FISK VE FASIK  

FISK VE FASIK  

Allah Teâlâ imtihan için insanı yaratmıştır. İnsan da bu imtihan gereği hayatının birçok merhalesinde farklı imtihanlarla karşı karşıya gelmektedir. Başarılı bir imtihan dönemi geçirir ve Rabbinin rızasını kazanırsa “Ne mutlu O’na!” Fakat Rabbinin rızası dışında birçok işi içtenlikle yapar ve bu yoldan geri dönmezse işte o zaman “Vah ona, yazık ona…!” 

Yaratılmış bir varlık olarak hayatımızın kıymetini bilmeliyiz. Yaşadığımız her bir anı bir defa yaşayacağız. Unutmamız gerekir ki; bu hayatın bir sonu var. Ve hepimiz bu sonu yaşayacağız. O zaman bu hayat çok ama çok önemlidir. İnsan yaşamış olduğu bu hayatın sonunda bazı kavramlarla vasıflanmış olacaktır. Kimine mü’min denilecek, kimine kâfir, kimine münafık, kimine müşrik, kimine de fasık denilecek.

Aklını kullanan ve kendisine verilen nimetlerin farkında olan her insan mü’min olarak adlandırılmanın gayretine düşmelidir. Çünkü diğerleri ile adlandırılmak insana azabı hak ettirecektir.

Günümüz insanı kâfir, münafık ve müşrik kavramları üzerine az çok bir bilgiye sahip olmasına rağmen fasık ve fasığın fıskı üzerinde çok az bir bilgiye sahiptir. İnşallah biz bu yazımızda sizlere bu kavramı ve bu kavramın insana getireceği tehlikeleri anlatmaya çalışacağız.

Fısk kavramı sözlükte; bir yerden çıkmak, ayrılmak demektir. Olgun hurmanın kabuğundan dışarı çıkmasına ve farenin deliğinden çıkmasına da fısk denir. Istılahi anlamda ise fısk, Allah’ın emirlerine itaatsizlik etmek, dinin koyduğu sınırlardan dışarı çıkmak, doğru yoldan sapmak, iyilik ve güzellikten ayrılmak, günaha batmak demektir. Bunun yanı sıra Âlimlerimiz fısk kavramını, adalet kavramının karşıtı olarak “Kişinin büyük günahları işlemesi, küçük günahları işlemekte ısrar etmesi veya farzları terk etmesi, haramları işlemesi, kötü davranışlarının iyi davranışlarından çok olması.” şeklinde bir vasıf olarak tanımlanmaya çalışmışlardır. (Fasıklığın zıddı ise adalettir. Adalet; istikamet üzere bulunmak, dini görevleri yerine getirmektir. Aynı zamanda zina etmek, şarap-içki içmek, ana-babaya asi olmak ve benzeri durumlardan kaçınmak, küçük günahlarda ısrardan sakınmaktır.)

Fasık, haktan sapan, Allah’ın emirlerine itaatten ayrılan asi mü’min veya kâfir olarak sözlükte yer alır. Fısk işleyene, bu tür davranışları gerçekleştirene de fasık denir. Fısk ve fasık kelimeleri İslam’da çok geniş bir anlam alanı oluşturmuştur. Yani kâfirler için fasık denilebilir ama fasıklar için kâfir denemez. Kur’an-ı Kerim’deki kullanım alanlarına bakarak şu tanımlamaları da ifade edebiliriz:

  • Vahiy tarafından temizliği ve iyiliği belirlenmiş şeylerden uzak kalmak veya dince çizilen güzel sınırlardan dışarı çıkmak,
  • Fıtratın dejenere olması ve yaratılıştan sapma,

olarak tanımları da yapılabilir.

Fısk ve fâsık kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de toplam 54 yerde geçer. Kur’an, bazı yerlerde fıskı imanın karşıtı; fasığı da mü’min karşıtı anlamında kullanmaktadır (Al-i İmran, 110; Secde, 18). Bazı yerlerde ise dinin emirlerine itaatin karşıtı olarak geçer (Bakara, 197; Nur, 4; Hucurat, 7, 11). Bu ayetlerde büyük günahların işlenmesinin, dinin emir ve yasaklarına aykırı davranılmasının kastedildiği görülür. Yani genel kanı, fasığın iman dairesi içinde olduğu yönündedir.

Fısk ve fâsık kelimeleri hadislerde de geçmektedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, mü’mine sövmenin fısk(günah) olduğunu ve fıskla itham edilen kişinin fâsık olmaması halinde bu sıfatın itham edene döndüğünü (Buhari- Edeb), nimetlere şükretmeyen ve belalara tahammül göstermeyen kadınların fâsık ve dolayısıyla cehennemlik olduklarını haber vermiştir. (Müsned-i Ahmed). Yine Efendimiz, fâsık âlimden uzak durulmasını (Dârimi), karga eti yiyenin fâsık olduğunu (İbn Mâce), fasıkların cehennem ehli olduklarını (Ahmed bin Hanbel) beyan buyurmuştur.

Fısk ve fâsıktan söz eden ayetlere topluca bakıldığında, fâsık toplumun nasıl çöküş sürecine girdiği ve neden çöküşü hak ettiği aydınlığa kavuşur. Bu ayetlerde fâsık toplumda, tüm sosyal değer ve dinamiklerin ayaklar altına alındığı özellikle belirtilmektedir. Toplum bireylerinin Allah’a ve birbirlerine karşı sorumluluk ahlakına sahip olmamaları, ilişkilerinde çıkarı esas almaları, yalancı ve iftiracı olmaları, hak-hukuk gözetmemeleri, dünya hayatına, para, mal ve mülke düşkün olmaları, toplumda karışıklık çıkarmaları, bozgunculuk yapmaları vb. bütün olumsuzlukların iyice yaygınlaşması ve bütün bir toplumu kuşatması, fâsıklık adını almaktadır. Bütün bu sayılan olumsuzlukları ve dolayısıyla fâsık toplumu Kur’an, şöyle özetlemektedir:

“Fâsıklar, Allah’la yapılan ahdi kabulden sonra bozarlar. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi ayırırlar. Yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkarırlar. Hüsrâna/ zarara uğrayanlar, işte onlardır.” (Bakara, 27)

Yukarıdaki tanımlamalardan yola çıkarak Âlimlerimiz de, fıskı üç bölüme ayırmışlardır:

1– Günahı çirkin kabul etmekle beraber ara sıra günah işlemek,

2– Günahın haram olduğunu bildiği halde ısrarlı ve devamlı bir şekilde o günahı işlemek,

3– Günahın çirkinliğini kabul etmeyerek, günahları helâl sayarak günah işlemeye devam etmektir. (Bu bölüm, İslâm’ın inkâr ve küfür dediği bölümdür.)

Bu sınıflandırmadan fasığın iki farklı şekli olduğunu görüyoruz. Birincisi, ilahî emirlere hiçbir noktada itaat etmeyen ve her bakımdan âsi olan kimsedir ki -buna kâfir diyoruz-, İkincisi ise iman esaslarını tasdik ettiği halde tembellik, gaflet ve şehvet sebebiyle ilahî buyruklardan birine veya birkaçına itaat etmeyen kişi –yani günahkâr mü’min- 

Ayet ve hadislerde fâsık kavramı, kâfir, münafık ve mü’mini içine alan geniş anlamda kullanılmıştır. Ancak Ehl-i Sünnet Âlimlerine göre daha çok büyük günah işleyenler için kullanılır. Ehl-i Sünnet Âlimlerine göre, “İnkâra düşmeksizin büyük günah işleyen ne kâfir ne de münafık olur. İmandan da çıkmaz. Tevbe etmeksizin ölürse, Allah Teâlâ onu ya bir şefaatçinin şefaati veya lütf-u ihsanıyla affedecek, ya da suçuna göre onu cezalandıracaktır. Sonra da onu cennete sokacaktır.” şeklinde ifadeleri bulunmaktadır. Çünkü Allah Teâlâ, “Ey iman edenler, Allah’a Nasuh (kesin) tevbe ile tevbe ediniz” (Tahrim, 8) ayetinde, günah işleyene iman sıfatıyla hitap etmektedir. İnsan yaratılışı gereği itaat de edebilir, günah da işleyebilir. Allah Teâlâ, genel olarak insanlara, özel olarak da günah işleyen mü’minlere tevbeyi tavsiye ediyor. Mü’minlerin bile bile günahta ısrar etmeyeceklerini, hatalarını anladıkları zaman bu hatalarından vazgeçeceklerini haber veriyor.

Bütün bunları ifade ederken günah işlemenin çok normal olduğundan kesinlikle bahsetmiyoruz. Çünkü günahlar geçmiş toplumların helak nedeni olmuştur. Rabbimiz En’am suresi 6. ayetinde bu durumu şöyle açıklamıştır:

“Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirip evlerinin altından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.” Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, helak olanları, Allah işledikleri günahları sebebiyle helak etmiştir. Bu ayette, sabit bir gerçeğin ve sürekli bir kuralın ifadesi vardır. Günahlar, sahibini helake sürükler, Allah günahkârları günahları sebebiyle helak etmektedir. Bu günahlar yayıldıkça, toplumların boyun eğmek zorunda kaldıkları değişmez bir kanundur. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, toplumlar ya Allah tarafından gelen bir musibetle helak olurlar, ya da günahın uçsuz bucaksız çöllerine dalarken helak olmayacağını zanneden toplumun büyük bir bölümünde geçerli olan yavaş ve doğal bir değişim ve çözülmeyle yok olup giderler. Demek ki fısk, sadece ölüm sonrası sıkıntılar getiren bir sapma değil; dünya hayatında da felaketlere yol açan bir yozlaşmadır.

Kuran-ı Kerim’de Rabbimiz, bazı kişi veya toplumların şahsında fasıklığı ve fasıkça davranışları somutlaştırarak bütün insanlığa sembol tipleri ve davranışları göstermiştir. Bunlara örnek olarak;

-‘Âdem’e secde edin…’ emrini dinlemeyen İblis,

– Peygamberlerini dinlemeyip Allah’ın davetinden yüz çeviren Nûh kavmi,

– İlahlık davası güden Firavun ve ona bu işinde yardımcı olan yandaşları,

– Cumartesi yasağını dinlemeyen Yahudi kavmi,

– Livata gibi çirkin bir fiili işleyen Lût kavmi,

– Hz. Musa ile Allah yolunda cihada çıkmayan İsrail oğulları,

– Kâfirleri veli (dost ve yardımcı) edinenler,

– Dünya malına meyledip de Allah yolunda cihad etmekten yüz çevirenler,

– Mü’minlere yalan haber getirenler,(ya da yalan haber yapanlar)

– Dalalete düşen Hıristiyanlar…

Bunların yanı sıra Rabbimiz Tevbe Suresinde nifakları sebebiyle fasık olanların göze çarpan özelliklerini anlatır. Bu özelliklerden bazıları;

  • Mü’minlerden yana olduklarına dair yemin ederler. Hâlbuki onlar bu sözlerinde samimi değillerdir.
  • Yalnızca Müslümanlar’dan çekinmektedirler.
  • Kalplerinde küfür vardır ve bu durumları ölene kadar devam edebilir.
  • Namaza üşenerek gelirler, Allah yolunda harcamada cimri davranırlar.
  • Allah’tan sakınma (takva) konusunda alaylı bir tavırları vardır.
  • Müslümanların başına bir felaket gelirse sevinirler, onlar hakkında iyi bir durum olursa buna da üzülürler…

Görülüyor ki İslam’da fasık kavramı ayrıntılı olarak anlatılmış ve fasıkların sonlarının çok kötü olduğu bizlere beyan edilmiştir.  Mademki fasıklık çok kötü bir durumdur; o halde fasıklığı meydana getirecek her türlü tavır, davranış ve düşüncelerden uzaklaşmak gerekir. Kur’an, toplumların dejenere olmasında ve çöküşe uğramasında, fısk davranışlarının etkisini açıkça belirtir. Allah, fıskı çirkin göstermiştir. Özellikle bir yasağı çiğnemek ya da bir emri yerine getirmemekle olsun, Allah’ın iradesine zıt davranışlarda bulunmak, Kuran’da sık sık en çetin cezayı gerektiren fısk olarak lanetle anılmaktadır.

Rabbimiz bizleri fasıkça amel eden, fasıklığı ortaya koyan her türlü amel ve düşünceden korusun. Bizleri adalet sahibi iman ehlinden eylesin…

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.