkasından umutsuzluk ve depresyon gelir. Bugün her şeyin yanlış gittiği, hiçbir şeyin eskisi gibi güzel olmadığı, dünyanın geri dönülemez bir pislik çukuruna battığı gibi düşüncelere kapılmak çok çok basittir. Böylesi bir zamanda ayakta kalmak, yaşamaya ve çalışmaya devam etmek için bir sebep gerekir. Sebebimiz gayemizdir.
Ayrıca günümüzde amaçsızca, “öylesine yaşamak” gibi bir şey mümkün olmamaktadır. Çünkü hayatı gayesizce yaşamak, başkalarının gayesi olmaktır aslında. Bu halde, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, denilen yılanlardan oluyoruz. Bugün yeryüzünde işkence dolu toplama kampları var, üstüne bomba yağan ecdat yadigârı şehirlerimiz var, oluk oluk kanayan nice yaramız var. Bizi kesip biçen o kanlı ellere dokunmamak, onlara yardım etmek demektir. Tabi o kanlı eller, vicdanlarda “dünyadan tiksiniyorum” duyarını okşayıp alternatif bir kültür oluşturmayı da ihmal etmediler. Bu duyar, gayesizliğin gaye edinilmesinde ilk sırada gelen bahanelerden biridir. Böylece gayesiz insanlar mevcut düzenin en sevdiği insanlardır, gerçekten bin yıl yaşatılmak istenir. Bu tür insanları oluşturmak ve hipnoz etmek için yapılan işlere örnek vermek gerekirse; ABD’nin özellikle de CIA’nın arka bahçesi olarak tabir edilen Hollywood dijital bir dönüşümle Netflix’e evrilmiştir. Netflix şirketinin toplam borçları 58 milyar dolar iken kârı sadece 2,7 milyar dolardır. Borç hacmi ilerleyen yıllarda yüz milyarlarca dolara ulaşacak olan bu şirket neden iflas etmiyor? Çünkü dün soğuk savaşta SSCB’yi canavar, ABD’yi ise aziz ilan etmek için kullanılan ve bugün de aynı amaçlara hizmet eden bu mükemmel propaganda aleti aynı kanlı eller tarafından fonlanmaktadır. Mesela son yıllarda sayıları oldukça artan backpacker tipi gezginler de “dünyadan tiksiniyorum” “kapitalist sisteme köle olmayacağım” diyerek etliye sütlüye karışmaksızın ülke ülke gezip keyiflerine bakmaktadırlar. Evet, gezelim görelim, evet içimize dönelim, evet köle olmayalım ve basit şeylerden mutlu olabilelim. Ama münzevi seyyah edasıyla gayesizliği gaye edinmek bir aldatmacadan ibarettir. Hepimiz gezmeyi severiz, hepimizin bir favori dizisi vardır ancak gayesiz kalıp gardımızı indirdiğimiz zaman bağımlı etmek üzere kurgulanmış bu sistemin çukuruna düşebiliriz. Bir uyuşturucu bağımlısının asla tatmin olamayacağı bir sonraki dozun peşinden koşması gibi hiç tatmin olamayacak bir hale gelebiliriz.
Ortada olan bir gerçek de şudur ki gayesizlik insanları sosyal medyaya, Netflix’e ve oyunlara gayesizliği derinleştirecek ve hipnoz edecek bataklıklara düşürmektedir. Bu kısır döngü maddi ve manevi açıdan oldukça kalitesiz bir hayata sebep olmaktadır. Uyku kalitesinin, okul başarısının düşmesinde, sosyalleşme ve iletişim problemlerinde, ailelerle yaşanan çatışmalarda temel sebeplerden biri de genç bireylerin amaçsızca savrulmalarıdır. Spor, oyun, müzik gibi hobilerle bu sorunun ötelendiği de yaygındır. Hatta sosyal medya bu noktada bir uyuşturucu vazifesi görmektedir. Bu sorunun üstüne ciddi olarak eğilmiş değiliz lakin diğer ülkelerde sosyal medya bağımlılığıyla mücadele klinikleri açılmaktadır. Yetişen kuşaklarda belirgin olarak hissedilen bu sorunlarda ailelere daha fazla rol düşmektedir. İyi yetiştirilmiş çocuklar er ya da geç hayattaki gayelerini kendiliğinden ortaya koyacaktır. Sınav sistemi, gelecek kaygısı, iletişimsizlik gibi sebeplerle fazla yüklenilen çocuklarımız ise savrularak hayattaki gayelerini yitireceklerdir.
Peki, gaye edinmeye layık olan nedir? Bu çok kişisel bir soru olarak algılanabilir lakin temel bir kriterden bahsetmemiz gerekir. En basit söyleyişle araçlar amaç edinilmemelidir. İkinci paragrafta yaptığımız etimolojik tahlil üzerine söylemeliyim ki para kazanmak, kaliteli bir hayat yaşamak, iyi bir kariyer elde etmek amaç olabilir ama nihai gaye olmamalıdır. Elimizden kolayca kayıp gidebilecek olan ve bizden bağımsız sebeplerle örülü amaçlara dayanmak bedeni ve ruhu yoracaktır. Zira insan psikolojisi istikrarı sever. Ani duygu değişimleri yıkıcı etkiler doğurabilir. Gelgelelim atalar kısa ve öz anlatmış yine her şeyi: “Ağaca dayanma kurur, duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür, dayan Yüce Mevlâ’ya!”
[1] “Gayesizlik”
[2] Muallim Nâcî, Lügat-i Nâcî, Ahmet Kartal (Haz.), Ankara, Türk Dil Kurumu. 2009, 29
[3]Bkz: Yayla, Yasin. 2020, Türkiye Türkçesinde mana birleşmesi problemi: “Gaye”, “Hedef”, “Maksat”, “Amaç” örneği. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi
[4]Sense of purpose in life linked to lower mortality and cardio vascular risk – ScienceDaily. Erişim Tarihi13 Nisan 2021. https://www.sciencedaily.com/releases/2015/12/151203112844.htm