BUHARİ

Kur’ân-ı Kerîmden sonra, dünyânın en kıymetli kitabı olan Buhârîyi şerîf adı ile meşhûr hadîs kitabını yazan, hadîs âlimlerinin en büyüğü.
Hadîs ilminde yüksek derecede olup, üç yüz binden fazla hadîs-i şerîf i, senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğundan İmâm, Buhâralı olduğu için de Buhârî denilmiş ve İmâm-ı Buhârî ismiyle meşhûr olmuştur. 810 (H. 194) senesinin Şevval ayında, Cum’a günü öğleden sonra, Buhârâ’da doğdu. 870 (H. 256)’da Semerkand’da Ramazan bayramı gecesi 62 yaşında iken vefat etti. Kabri, Semerkand’ın Hertenk kasabasındadır.
Tahsîline, doğduğu yer olan Buhara’da başladı. O zaman burası, önemli ilim merkezlerinden biri idi. Hadîs âlimi ve dördüncü tabakadan râvî olan İmâm-ı Buhârî, küçük yaşta babasını kaybetti. Onu ve kardeşini, duası makbul sâliha bir hanım olan annesi yetiştirdi. Babalarından mîrâs kalan serveti, onların tahsîli ve terbiyesi için harcadı
İlk tahsil yıllarında, hadîs ilmini öğrenmeye karşı ilgi duymaya başlamıştı. Kendisine, bu ilmi nasıl öğrenmeye başladığı sorulduğunda; “Bu ilmi öğrenmeye, kâtipler arasında, çıraklık yaparak başladım. On yaşıma kadar böyle devam ettim” cevâbını vermiştir. On yaşından îtibâren, hadîs âlimlerinin derslerine devam eden Buhârî, on beş yaşına girmeden, yetmiş bin hadîs-i şerîf ezberlemişti. Bu hâdiseyi duyanlar; “Hakîkaten bu kadar hadîs-i şerîfi ezberledin mi?” diye sorduklarında; “Evet! Hattâ yetmiş binden daha fazladır. Ayrıca bu hadîslerin kim tarafından rivayet edildiğini, râvîlerin doğum ve ölüm târihlerini de biliyorum” cevâbını verdi. Bu ilimde o kadar yükselmişti ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münazaralarda bulunuyordu. Nitekim hocası Dahilî, bâzı hadîs rivâyetindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamlamıştır.
Kendisinden şöyle nakledilmiştir: “On altı yaşında iken, Abdullah bin Mübârek’in ve Vekî’ bin Cerrâh’ın kitaplarını ezberledim. Fıkıh ilminde müctehidlerin, re’y ehlinin bildirdiklerini öğrendim. Sonra, annem ve kardeşim Ahmed’le birlikte hacca gittik. Hac farizasını yaptıktan sonra, onlar Buhârâ’ya döndü. Ben Mekke’de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladım. On sekiz yaşıma girdiğimde, Sahabe ve Tabiînin fetvalarını topladım. Bu arada Medîne’ye gittim. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin kabr-i şerîfi başında, geceleri ay ışığında Târih-ül-kebîr kitabımı yazdım. Bu kitabda ismi geçen her zâtın, bende bir kıssası vardı. Kitabı uzatmamak için bunları yazmadım.” İmâm-ı Buhârî Mekke’de bulunduğu sırada, Abdullah bin Zübeyr el-Hamîdî’den Şafiî fıkhını öğrenmiştir.
İmâm-ı Buhârî’nin ilim aşkına yaptığı seyahatleri 825 (H. 210) senesinde başlayıp, yıllarca sürmüştür. Gittiği ilim merkezleri; Mekke, Medîne, Bağdâd, Basra, Küfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey, Kayseriyye v.s. gibi şehirler olup, zamanın meşhûr hadîs âlimleriyle görüşüp, onlardan hadîs-i şerîf dinlemiştir. O kadar kuvvetli zekâ ve hafızası vardı ki, hadîs-i şerîfi bir kerre işitmek ve okumakla ezberliyordu. İbn-i İsmail şöyle anlatmıştır: “Buhârî, yaşının küçüklüğüne rağmen, işittiklerini yazmıyordu, ama ezberliyordu. Basra’da bizimle beraber hadîs âlimlerini dolaşırdı, biz yazdığımız hâlde o yazmazdı. Niçin yazmadığının sebebini sorardık. Aradan on altı gün geçmişti. Tekrar aynı şeyleri sorduğumuzda, bize; “Yazdıklarınızı getirip gösterin bakalım” deyince, getirdik. On beş binden fazla hadîs-i şerîfin hepsini ezberden okuyuverdi ve; “Görüyorsunuz ki, boşuna gelip günlerimi heder etmemişim!” dedi. O zaman, hadîs ilminde hiç kimsenin onu geçemeyeceğini anladık.”
İmâm-ı Buhârî hazretleri, hadîs-i şerîflerin râvîlerini çok inceler, dînin emirlerine uymayan, edeblerini gözetmeyen, ahlâkında bir kusur olanların rivayet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivayet eden zâtların künyesini, doğum-ölüm târihlerini, ahlâkını, yaşayışını, kimden rivayette bulunduğunu, o râvîden; başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadîs rivayetinde ve râvîlerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi.
İmâm-ı Buhârî’den hadîs-i şerîf işitip, rivayet edenlerin sayısı doksan binden fazladır. Gittiği her yerde, etrafı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. Nişâbur’a gelişinde, dört bin kişi tarafından karşılanmıştır.