Erkeğe Rağmen Kadın…

Yeryüzü, tarih boyunca Hak-batıl mücadelesinin arenası olmuştur.
Bu mücadele, soğuk savaş ve sıcak çatışmalar şeklinde tezahür etmiştir.
Hak- batıl mücadelesinin bir aracı olarak, cihat vakıası da her dem varlığını korumuştur.
Hakkı savunanlar inançlarını dava haline getirdiler.
Bilerek ve bilmeyerek yanlıştan tarafa tercih kullananlar da bir dava gibi sarıldılar yanlışlarına.
Yaşadığımız asrın başlarına kadar herkesin safı belli idi.
Bir inanca taraf olmuş her hangi biri,ömrü boyunca keskin ve net çizgilerle savunduğu düşüncenin bir temsilcisi olduğunu düşünerek hayatını sürdürmüştür.
Geçmişte, inançlar, dinler ve düşünce ekolleri arasında hızlı geçişler olmazdı.
Geçişler, uzun boylu tefekkür ve araştırmalar neticesinde, geri dönüşü olmayan kararlılıklarla gerçekleşmiştir.
Ayrı ayrı dinlere mensup olanlar arasındaki benzeşmeler ve taklitler de ancak uzun yıllar içerisinde yapılan tebliğ, asimilasyon ya da sömürü sonucunda neşvi nema bulabilmiştir.
Mesela, bu günün gençliğinin yaptığı gibi, ekranlarda sanatçı edaları ile arz-ı endam eden her hangi bir zavallının giyim tarzı hemen taklit edilmezdi.
Çünkü insanlarda mensubiyet şuuru vardı.
İnsanlar kendilerinden bu kadar habersiz değillerdi.
Yani, ne savunduklarını, neye inandıklarını iyi biliyorlardı.
Üstelik insanlar üstün gördüklerini hemen beğenecek bir halet-i ruhiye taşımıyorlardı.
Şunu da söyleyelim, bu özellikler sadece Müslümanlara has değil; diğer din mensuplarının özelliği idi aynı zamanda.
Yaşadığımız çağdan geriye dönüp baktığımızda, karşımıza çıkan bu özellikler, dünyanın bir kısım yerlerinde kimi insan toplulukları arasında hala yaşıyor olabilir.
Ancak, bizim gibi hiçbir dönem sömürge olmamış ve hiçbir zaman esaret yaşamamış bir milletin hal-i pür melali, geçmişteki kendine has esas duruşunu kaybetmeye başladığını gösteriyor.
Şan ve şerefle kaydettiğimiz bin yıllık tarihimizde, terk ettiğimiz dik duruşlarımızdan en önemlisi kadınla ilgili olanıdır.
Hemen paniklemeyiniz! Henüz kadını kaybetmiş değiliz.
Fakat iffet ve namusumuz kabul ettiğimiz kadınlarımızla ilgili bakış açılarımızda değişmeler olduğunu inkâr edemeyiz.
Modernizmin Müslüman topluluklara yönelttiği saldırıların başında kadınla ilgili değerler gelmektedir.
Kadının örtüsü ve bir mahremiyete sahip olması Modern Düşüncenin öteden beri hazmedemediği iki ana maddedir.
Bu sebeple Medine döneminde müslüman kadının örtüsüne uzanan eller, günümüze kadar örtüye ve mahremiyete karşı hiç de boş durmamıştır.
Lakin siz, hareketli bir el göremeyebilirsiniz.
Bunun yerine devasa sektörler ve “tink tank” kuruluşlarının yaptıkları aşina faaliyetlere şahit olabirsiniz.
Kadınlarımızın sosyal hayatın, bila istisna her sahasında yer kapma gayretleri gösteriyor ki, birilerinin yüzyıllardır eğemedikleri başlar için bu gün herhangi bir çalışmaya gerek yoktur.
İş, artık kendiliğinden olabilecek bir kıvama erdirilmiştir.
Hali hazırda kadınlarımızın el atmadıkları saha yok gibidir.
Rabbimizin bize sunduğu “toplum modeli” inde bu böylemidir?
Kadınların ve erkelerin ictimai rolleri tamamen geçişken midir?
Sünnet-i Seniyyenin sonuçları mı bunları doğurdu!
Kadınların yapacağı işler ile erkelerin yapacağı vazifeler arasında hiç bir fark yoksa bir yanlışlık var gibidir.
Yaratan tarafından en ince ayrıntılarına kadar tasarlanmış ve dünyaya gönderilmiş insanların fiziki farklılıkları boşuna değildir.
Bir de ruhî, farklılıkları düşündüğümüz zaman erkeğin erkek gibi, kadının kadın gibi yaşamasının daha anlamlı olacağını düşünmek en akıllıcadır.
Dikkate derseniz buraya kadar bizzat âyet ve hadisleri zikretmeden düşüncelerimiz sizlerle paylaşıyoruz.
Allah ve Resulünün hükmettiği bir konuda inanan için tercih hakkı yoktur.
Bu hakikatin birçoğumuz tarafından zımnen bilindiğini farz ediyoruz.
Ne var ki, her gün Kelamullah’ı okuyan bizler de bu yazının konusu dışında kalamıyoruz.
Materyalizmin ana esaslarından olan maddi refah ve yüksek hayat tarzı elde etmek için her işi yapmaya hazır bir kadın tasavvuru projesi semeresini vermiştir.
Bu kadın tasavvurunun nereden kaynaklandığını iyice araştırma zahmetine katlanmadan ve Kitabı Kerim’in kadın tasavvuruna uyup uymadığına bakmadan sahiplenilme tehlikesi baş göstermiş durumdadır
Bu, Müslüman Kadının dünya sahnesinden çekilmesi anlamına gelir.
Bu, hanımların en ulvi mekânları olan evlerinden huruç etmeleri demektir.
İslâm’ın dünya ve ahiret saadetleri sağlayacak değerleri, artık göz ardı edilmeye başlanmıştır maalesef.
Bu durum dükkânında müskirat sattığı halde “Allah’ın dediği olur” yazılı levhayı, başköşeye iliştirmiş olan bakkal efendinin halet-i ruhiyesine benzemektedir.
Yani ne yardan geçilir, ne serden vaziyetleri…
Nice meşakkatlere katlanıp okuyan, nice tavizler vererek kariyer elde eden okumuş hanım efendiler, bu başarılarını “erkeklere rağmen “ elde ettiklerini iddia eder bir psikolojiye saplanmaktadırlar.
Kocaman bir tarihi, İslâm Tarihini, “erkekler tarihi” olarak niteleyen akademisyen hanımefendiler, Feminist olmadıkları halde, Feminizm dairesindeki kiracı gibi davranıyorlar.
Bereket versin, Kur’an’ daki müzekker kullanımların çokluğu nedeniyle, Yüce Kitap’a dil uzatmıyorlar!
Bir kısım hanımefendi, faaliyetlerinin erkeklere rağmen olduğunu açık etmekten çekinmiyorlar.
Oysa Kadim Kültürümüzde “kadınlara rağmen” diye bir olguya rastlanılamaz.
Mefhum-ı muhalifi de hiçbir zaman olmamıştır.
Sahih olmayan geleneklerin suç halkası, kadın – erkek herkesin boynunda takılıdır.
Geleneği oluşturanların arasında kadınlar da mevcuttur.
Esas olan kadın ve erkeğin bir bütünlük oluşturabilmesidir.
O zaman mükemmel bir insandan bahsedilebilir.
Nasıl kadına rağmen erkek, hayatını idame ettiremezse, erkeğe rağmen kadın da hayatını devam ettiremez.