KAPAK – Müslüman Fert Kardeşliğinden Müslüman Cemaatler Kardeşliğine

KAPAK – Müslüman Fert Kardeşliğinden Müslüman Cemaatler Kardeşliğine

  Rabbimiz Hucurat suresinin 10.ayeti kerimesinde “Ancak mü’minler kardeştir.’’ buyuruyor. Bunu ifade ederken sözü kuvvetlendirmek için ancak mü’minlerin önemli bir bağ olan kardeşlikle bağlı olduklarını ifade ediyor.

    Oysa içinde yaşadığımız toplum aynı aileye mensup olan iki kişinin kardeşliğini sürekli gündemde tutar. Çünkü kardeş, aynı anne ve babadan meydana gelmiş, aynı batnı paylaşmış, kanı kanına karışmış iki insandır. Hayatı uzun süre aynı evde paylaşarak geçiren, aynı sofradan yemek yiyen, paylaştığı odada aynı havayı teneffüs eden, hayata dair pek çok ortak noktaların birbirine bağladığı kan bağı ön plandaki insanlar kardeş olarak görülür. Böyle insanlar gerçek manada aralarında kinin ve adavetin olmaması gereken insanlardır diye yorumlanır.

      Hucurat suresinin 10. ayeti kerimesinde dikkat çekilen “ancak mü’minler kardeştir.” ifadesiyle; ilk insan ve ilk peygamberin soyundan gelen  insan neslinde her ne kadar soy itibarı ile anne ve baba kardeşliği kardeşlik olarak kabul edilse de,  iman ve tevhidin gerektirdiği İslam kardeşliğinin Rab katında  daha makbul ve geçerli olduğu görülmektedir.  Bu kainat mehd-i uhuvvettir yani kardeşliğin kazanıldığı yerdir. Mü’minleri birbirleriyle bağlayan kopmaz ip ancak uhuvvettir.

Onun içindir ki, iman gibi büyük bir nimet müslüman toplumun bütününün kardeş olmasını sağlıyor. Hem de bir babanın şefkatle yanına aldığı kardeşler gibi kardeşlik oluşturuyor.

         Fahrettin Râzi, belagatı: ‘Sözün sahibinin kalbinde olan mananın özünü, usandırıcı uzatmadan sakınmak şartıyla ifâde eden ibâredir.’ diye tanımlar. İşte Allah (cc) “Mü’minler ancak kardeştir ” demekle belagatli bir teşbih yapıp din ve iman kardeşliğini aynı ana-babadan doğan iki kardeşin durumuna benzetmiş, aralarındaki ortak noktalara dikkat çekmiş ve bu vesile ile müminler arasındaki uhuvvet ve muhabbeti artırmaya teşvik etmiş ve etmektedir.

       İnsan tevhide iman etmekle kendisi gibi inanan insanlarla arasında kalbi bir bağ oluşturur. Bu da inanan toplumun birliğini icap ettirir. Allah (c.c.) kendisine iman edenlerin kalplerinin bir olmasını istemekle sosyal birlikteliğin oluşmasını istemektedir.

      Hucurat suresinin 9 ve 10. ayetleri İbni Abbas’ın rivayetine göre iki müslüman kabile veya şahıs hakkında nazil olmuştur.(Furkan tefsiri, cilt 5, sahife 614). Olası anlaşmazlıklarda Allah’ın kardeş kıldığı müslüman fert ve toplumlarda ara buluculuğun hak ve hukuka göre sağlanmasına ve hükmedilmesine dikkat çekilmiştir. Hucurat Suresi 9. ayette şöyle buyrulur:

“Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.”

Allah kullarına merhametlidir. Kulların da birbirlerine merhamet etmelerini sever. Bu ayetler ve benzeri ayetlerden yola çıkarak  İslam fıkhı alimleri mü’minler arası anlaşmazlık ve kargaşa konusunda fıkıh kitaplarında özel hükümler va’z etmişlerdir. Prof Dr. Mahmut Hicazi Furkan Tefsiri cilt 5, sh 615’de şöyle ifade ediyor:

“Örneğin bu savaşlarda yer alan kimseler techiz edilmezler. Esirler öldürülmezler. Kaçanlar takip edilmezler ve malları da alınmaz. Savaş dışında telef edilen tanzim edilir. Fakat savaşta telef edilen tanzim edilmez. Taraflardan her ikisi de  saldırgan ise ve herkes kendi nefsinin hak üzere olduğunu iddia ediyorsa, bu durumda bütün müslümanların, insanların canlarını ve mallarını muhafaza edecek bir şekilde barış temin etmeleri, savaş ve tahribatı önlemeleri gerekir.”

“Mü’minler ancak kardeştir.” ayetinde Cenabı Allah’ın emrettiği ıslah ve barıştırma prensibi anlatılmaktadır. Bunun gerekçesi de açıklanmaktadır. Zira iman bağı ve yakınlığı, soy bağı ve yakınlığından daha güçlüdür. Mü’minlerin  İslam kardeşliği çok güçlü olup, onları birbirine metin bağlarla bağlar. İnsanlar soy kardeşlerinin birbirleriyle vuruştuğunu gördüklerinde, aralarındaki anlaşmazlığı gidermek için çabucak işe koyulurlar. İşte bu ayeti kerimede Cenab-ı Allah iman bağının soy bağından daha güçlü olduğunu açıklamaktadır. “Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve onu kötülemez.” Allah’tan korkup takvalı olmak, insanlar arasındaki çekişme ve anlaşmazlığı önleyen umumi bir ilaçtır. Bu rahmet ve kurtuluş yoludur.

       Ümmet arasında birliğin oluşması ve kardeşliğin sağlanması için çok sebep varken ayrılığı  ve kavgayı körükleyici tavır ve davranışlardan alabildiğine sakınılmalıdır. Kan bağı olmasa da manevi bir bağ ile kardeşliklerini Allah ayetle ilan etmiştir. Müslümanın kardeşlik bilincini sağlayacak bir çok sebep mevcuttur. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri ne güzel buyururlar: “Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir-bir, bir, bine kadar bir, bir…. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir-bir, bir… yüze kadar bir, bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir-ona kadar bir, bir..”
Bütün bu “bir”ler,  aklın kardeşliği kabulü için gereken önemli noktalardır. İnsan düşünmelidir, neden mü’minler kardeştir de insanlar değil? Öncelikle akideleri farklı olanlarla kardeşlik mümkün değildir. İtikatta ittifak edemeyenlerle uhuvvetin oluşması imkansızdır. Çünkü itikatta farklılıklar, nihai nokta olan cennette buluşup, cennetten Cemalullah’ı seyretmeye de engeldir. Mü’min, rızkı Rezzak’ın, şifayı Şafii  Mutlak’ın verdiğine iman eder. Kader rabbin çizgisidir diye inanır. Hayatını inancına göre tanzim eder. İnançta ittifak edemeyeceği kimselerle beşeri münasebetlerini vahyin belirleyeceğine inanır. Özellikle ahir zaman peygamberini kabullenmeyenlerle inançta kardeşliğin olamayacağını iyi bilir. Ayrı ayrı anne ve babadan meydana gelen insanlarda nasıl birbirine bağlayacak bir kardeşlik bağı yoksa, inanç birliği edemeyen insanlarda da  birbirini kardeş ittihaz edecek ortak noktaların olabileceği düşünülemez…

        İman kardeşliği garptakini şarka, şarktakini garba rapteden önemli bir bağdır. Namaz kılar aynı kıbleye yönelir. Hacceder Kabe de buluşur. Gönülleri Kur’an’la huzur bulur. Ahiret için çalışması ve çabası aynıdır. Renginin farklı olması, ırkının farklı olması inanç birliği yaptığı kardeşine muhabbeti eksiltmez. Çünkü bu muhabbet ve rabıtanın oluşması Halik-ı zülcelal’in “ancak mü’minler kardeştir’’ ilahi düsturunun sonucudur.

      Allah (cc) mü’minlerin arasının bulunması konusunda özellikle vurgu yapmaktadır. İnsan zamanla nefsin ve şeytanın iğvasına kapılan bir varlık olduğundan, imanın heyecanlı ve diri tutulmadığı zamanlarda olan hafif bir gevşeme kardeşliğe ket vurabilir. Bunun için de sürekli irşad ve müşavereler iman kardeşliğini diri tutacak önemli amillerdendir. Bu irşad ve müşavereler sadece fertler için olmamalıdır. İman mücadelesi yapan her cemaat diğer cemaatlerle ortak paydalarda birleştikleri ve zaman zaman ortak hizmetleri paylaştıkları projeler gerçekleştirerek, nesilden nesile müslümanların kardeş olduğunu sözde değil sosyal hayatta da ispatlamalıdırlar.

        Kardeşlerin arasını düzelterek ve “din nasihattır” düsturundan hareket edilerek, nefsin ve şeytanın iğvasına kapılan mü’mine korkunun ve ümidin verilmesiyle hak yoldan sapılmasının önüne geçilebilir. Allah mü’minleri kardeş yapmakla kalmayıp, sıkıntılı zamanlarında kardeşlerin arasının düzeltilmesine işaret etmektedir.

        Müslümanların arasında kurulan kardeşlik bağlarının diğer tüm dünyevi bağların üzerinde olduğunu söyledik. Bu bağı ferdî müslümanlıktan bir adım ileri daha gidilerek müslüman cemaatler kardeşliğine götürmek lazım değil midir? Kardeşlik bağları her iki tarafa da sorumluluklar yüklemektedir. Vahyin öğretisi bize bunları öğütler. Mü’min, kardeşini Allah için sever, Allah için ziyaret eder. Yine Allah rızası için kardeşini terk edebilir. Hayırlı işlerinde kardeşinin yar ve yardımcısı olur. Kötülüklerde ise en büyük engel ve uyarıcısı olur. Kardeşi kötülüğe düştüğü zaman onu yüz üstü bırakıp gitmez. Onu günaha teslim etmez, günah ve şeytan ile kardeşinin arasına kalkan olur. Davet ettiğinde icabet eder, selam verdiğinde karşılık verir. Üzüntüsüne ve sevincine ortak olur. Dili döndüğünce kardeşine nasihat eder. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır.

        Ne dersiniz? İlahi emirler gereğince hareket edilerek bu güzel anlayışın hem fert fert her birimize hem de cemaatlerimize hakim olma zamanı gelmedi mi?

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.