KAPAK – Ey Nefsim! Vakit Dar, Hesap Var!

Merhaba baba, dayı,
Bıyığı kaba dayı,
Bunca yıl yaşadın,
Ne doldurdun kaba dayı?!
“Evrende tüm yönleri keşfedilememiş bir alan var mıdır?” diye sorsalar bana, hiç tereddüt etmeden “insan” derim. Zaman zaman çevremizden, benim bu tezimi doğrulayan itirafları duyarız. “Öyle anlar oluyor ki, kendimi tanımakta zorluk çekiyorum!” yakınmaları mesela… “İnsan Denen Meçhul” kitabını boşuna yazmış olabilir mi Alexis Carrel?!
O kadar zıt kutupları bünyesinde barındırır ki bu meçhul varlık, hayretler içinde kalmamak imkânsızdır âdeta! Bir yönüyle sadıklardan iken, başka bir yönüyle hainlerden; bir yönüyle hayırda yarışırken, diğer yönüyle şerde zirve yapan olabilir. Merhamet, cömertlik, sabır, şükür, kanaat, adalet, hoşgörü, vakar vb. asil karakterler insanoğlunun övünüleceği yönünü oluştururken, gaddarlık, cimrilik, nankörlük, doyumsuzluk, zalimlik, tahammülsüzlük vb. karakterleri de yerilen yönleridir.
Bu yazımızda, insanoğlunu bütün yönleriyle inceleme niyetimiz olmadığı gibi, buna gücümüz de yetmez. Burada niyetimiz, türümüzün dünya ve dünyalık aşkını bir kere daha hatırlayıp aklımızı başımıza almamıza katkıda bulunabilmektir.
Keşfi zor bu varlığın, en tanınan yönlerinin başında dünyaya bağlılığı ve dünya malına düşkünlüğü gelir. İşlemeye çalışacağımız konu ile ilgili sunacağımız bir ayet-i kerime meramımızın özeti gibidir. İsra suresi 100. ayette şöyle buyrulur: “De ki: Rabbimin rahmet hazinelerine siz mâlik olsaydınız o zaman harcama(kdan tükenir) korkusuyla muhakkak cimrilik ederdiniz…”.
Bu nedenle olsa gerektir ki, Yüce Rabbimiz, sevgili peygamberimiz ve O’nun izinden gidenler, çok ciddi uyarılarda bulunurlar. Dünyaya gönderiliş amacımızdan gafil olmamamız için Mülk suresi 2. ayette Rabbimiz şöyle uyarır bizleri: “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.”
İblis, uzun çabalardan sonra insanoğlunun en zayıf yönünün neresi olduğunu keşfetmiş ve hiç beklemeden o noktadan dalıp amacına kısa süreli de olsa erişmişti. Şöyle ki:
“Derken şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini kendilerine açıklamak (göstermek) için ikisine de vesvese verdi: ‘Rabbiniz size bu ağacı başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız yahut (ölümden âzâde ve) ebedî kalıcılardan bulunacağınız için (yani böyle olmayasınız diye) yasak etti’ dedi.” (Araf, 20)
KURTULUŞUN YOLU
Mevlana “İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur.” der.
O vakit, öncelikle hastalığın keşfedilmesi, sonra doğru tedavinin uygulanması gerekir. En iyi, en etkili ilacın ne olduğunu Efendimiz aleyhisselam “Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” buyurur belirtmiştir. (Tirmizî, Kıyâmet, 26)
Mevlana’nın dediği gibi: “Kulluk için geldik, hesap için döneceğiz! / Dünyada misafiriz, dirilmek için öleceğiz!” anlayışını canlı tutmak en etkili ilaçlardan biridir. Ne kadar anlamlı söylemiş şair:
Tek kişinin olsa, dünya tapusu
Er, geç kapanacak kazanç kapısı
Harap olur şatoların yapısı
Bu dünya kimseye kalmaz be oğul
İster vali olsun, isterse kadı
Bozulacak bir gün ağzının tadı
Yalan dünya diye konsa da adı
Nefis umursamaz, bilmez be oğul
Mehmet POSTALLI
BAL TUTKUNU KARINCA
Dünyaya dalanları uyarmak için şöyle bir kıssa anlatılır: Bir gün yere bir damla bal düşer. Küçük bir karınca bu bala rastlar ve bir damla alıp gider. Ama bal tatlı gelmiştir. Tekrar gelir bir damla daha, bir damla daha derken, balın lezzetine kaptırır kendini ve balın ortasına dalar. Bütünüyle bala yapışır ve artık çıkmak istese de çıkamaz ve bu sevda kendisinin sonu olur. Ehli hikmet, “Dünyaya dalanların durumu da bu karıncaya benzer.” derler.
BİR VADİ ALTIN
Rasulullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurur: “İnsanoğlunun bir vâdi dolusu altını olsa, bir vâdi daha ister. Onun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz. …” (Buhârî, Rikâk, 10)
Peygamber Efendimizin bu uyarısından yıllar sonra Rus yazar Tolstoy şöyle bir hikâye ile âdeta Efendimizi tasdik eder: Zengin bir hayatın hayalini kuran sıradan bir çiftçi, uzaklarda bir reisin karşılıksız toprak dağıttığını duyunca, hayalini gerçekleştirmek için reise varıp arzusunu iletir. Oldukça cömert olan reis, çiftçinin talebine kayıtsız kalmaz. Ona der ki: ‘Güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senindir. Fakat güneş batmadan başladığın yere dönmen şartıyla! Bunu yapamazsan hakkını kaybedersin!’
Çiftçi, güneşin doğuşuyla beraber başlar hızlı adımlarla yürümeye. Tarlalar, bağlar bahçeler, bostanlar geçer. Tam geri dönmeye niyetlenirken gözüne sulak bir arazi görünür. ‘Bunu da almazsam olmaz’ der ve onu da kat eder. Bir de bakar ki güneşin batmasına az kalmış! Telaşla geri döner, koşar, koşar, ama artık halsizleşmiştir. Takati kesilir, mecalsiz halde yürümeye çalışırken, burnundan kan gelmeye başlamıştır. Başladığı noktaya az kalmışken birden yere yığılır ve bir daha da kalkamaz!
Durumu izleyen reis, adamlarına bir mezar kazdırır. Zavallı çiftçiyi bu mezara gömerler! Reis çiftçinin mezarının başında durur ve şöyle der: “BİR İNSANA İŞTE BU KADAR TOPRAK YETER!”
Hülasa olarak, başta nefsimiz olmak üzere, dünyaya aldanma meyli olanlara şairin şu dörtlüğünü unutmamalarını tavsiye edelim:
N’eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
“Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” Amin!