ADN CENNETLERİNİN VARİSLERİ

“Ey Rabbimiz! Hem onları, hem onların atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanları kendilerine vaat buyurduğun Adn cennetlerine koy. Şüphesiz çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin.”
(El Mü’min:8)
Cennete girmek, hatta dedemiz, babamız, annemiz, çocuklarımızla cennete girmek Allah’ın rızasını kazanmış olduğumuzun ve her anı imtihanla geçen dünya hayatında başarılı olduğumuzun göstergesidir. Yukarıdaki ayet Meleklerin biz mü’minlere yaptığı dualarıdır. Adn Cennetine giden yolun ve yolcularının özelliklerini R’ad Suresi:20–24. ayetler sıralar. Bu ayetler aynı zamanda bizim de bu yolculuğun neresinde olduğumuzun testidir.
“Onlar ki Allah’ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar. Onlar ki Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri gözetir, Rablerinden sakınır ve kötü hesaptan korkarlar. İşte onlar Rablerinin rızasını isteyerek, sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak Allah için harcayan, kötülüğü iyilikle defeden kimselerdir. İşte onlara dünya yurdunun iyi sonucu (cennet) vardır! (Bu sonuç) Adn cennetleridir. Oraya kendileriyle birlikte babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla girerler. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabrettiğiniz için size selâm olsun! Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir.” derler.” (Er-R’ad:20–24)
Allah tarafından gönderilen mesajı dinleyen ve O’nun Resulünü kabul eden kimseler, gerçek anlamda akıllı olan kişilerdir. Onların bu dünyadaki amelleri, mesajın aydınlığı karşısında körleşenlerinkinden kesin şekilde farklıdır. Allah’ın mesajı karşısında insanlar iki gruba ayrılırlar;
- Görenler, dolayısıyla bilenler,
- Körler, dolayısıyla bilmeyenler.
Körlük; basiretin kapanması, algılama yeteneğinin körelmesi, kalplerin kilitlenmesi, ruhlardaki bilgi meşalesinin sönmesi ve aydınlığın kaynağından kopması; sağduyululuk ise, kavrama yeteneğine sahip, gerçeği anlayıp ibret alabilen, gerçeğin kanıtlarının farkına varıp düşünebilen, salim akıllı ve temiz kalpli olmaktır.
Karşımızdaki ayetler sağduyulu cennet yolcularının özelliklerini şöyle sıralar;
“Allah’ın ahdini yerine getirirler”
“Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (demiştir). ‘Evet, (buna) şahidiz’ dediler” (Araf: 172) açıklandığı üzere Allah Teâlâ’nın Rabliğini itiraf edip hükümranlığını kabul etmektir.
“Verdikleri sözü bozmazlar”
Söz verdiği tevhit inancı sözünden dönmemek, misakı bozmamak ve vefasızlık etmemektir.
“Allah’ın riayet edilmesini emrettiği hususları gözetirler”
Hakka hukuka riayet ederler. Peygamberlerin ve onların mirasçıları olan âlimlerin, anne ve babanın, hısım ve akrabanın, komşunun ve bütün mü’minlerin hatta gayri müslimlerin ve bütün insanların, evcil hayvanlardan, böceklere ve karıncalardan vahşi hayvanlara kadar bütün canlıların, bitkilerin ve cansızların hukukuna riayet ederler. Aslında yaratılmışların hakkına riayet etmek yaratanın hakkına riayet etmek demektir. Sıla-i rahim, akrabalara ihsan, fakirlere ve muhtaçlara infak, herkesin gücü nispetinde bir diğerine infak etmesi, yardımlaşması, onu savunması, saygı gösterip selâmlaşması, hastaları ziyaret etmesi hep Allah’ın riayet edilmesini emrettiği hususlardır.
“Allah’tan korkarlar ve kötü hesaptan çekinirler”
Allah’ın kudretinin sonsuzluğu karşısında ürperir, O’nun büyüklüğünden ve gazabından çekinirler. O’na karşı günah işlemekten sakınırlar. Bütün yaptıklarının hesabını vereceklerinden, o hesap veriş sırasında kötü duruma düşmekten korkarlar. O gün gelip çatmadan önce kendi kendilerini murakabe eder, vicdanlarında hesaba çekerler. Sürekli oto-kontrol ve kritik yaparlar.
“Rablerinin rızasını isteyerek sabrederler”
“Sabretmek” fiiline bütün haramlar karşısında sabretmek, günahlardan uzaklaşmak, musibetlere karşı metanet göstermek dâhildir. Kazaya teslim olmak, ilâhi iradeye boyun eğmek, hükme rıza göstermek, Allah’ın verdiklerine kanaat ve sabır göstermektir. Tüm bunları “amma da sabırlı, dayanıklı imiş” desinler diye değil, Allah’ın rızasını kazanmak için yapmak gerekir. Ne halka karşı gösteriş, ne de gönüllerinde bir gurur ve iftihar duygusu beslemeyerek, sırf Allah rızası için zahmetlere katlanıp hak yolunda sabır ve sebat gösterirler.
Seyyid Kutub, tefsirinde bu hususla ilgili şunları söylemektedir: Sabrın çeşitleri ve birtakım gerekleri vardır.
- Amelde, cihadda, tebliğde ve çalışmada sabır.
- Nimetlere ve şiddetlere karşı sabır; Nitekim nimet içinde yüzüp de azgınlaşmayan, nankörlük yapmayan ve bunlara karşı sabreden insanlar pek azdır.
- İnsanlardan gelen cehaletlere, yanlışlara karşı sabır; İnsanın bu cehaletler yüzünden göğsü daralır ve insan ancak bundan sabretmekle kurtulabilir.
“Namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verilenlerden, gizli ve açık Allah yolunda sarf ederler”
Gizlice vermek farz olmayan sadakada, daha üstündür. Farz olan sadakada ise, açıkça vermek daha üstündür.
“Kötülüğü iyilikle savarlar”
Zilleti gerektirmiyorsa güzellikle karşılık vermek, onun acısına katlanmak, onu yapanın cahilliğine vererek bu işi affetmek, er kişinin harcıdır. Kötülüğe iyilik ile karşılık vermek, nefislerdeki kötülükleri kırar, insanları hayra yöneltir. Şerrin ateşini söndürür, şeytanın iğvâsını geri çevirir. Böylelikle kötülüğün önüne geçilmiş ve kötülük ortadan kaldırılmış olur.
Kötülüğü iyilikle savmak, kişisel ilişkilerde geçerlidir, iki eşit insan arasında olur. Allah’ın dininde ise böyle bir şey yoktur, Çünkü sahtekârlara, zalimlere ancak köklü bir savunma yarar sağlar. Yeryüzünde fesat çıkaranların kötülüklerini, ancak onlar karşısında kesin bir tavır almakla ortadan kaldırmak mümkündür. Kötülüğün kökünü kazımak, şerrin böbürlenmemesi, kötülerin cüret kazanmaması ve tekebbürde bulunmaması için iyilikle mukabeleden vazgeçilir.
Bu sekiz özelliğe sahip olan akıllı mü’minlere ahiret saadeti ve adn cennetleri vardır.
Adn; İkamete elverişli cennetler, ehlinin ebediyen orada kalacağı cennetler demektir. Bu sekiz özelliğe sahip olan akıllı mü’minler annesi, babası ile birlikte Müslüman olan ailesi ve çocuklarıyla birlikte orada kalır. “Salih olanlar” tabirinin geçmesi soyun insana hiçbir yarar temin etmediğinin bilinmesi içindir. Soy, ancak salih ve imanlı olması durumunda kişiye yarar verir. Orada Allah’ın bütün sevdiklerinin gözü aydın olsun diye onlara verdiği bir ihsanıdır. Melekler hediyelerle, Allah’ın rızasının müjdeleriyle, cennetin her kapısından, onların yanına girip “Sabrettiğiniz için size selâm olsun! Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir. derler.”