“Abi, Hanımlara Çok Yüz Veriyorsun!”

Ne zaman, Müslüman erkekler (ve özellikle de babalar) olarak ailelerimize karşı sorumluluklarımızdan ve vazifelerimizden söz etsem, yakın ve uzak birçok arkadaşımın bu sitemiyle karşılaşıyorum. Sadece haklarımızın gündemde kalmasını istiyorlar, istiyoruz. Görevlerden bahis açmak hoş karşılanmıyor. Bu, “hanımlara yüz vermek” oluyor.
Oysa yapmaya çalıştığım şey, Kur’an’da ve Sünnet’te aile reisleri olarak bilhassa Müslüman erkeklerin ikaz edildiği bir noktaya parmak basmaktan ibaret. Önce kendime, sonra duyurabildiğim herkese söylüyorum:
– “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim, 6)
– “Hepiniz çobansınız ve gözetiminiz altındakilerden mesulsünüz…” (Buhari, Müslim) (“Mes’ûl” ifadesini Türkçeye “sorumlu” diye çeviriyoruz genelde. Ama ifadenin aslı, esas olarak şu manayı içeriyor: Bundan sorguya ve hesaba çekileceksiniz!)
Görüldüğü gibi, aile reislerinin vazifesi, yalnızca “eve ekmek götürmek” değildir. Hatta bu, en basitidir. Asıl sorumluluk, “ailenin ateşten korunması”dır. Her vesile ve yolla. Bu, ihmal edilemeyecek, boş verilemeyecek, başkasına devredilemeyecek bir vazifedir.
Şakası yok… Ailemizden ve ehlimizden hesaba çekileceğiz. Erkek olmak, bu açıdan, çok daha fazla dikkati, özeni ve endişeyi gerektiriyor. Hanımlar, zaten fıtratları gereği doğal biçimde yaptıkları (evin tertip-düzenini sağlamak, pişirme-taşırma, çamaşır-bulaşık, çocuk bakımı vb.) işler nedeniyle, ev halkına karşı sorumluluklarını büyük oranda yerine getirmiş oluyorlar. Onlara bir de “ailenin eğitimi ve terbiyesi” işini yıkan, kendisi bu konuda hiçbir inisiyatif almayan Müslüman bir erkek, vereceği ağır hesaba hazırlanmalı.
* * *
“Ailedeki bozulma” konulu vaaz ve konuşmalarda, bütün suçu ve sorumluluğu “kadının bozulması”na atfeden bakış açısını, Müslüman erkeklerdeki bozulmayı gözlerden kaçırdığı için sorunlu buluyorum. Gördüğüm ve gözlemlediğim kadarıyla, ailelerimize yeniden huzur ve esenliğin hâkim olabilmesi için, öncelikle Müslüman erkeklerin kendilerine gelmesi, vazifelerini hatırlaması ve kelimenin en geniş anlamıyla “eve dönmesi” gerekiyor.
Beş vakit namaz kılmayan veya namazı önemsemeyen…
Aile fertlerine namaz kıldırabilecek bir din bilgisinden bile yoksun…
Kur’an okumayı bilmeyen veya bildiği halde hiç okumayan…
Kendi çocuklarından önce başkalarının çocuklarını eğitmeye koşan…
Hanımıyla iki çift laf ederken sıkıldığı halde, başkalarıyla saatlerce çene çalabilen…
Başkalarına karşı muhabbet ve sevecen iken, ailesine karşı yüzü asık ve kaba…
Evde çocuklarıyla vakit geçirirken, elinden cep telefonunu düşürmeyen…
Ailesi ve çocukları onun sıcak ilgisini beklerken, “kendini geliştirmeyi” veya kariyerini önceleyen…
vs. vs. Müslüman erkekler, “ailedeki bozulma”nın ana müsebbipleridir. Kimse, kadınları suçlayarak, işin içinden çıkmaya kalkışmasın. Bu, ancak hedef saptırmak olur. Hesabımızı da hafifletmez.
Erkekler olarak, biz, bütün gayreti samimiyetle gösterdikten sonra, yine de netice olumsuzsa, ancak o zaman görevimizi yapmış sayılabiliriz. Nihayetinde, önümüzde, hanımları bile kendilerine iman etmeyen Hz. Nûh aleyhisselam ve Hz. Lût aleyhisselam örnekleri de var. Ama bu iki peygamberi “örnek” alabilmemiz için, onlarınki ölçüsünde çaba göstermiş olmak şart.
* * *
O halde, başlangıç noktası biziz: Erkekler, babalar. Çözüm de, çare de bizde.
Şu koronavirüs günlerini, kendimize gelmek ve evimize dönmek için kullanırsak, belki bir şeyleri toparlayabiliriz.
Allah, yardımcımız olsun.
Rasulullah aleyhisselamın, Muâz bin Cebel’e öğrettiği ve her namazdan sonra mutlaka etmesini tavsiye buyurduğu şu dua, dilimizden düşmesin:
“Allah’ım! Seni anmak, Sana şükretmek -verdiğin nimetlerin hakkını vermek- ve Sana güzel kulluk etmek için bana yardımcı ol!”