!

Başlık parası yetişmedi o yüzden başlık olarak ünlem kullandık. Aslında çok dikkat çekici oldu hoşuma da gitmedi değil, hem de ucuza kapattık… Bundan sonra böyle mi yapsak?

Sadece başlık parasını yetiştirememiş olsak iyi; daha neler var neler yetiştiremediğimiz… Mesela son aldığımız telefonun taksitini yetiştiremedik, nasıl unutmuşum; aldığım üçüncü televizyonun da kablosu yetişmemişti, ya balkona yeni ektiğimiz çiçekler… Maalesef onlar da yetişmedi. Geçen gün bizim çocuk servise yetişemedi, hanımın boyu üst raftaki kitaplara yetişmedi ama kariyer yapmaya ömrü yetişti bunun sonucunda başı da göğe erişti… Sakın böyle dediğimi ona yetiştirmeyin, yoksa benim gibi yetişmiş bir insanın başı belaya girebilir… Böyle anlatıp durmaya devam edersem bu yazım derginin basım vaktine yetişmeyecek, iyisi mi asıl mevzuya geçelim.

Her birimizin çoban olduğu yahut kimilerimizin çobanlığı beceremeyip koyun kaldığı bir dünyada yaşıyoruz. Yani her iki durumda da bazı sorumluluklarımız var. Farkında mıyız yoksa sorumluluklarımıza karşı çok mu umursamazız?

Meseleye yetiştirme üzerinden girdik madem bu cihette devam edelim;

Yetiştirmek kelimesi TDK’ya göre 11 farklı anlam içeriyor. Biz de bir kısmını yukarıdaki cümlelerde kullandık fakat bizim bu yazıdaki amacımız yetiştirmek kelimesinin kullanım alanları değil bilakis yetiştirmek kelimesiyle yetiştirmeyi ve yetişmeyi ele almak…

“Mümin kimsenin misali, taze yeşermiş ekin gibidir…” buyruluyor, biz de müminleri ‘taze yeşermiş ekin’ olarak düşünüp bir değerlendirme yapalım. Nasıl ki ekini ekmeden önce toprağı temizlemek, çapalamak, ardından gübrelemek, sulamak… Türlü türlü bakımlarını yapmamız ve tohum başak verdikten sonra da başına zarar gelmesin diye korumamız gerekmektedir aynen öyle ki insandan da büyüdüğünde istediğimiz verimi almak için doğumunun öncesinden başlayarak çok dikkatli ve özenli bir şekilde onu yetiştirmemiz gerekmektedir. Birini yetiştirebilmek isteyen bir insanın ilk önce kendisinin yetişmiş olması şarttır.

Hz. Ömer r.anh  “Başkalarını ıslah etmeniz için öncelikle kendinizi ıslah etmeniz icap eder” buyurmuştur. Bu açıdan bakarsak kişinin bir şeyi anlatması için ilk önce o şeyi bilmesi gerekmektedir. Yetişmiş insan hak ve hakikatin temsilcisidir ve herhangi bir şeyi temsil etmek için o şeyi en güzel şekilde bilmek gerekmektedir. Çünkü hakkı bilmeyen hakikati anlatamaz. İkinci olarak da bildiğini yaşaması gerekmektedir. Eğer insan bildiğini yaşarsa bilmedikleri ona lütfedilir ve aynı şekilde bildiklerini yaşarsa anlattığının yaşanabilir olduğunu kanıtlar. Aksi takdirde kendisiyle çelişen bir insanı bir başkası kale almaz.

Rasim Özdenören’den bir alıntı yaparsak: “En önemlisi, Müslümanın kendi iç oluşumunu gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Müslümanlar sürçtükleri, tökezledikleri yerde, bunun başlıca sebebinin kendi iç oluşumlarını tamamlamakta gösterdikleri ihmalden kaynaklandığını görmezden gelmemelidir…” demek ki kendi iç oluşumumuzu gerçekleştirmeye çalışacağız yoksa maazallah ham kalırız. Biliyorsunuz ham armut bile boğaza tıkanıyorsa ham insan neleri tıkamaz…

 

Kendimizi yetiştirdik, bitti mi? Tabii ki bitmeyecek daha yeni başlıyor… En güncel tahminlere göre dünya nüfusu 7 milyarı geçmiştir diyorlar biz düz hesap 7 milyar dersek kendimizi de yetiştirdiğimizde bu hesaba göre geriye yetiştirilmeyi bekleyen bi kamyon adam kalıyor… ( bi kamyon çok mu az oldu?)

Yetiştirmek deyip durduk. Bu satırları namluya sürdük ve şimdi namluyu bu satırları okuyanlara doğrultuyoruz; okurken hoşumuza gidiyordu. Şimdi sıra bizde; kendimize sorduk mu ‘ben bu işin neresindeyim?’ diye.

Seyyid Kutup diyor ki: “Allah’a yemin olsun ki, binlerce konferans, milyonlarca vaaz, yüzlerce kitap, milyonlarca dergi, gazete, broşür asla İslam’ın yaşandığı ve hâkim olduğu ufak bir mahalle kadar etkili olamaz.” Bir mahallenin yapı taşı ailelerdir. Öyleyse biz yetiştirme işine ailelerimizden başlayarak komşularımıza, sokağımıza, ardından mahalleye, oradan şehre, ülkeye ve tüm dünyaya yayılabileceğinin farkında olmalıyız. Bu işi ciddiye almalıyız ve bu uğurda fedakârane çalışmalıyız. Yine Seyyid Kutub’un: “Konuşmak, sürekli konuşmak, sonra kalkıp bir şey yapmamak! Çoğu zaman içine düştüğümüz abes durumlardan biridir bu.” cümlesiyle çok uzatmadan bitirmek istiyorum.

Son olarak şunu unutmayalım ki biz bu dünyaya tekrar Asr-ı Saadet’in gelmesini temenni ediyorsak kınayıcının kınamasından korkmayacağız. Çünkü onlar: hüsranda olanlardır, bizim iyiliğimizi istemedikleri gibi hataya düşmemiz için fırsat kollayanlardır. Onlar ki;

Yetiştiğimizi önemsemezler…

Yetiştirdiklerimize tesadüf deyip geçerler…

Ama eğer ki ‘YETİŞMEZ VE YETİŞTİRMEZSEK’ hiç düşünmeden kafamıza sıkarlar!!!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.