Hür mü, O da Kim?

Okulda bizlere okuma-yazmadan sonra öğretilen ilk kavramlardan birisiydi özgürlük. Bu kavramı ‘insanın doğuştan sahip olduğu en temel hak’ olarak öğrendik. Elbette ki insan, iradesi ile yaptıklarında ve yapmadıklarında hür olmalıdır. Peki hür olmak nedir ve hür olmak insana ne kazandırır?
Hür olmak nedir sorusuna alacağımız cevap en genel ifadesiyle “İnsanın dış etkilerden bağımsız olarak hiçbir zorlamaya bağlı kalmadan istediğini gerçekleştirebilme hali” gibi bir şey olacaktır. Evet bunda herhangi bir yanlışlık yok ve bizler de bu bağlamda özgür denilebilecek konumda insanlarız. Peki gerçekten de istediğimiz gibi mi düşünüyor ve yaşıyoruz yoksa günümüzde en çok ne yapılıyorsa onu mu yapıyoruz?
Hayatımızda bizden neyi nasıl yapmamız gerektiğini, niçinini sorgulamadan yapmamızı sağlayan bir sistem bizi kendi düşünce ve isteklerine göre yönlendiriyor ve hayatımızı bu çerçevede düzene mi sokuyor? Düşüncelerim dediğimiz şeyler gerçekten de bize mi ait yoksa başka birilerinin kendilerince düşünmüş ve birtakım ölçütlere göre doğru kabul ettiği şeylerden mi ibaret?
Bu gibi sorular aklımızın bir köşesinde dururken hür olmamızı sağlayan(!) bir örnekten bahsetmek istiyorum: Para. Herkesten ve her yerden duyduğumuz şekliyle; paran ne kadar çoksa o kadar özgürsün ve paran sayesinde istediklerini elde edebilir, bu sayede mutlu olabilir, hayatını özgürce yaşarsın… Burada aklıma takılan sorulardan bir tanesi de şu: “O zaman benim özgürlüğüm paraya mı bağlı? Param yoksa ben özgür olamaz mıyım?” Yoksa para benim özgürlüğümün önünde bir engel mi? Yok artık daha neler 🙂 Paramız olmasın gibi bir cümle kurmak kadar saçma bir şey varsa o da paranın bize ait değil de bizim paraya ait oluşumuzdur. Hür yaşamak adına, diyorum ki paramızı sadece cebimize koyalım, gönlümüze ve zihnimize değil. Bu sayede para bizim olmuş olur bizler paranın değil.
İşte hayata bakış açımızdaki birtakım farklılıklar hayata vermiş olduğumuz anlamı değiştirmekte ve bizim hür olduğumuzu mu zannettiğimizi yoksa gerçekten de hür mü olduğumuzu anlamamıza olanak sağlıyor.
Hayatımızda bazı şeylere gereğinden fazla değer veriyor olmamızdan mıdır bu şeyler bizi gereksizce etkiliyor ve gündemlerimizi oluşturuyor. TV, sosyal medya, bulunduğumuz çevre kısaca bizi etkisi altına alan ne varsa bizden sürekli daha iyisine, daha fazlasına dahasına ve dahasına ulaşmayı istiyor olmamız için seferber olmuş durumda sanki. Çünkü karşımıza her şeyin daha iyisi hatta en iyisi çıkarılıyor ve bizde mevcut olanı değersiz ve yetersiz gibi hissetmemiz sağlanıyor. Bu nedenle de elimizdekilerin şükrünü yerine getiremiyor ve kıymetlerini bilemiyoruz. Ve bu sayede peşinden gitmemiz ve gündemlerimizi oluşturması gereken birçok şeyin düşüncesi dahi akıllarımıza gelmiyor. Bizleri gerçekten de bir “Dünya telaşesi” içine çekiyor ve bizler de battığımızın farkında dahi olmuyoruz.
Son olarak, bir soru daha geliyor aklıma: “Özgürlüğü elinden alınmış yani mahkûm dediğimiz kimselerden de acaba hür olabilenler var mıdır?” Nasıl yani? Ben bir tane duydum. Filistinli komutan Abdullah Galip Bergusi. İsrail tarafından hakkında 62 kez müebbet ve 5200 sene hapis cezası verilmiş birisinden bahsediyorum. Ama o asla umudunu yitirmemiş. İnandığı değerlerden, düşünce ve hislerinden ne olursa olsun vazgeçmemiş. Bu sayede de tek kişilik hücresinde senelerce hür olarak dimdik ayakta durmayı başarmış. Hür olabilmek kadar hür kalabilmek de mesele…
Hapis demişken, hapisteki insanlar işlemiş oldukları suçlarının cezasını çekiyorlar bu dünyada. Peki ya bizler ne suç işledik de hür olamıyor, sürekli dünyaya bağımlı kalıyoruz? Hür düşüncelerimize ve hür yüreğimize prangalar vurulmuş ve biz de bundan kurtulamıyoruz?
Yaratılmış en üstün varlık olarak bizlerin en temel hakkı hür olmak ve dahası yaratılış amacımız olarak kul olmak. Buradaki çizgiyi anlarsak hayatımızı anlamlandıracağız biiznillah. O halde hür olmak, Allah’a kul olduğumuzun farkında olduğumuz zaman bizim vasfımız olacak. Ne mutlu hür olabilenlere…