KUR’AN İKLİMİ- Manası Değiştirilen İslâmî Kavramlardan: İnşallah

KUR’AN İKLİMİ- Manası Değiştirilen İslâmî Kavramlardan: İnşallah

Allah Teâlâ, Kehf Sûresi 23-24. âyetlerinde şöyle buyurmaktadır:

وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَلِكَ غَدًا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَى أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَذَا رَشَدًا

 

Hiçbir şey için ‘Bunu yarın yapacağım’ deme. Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman Allah’ı an ve Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir.’ de.

 

Bu âyette yüce Allah, peygamberi Hz. Muhammed’e hiçbir şey için “Bunu ben yarın yapacağım.” dememesini, ancak “Allah izin verirse yaparım.” demesini öğretmektedir. Bir şeyi unuttuğu zaman da Allah’ı hatırlamasını ve Allah’ın kendisini daha doğru yola ulaştıracağını yani kendisine daha sağlam bilgi vereceğini söylemesini emretmektedir.[1]

Bu âyetin nüzul sebebi ile ilgili şöyle bir olay nakledilmektedir: Rivayete göre Yahudilerin telkiniyle Kureyş müşrikleri, Hz. Peygamber’e “Ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn” hakkında soru sormuşlar. Hz. Peygamber de inşallah demeden, onlara, bu konularda size yarın haber vereceğim demiştir. Bir rivayete göre Hz. Peygamber’e üç gün veya on beş gün bu konuda bir vahiy inmemiştir. Böylece Allah Resulü çok zor durumda kalmıştır. İşte bu âyetler bu olay üzerine nazil olmuştur.[2]

İslâmî sembollerden biri olan “inşallah” ifadesi Hz. Peygamber’in şahs-ı manevisinde ümmet-i Muhammed’e öğretilmektedir. Zira inşallah; “Allah dilerse, Allah izin verirse” anlamına gelmekte olup her şeyin Yüce Allah’ın küllî iradesine bağlı olduğunu ifade etmektedir. İnsan, yarın ne yapacağını ve ne kazanacağını kesin olarak bilemez.[3] Bir şeyin meydana gelmesi için sadece insanın dilemesi/istemesi yeterli değildir.[4] Allah’ın o şeyi dilemesi şarttır. Allah Teâlâ dilemezse hiçbir şey gerçekleşemez.[5] Her şey Allah’ın külli iradesine bağlıdır. O’nun ilim ve iradesi dışında ağaçtan bir yaprak dahi düşmez.[6] Kâinatta her şey, Allah’ın ilim ve iradesi dâhilinde cereyan etmektedir. Bu sebeple bir şey yapmaya niyet ederken o işi Allah’ın iradesine bağlayarak “Allah dilerse, Allah izin verirse” demek güzel görülmüştür. Nitekim bu ifade Türkçede bir deyim haline gelmiştir.

Maalesef son zamanlarda toplumumuzda bu deyimin yanlış kullanılmakta olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki,

1- Bazı insanlar bir şeyi yapmamak ve ihmal etmek için inşallah deyimini kullanmaktadırlar. Hâlbuki inşallah deyiminin “Allah izin verirse yapacağım” anlamında olumlu bir manası vardır. Olumsuz anlamda kullanmak yanlıştır.

2- Bazı insanlar da “işimiz inşallah ve maşallaha kaldı” demek suretiyle şaka ve latife yapmak maksadıyla bu deyimi kullanmaktadırlar ki, bu çok yanlıştır. Zira Allah’ın emrini alaya almak insanı küfre götürebilir. Dolayısıyla bu tarz kullanımlardan sakınmak gerekir.

3- Bu deyimin manasını doğru olarak kavrayıp bilmeyen bazı insanlar da özellikle farkında olmadan, ne dediğinin bilincinde olmadan bir ağız alışkanlığı ile bu kavramı kullanmaktadırlar. Onlara da bu deyimin manasının doğru olarak açıklanması ve öğretilmesi gerekir.

4- Türkçeyi yeni öğrenen yabancılar da inşallah demekle neyi kastettiklerinin farkında olmadan konuşmaları arasında bu ifadeyi kullanmaktadırlar.

5- Toplumumuzda İslâmî kavramları kullanmamaya gayret sarf eden bazı insanlar mevcuttur. Onlar, “inşallah, maşallah, elhamdülillah ve sübhanallah” gibi ifadelerin hiç kullanılmaması gerektiğini düşünmektedirler. Hâlbuki ülkemizde yaşayan insanların %90’ı Müslümandır. Bu sözler kültürümüzün bir parçası haline gelmiştir. Bunları hayatımızdan uzaklaştırmak ve hayatın dışına itmek mümkün değildir.

İnanan bir insan geleceğe yönelik bir iş konuşurken mutlaka inşallah (Allah dilerse, Allah izin verirse yaparım) demesi gerekmektedir. İnsan, gelecekte bir iş yapmaya niyet ettiği zaman inşallah demek suretiyle hem Allah’a olan inancını ortaya koymakta hem de O’nun yardımını dilemektedir.

Türkçeye Arapçadan geçmiş olan birçok kelime, kavram ve deyim mevcuttur. Bunlar ecdadımızın dinî inanç ve kuralları hayatlarında tatbik etmek suretiyle özümseyip kültür haline getirdiklerini göstermektedir. Bunlar elbette güzel şeylerdir. Bunları terk etmek, hayatımızın dışına itmek doğru değildir. İnsan, diline, dinine, kültür ve medeniyetine sahip çıkmalıdır. Bu değerler, bir milleti millet yapan önemli değerlerdir. Şayet bu değerleri terk edersek zamanla dejenere olur/yozlaşırız. Diline, dinine, kültür ve medeniyetine sahip çıkmayan milletler tarih sahnesinden silinmeye mahkûmdurlar. Çocuklarımız ve gençlerimiz başta olmak üzere insanlarımıza millî ve dinî değerlerimizi iyi öğretmeliyiz.

 


[1]     Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1990, 5/290.

[2]     Taberî, İbn Cerir, Câmiu’l-beyân an te’vili âyi’l- Kur’ân, Kahire: Dâru’l-hicr, 1422/2001, 15/224; Râzî, Fahruddin, Mefâtihu’l-gayb, Beyrut: Dâru’l-fikr, 1401/1981, 21/109; Zuhaylî, Vehbe, et-Tefsiru’l-münîr, Beyrut: Dâru’l-fikri’l-muasır, 1411/1991, 15/215.

[3]     Lokman 31/34.

[4]     İnsan 76/30; Tekvir 81/29.

[5]     Taberî, Câmiu’l-beyân, 15/224.

[6]     En’âm 6/59.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.