KAPAK / Derdini Bekletme Yoksa Sana Dert Olur

Her gün bekleyiş var rayların taşlı yollarında
Tek yol var karşıdan geleni biçer; kollarında
Umudu yeşerten anaların alınlarında
Bir hat geçecek zaferin gebe yarınlarında
MU’Tİ
Yazıldığı gibi yaşanılmayan bir ömrün beklentisiydik. Bizi bekleyeni beklemememizden, beklemediğimiz beklentiler bekler oldu duraklar ötesinde. Bunun için yere çakıldık kaldık.
“(Ey iman edenler! Size ne oldu ki ‘Allah yolunda cihada çıkın!’ denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe, 38)
Bugün mutlu olma telaşesi içerisindeyiz, hem de inandığımızı söylediğimiz şeyleri feda etme uğruna. Bir gün sonra sönecek, unutulacak parıltılar için ebedi mutluluğun yollarına hayallerin dahi uğramayacağı setler çektik, sefersiz zafer delisi, iştahlarımızla. Mutluluğu; cennet ümidi içinde, cehennem hazırlıkları yaparken, vicdanların hakikatle iki talakla boşandıkları insanların, ben buradayım beni bu sahte boyalardan kurtar diyenlerin haykırışına, kendi dünyamızı mamur etme çabasından dolayı aldırış etmediğimiz dünyada aradık.
Varlıkla imtihan olunan bir dünyada başımıza gelenlerden korkmadığımız için korktuklarımız başımıza geldi.
Güzel sözlerin güzel amellere dönüşmediği bir dünyada birbirimizi anlamak elbette zor olacak.
Kur’an bizim için “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmran, 110) buyuruyor. Bu görev daha önce İsrailoğullarına verilmişti. Ancak onlar zamanla bozulmuşlar, bu sebeple başarısızlığa uğramışlar ve bu emaneti koruma liyakatini kaybetmişlerdir.
O halde Müslümanlar, kendilerine verilmiş olan bu şerefli görevin sorumluluğunun bilincinde olmalı ve öncekilerin düştükleri hatalara düşmemelidirler. Ayette belirtilen vasıfları koruyamaz, verilen görevleri yerine getiremezlerse en hayırlı ümmet olma şerefini yitirirler. Nitekim uzun zamandan beri Müslümanlar imanlarının gereğini yerine getiremedikleri için insanlara rehber olma liyakatini de gösterememişlerdir.
Faili meşhur cinayetlere, kıyımlara, genç neslin elimizden batıya batmasına karşı seslenirken sislenir oluşumuzun sebebi de bundan olsa gerek.
Kâinatta hiçbir şey boşluk kabul etmez. Ya nurla ya da kirle dolacağız. Ve neyle dolduysak etrafa onu boşaltacağız.
Hayırlı bir ümmet olmak için; düşüncede, inanışta, edebiyat ve sanatta, aksiyonda diriliş kaçınılmazdır.
Yeri geldiğinde; yardan, serden, eşten, dosttan vazgeçemeyenlerin omuzlarında dava meşalesi yükselemez.
Tayini çıkan dava ne zaman geri gelir, nereye gitti bilinmez.
Umutsuzluk yok. Gün gelir gül de açar, bülbül de öter.
Bize düşen ruhun kapalı kapılarını; içten, özden diriliş inanç ve ahlakını benimseyen insan olabilme yolunda ilerleyebilmek.
Hayber’in kapısını zorlamak gibi bu kapıyı zorlamak…
Kapı ne acelecilik veya sabırsızlıkla açılabilir, ne de durup beklemekle. Kapının sırrını anlamakla kapı açılacaktır.
Kapı içerden açılacaktır, dışarıdan değil. Ama dışındakiler içeri girmeye layık olunca.
Sen davayı dert edin, darda kaldığında Allah, Abdullah bin Zeyd’e gösterdiği rüyayı sana da gösterecektir.
KAYNAKLAR
1. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir 1, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2014
2. Diriliş Muştusu, Sezai Karakoç, Diriliş Yayınları, 5. Baskı