Aile… Sağım… Solum… Önüm… Arkam…

Yani her şeyimiz insan ve toplum için her şey demek olan aile kurumumuzu ayakta tutmak günümüzde oldukça zor bir hale geldi.
Hangi değerlerimiz değişti de kopan tespih taneleri gibi dağılan ailelerimiz bir kor parçası oldu. Sağlıklı ve huzurlu ailelerin sağlanması ancak sevginin, saygının, en önemlisi de dinin temel alındığı bir uygulama ile mümkün olacağı kanaatindeyim.
Ailemizde birbirimize karşı olan muhabbetimizi dile getirmekten aciz bir hale geldik.
Bey hanımına, anne çocuğuna sevgi sözcükleri kuramayan, sevgimizi gösterirsek şımarır diye bunu saklama gereği duyan bireyler olduk.
Bir gün Hz. Aişe’ye (r.a.) ‘Efendimizin evdeki hali nasıldı, hanımlarına karşı nasıl davranırdı’ diye ashabdan sormuşlar. Hz. Aişe ‘Sizin erkeklerinizden birisiydi, ancak insanların en kibarı, en ahlaklısı ve devamlı gülen, gülümseyen biriydi.’ diye cevap vermiş.
Evlerimizde ister erkek ister kadın olsun neşe kaynağı olmalıyız. Kul hakkına özellikle aile içinde daha çok dikkat etmeliyiz. Çünkü en çok ihmal edilen konulardan biri de ailedeki kul hakkıdır. Unutmayalım ailedeki her bir birey aynı zamanda bizim bir din kardeşimiz hükmündedir. Bunun yanında çözümün sadece aile içinde olacağından, çözüm odaklı aileler olmalı, sorun odaklı ocaklar haline gelmemeliyiz.
Ailemizde huzurun daim olması için her iki tarafında elini taşın altına koyması gerekir. Kim ne kadar fedakârlık yaptığı sorgulanmamalıdır. Beklenti içinde olmadan fedakârlık yapmayı hepimizin öğrenmesi gerekir.
“Hem haklı hem mutlu” olmak her zaman mümkün olmayabilir. Aile içindeki bir meseleyi “haklı-haksız” tartışmasına dönüştürmektense Efendimizin sözlerine kulak vererek çözüme ulaşmak daha karlı olmaz mı?
Efendimiz (s.a.v.) “Haklı bile olsa çekişip didişmeyen (tartışmadan vazgeçen) kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim.” Buyuruyor.
Ancak burada fedakârlık yapan tarafın da iyi niyeti suiistimal edilmemelidir. Amacın, kimseye fayda sağlamayan tartışmalara getirilmemesi gerektiği unutulmamalıdır.
Allah-u Teâlâ, dünyalık isteyene dünyadan verir, ahretten nasibi olmaz; ama ahreti isteyene hem ahretten verir hem de dünyayı yanında hediye eder.
Bizler dünyalık bir takım heva ve heveslerimiz için ailelerimizi yıpratmayalım. Derdimiz hem dünyayı hem ahreti afiyet içinde geçirmek olsun. Bunun için atacağımız adıma ilk önce ailelerimizden başlayarak, huzur ve güven ortamının devamlılığını sağlamak için tabiri caizse “savaşmayı” göze almalıyız.