Aciz Olan Güçlü Olana Bağımlıdır

Aciz Olan Güçlü Olana Bağımlıdır

İnsan fıtratı gereği güçlü olana meyleder. Bu meyletme de iki şekilde kendini gösterir. Birincisi herkesin tahmin edebileceği üzere güçlü olana duyulan hayranlık merkezlidir. Hayran olduğu güçlüyü taklitle dolu bir hayat anlayışına bürünür. Onu taklit ederek onun gibi gözükmek, onun gibi yaşamak ister. Hatalarını, yanlışlarını, eksikliklerini görmezden gelir. Tüm güzellikler ondan gelir, tüm kötülükler onun gibi olamamaktan kaynaklanır gibi bir hissiyata sahip olur.

İkinci bir meyletme şekli daha vardır ki genelde ilk bakışta fark edilmez. Hatta güçlü olana karşı bir düşmanlık şeklinde ortaya çıkar. Tüm kötülüklerin ondan geldiğine inanır. Onu yok ederse her şeyin çok güzel olacağına inanır. Onun yerine geçmek için tüm emeğini ortaya koyar. Duygularını, düşüncelerini, hayatını her neyi varsa ona göre şekillendirir ve adeta onun içinde eriyip kaybolur.

Batı ile olan ilişkilerimiz genelde bu iki meyletme şeklinden öteye gidememektedir. Bir yandan batıya duyduğu hayranlıkla gözleri kör, kulakları sağır olmuş bir kesime sahibiz. Bunlar batıda değil de bu topraklarda doğmuş olmanın verdiği ıstırap ile yaşamaktadır. Hayatları boyunca da her türlü batılı olma çabasına karşın kurtulamadıkları doğululuk duygusunun hissettirdiği eziklikle yaşarlar.

Diğer yandan tüm hayatını batıya olan düşmanlıkla dizayn eden ikinci bir gruba sahibiz. Düşüncelerinde ve duygularında hiçbir özgünlüğe rastlayamayız. İlk grup gibi bunlar da bir konuda fikir belirtmek için hemen batının düşüncesine bakarlar. İlk grup direk batının fikrini benimserken, bunlar batı ne dediyse karşıtını kendi fikirleri olarak sunmayı tercih ederler. Tüm olayları “Batı şöyle düşündü. Yok, böyle düşündü.” diye tartışmaktan öteye geçemezler.

Özgün bir yaşam ortaya koyamayanlar karşıtlık iddiasında bulundukları yaşama mecburen bağımlıdırlar. Bu bağımlılık da her geçen gün bağlanılan yaşama güç verir. Bunu şu şekilde de düşünebiliriz. İki ordu karşı karşıya geldiğinde her zaman güçlü olan kazanmaz. Savaşın yönünü belirleyen, zafere ulaşır. Genelde de güçsüz ordu güçlüye karşı savunma pozisyonunda olduğu için güçlünün hareketlerini öngörmeye ve ona göre kendi hareketlerini belirlemeye çalışır. Tarihteki galip gelen güçsüz ordulara baktığımızda ise ilginç bir şekilde düşmanının hareketlerinden bağımsız hareket ettiğini görürüz. Hatta bu hareketleri anlamlandıramayan güçlü taraf büyük bir hataya düşerek bu hareketleri anlamanın peşine düştüğü andan itibaren de güç dengesinin değiştiğini gözlemleriz.

Sonuç olarak hareketlerimizi ya da düşüncelerimizi düzenlerken neye göre düzenlersek onun altında eriyip, istediği yöne doğru ilerlemiş oluruz. Bu süreç ister desteklemek şeklinde olsun ister karşıtlık şeklinde olsun sonuç aynı yöne doğru ilerleyecektir. Bu sebeple devrimler genelde yeni diktatörleri doğurur.

İnsan fıtratının güce karşı meyilli olması dünyayı her geçen gün kötüye doğru götürecek bir özellik gibi gelebilir. Bunun sebebi de insanın aciz varlıklara biçtiği güçlü rolüdür. İnsan zihnini bu illüzyonlardan kurtarıp da gerçek güç sahibi olan Allah’ı fark ettiği zaman fıtratı onu aciz duruma düşürmeyecektir. Aksine bu farkındalık onu tevhit inancı içinde eritip kâmil bir insan olma yolunda fıtratından destek alacaktır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.