La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah

“Onlar, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” derler. Bu ikisinin-imanla küfrün- arasında bir yol tutmak isterler. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara –Allah- pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa:150-152)
İslam; Allah’ın mutlaka boyun eğilmesi gereken kurallarıdır. Bu kurallar inanç ve amel (inancın gerektirdiği işler) diye ikiye ayrılır. Birinci bölüm yani İslam’ın inanılmasını istediği temel esaslar Âdem a.s.’ın peygamberliği ile başlamıştır ve kıyamete kadar değişmeden devam edecektir. Âdem a.s. yeryüzünde şirk ve küfür emarelerinden uzak bütün esma ve sıfatları ile Rabbimizi tanıtan ilk öğretmen ve ilk peygamberdir. Tıpkı kendinden sonra gelecek peygamberler gibi. İslam’ın amel kısmı yani ibadet, ahlak ve hukuk gibi kısımları özünde Allah’a taat, kişiler arasında adalet ve ahlak ilkeleri esas olmak üzere dünyanın gelişimi ve insanların ihtiyaçları çerçevesinde çeşitli peygamberler döneminde yeniden vahiyle düzenlenmiştir. Bu düzen Efendimiz ve Kur’an’ın kuraları ile zirveye ulaştırılmış ve insanlık için artık kıyamete kadar geçerli tek şeriat olarak koymuştur.
“…Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı beğendim…”
Peygamberler; Allah’ı, ahireti, cenneti, cehennemi, melekleri, Allah’ın güç ve kudretini, inanılması gereken bütün kutsal değerleri ve yapmaları gereken bütün ibadetleri, taatleri ve uyulması gereken kuralları öğretirler. Yani “LÂ İLAHE İLLALLAH”ı “ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOKTUR”u anlatırlar. Zaten imanın esası da şirkten uzak bir Allah inancıdır.
Allah’ı insanlara peygamberler tanıtırlar. Bu, Allah’ın koyduğu bir sünnettir. Sünnetullahtır. Peygamberlere iman etmeden sağlıklı bir Allah inancına sahip olunamaz. Tevhit inancının gerçekleşmesi yani şirksiz bir “LÂİLAHE İLLALLAH” için mutlaka “MUHAMMEDÜN RESULULLAH” demek ve peygamberlerin vahiy ışığındaki Allah tanımları gereklidir. Tıpkı Amir ibn. Tufeyl’in : “Ey Muhammed, bizi neye çağırıyorsun?” sorusuna Hz. Pey-gamber s.a.v.in ;“Allah’a çağırıyorum.” diye cevap vermesi “Onu bana tavsif et; o altından mı, gümüşten mi, demirden mi?”demesi üzerine de İhlâs suresinin nazil olması gibi. “De ki; O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, Sameddir. -Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir.- Doğurmadı ve doğurulmadı. O ‘na bir denk de olmadı” .
Allah c.c, “insanların her biri kafasından bir RAB tanımı yaparak tevhit akidesini karıştırmasın, küfürden ve şirkten uzak kalsınlar” diye binlerce elçi göndermiş ve kendini tanıtmıştır. Allah bildirmedikçe vahiy göndermedikçe kişi peygamber adayı olsa dahi imanı da kitabı da tam bilemez. İmanı bilmeyen müminde kabul edilmez. “Ben Allah’a inanıyorum” iddiasında olan kişide Allah inancın bazı kırıntıları olsa da İlahî risaletin tashih ve tasvibine muhtaç bir imana sahiptir. Peygamberlerin onayından geçmemiş bir inancın şirk kalıntıları taşıması kuvvetle muhtemeldir.Allah,peygamberlerine de sahih imanı tanıtmış ve ümmetini bu imana davet etmekle görevlendirmiştir. Tıpkı Şura Suresi 52. Ayetinde olduğu gibi; “İşte biz böylece sana da emrimizden Kur’ân’ı vahiy ettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? Bilmiyordun…”
Dinimiz olan İslam tevhit dinidir. Peygamberler de kitaplar da Tevhid okuludur. Bakara suresi Ayet 285 te Rabbimiz “Peygamber, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Mü’minlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler.” buyurarak Âdem a.s.dan Muhammed a.s’a kadar ki inancı bütüncül bir iman olarak tanımlar. Aykırı inananı mü’min kabul etmez.
Yaşadığımız âhir zamanda kişi ister Ümmet-i icabet, -İslam’a inanmış Müslüman- olsun, ister Ümmet-i davet -Müslümanların İslam’ı tebliğ etmeleri gereken diğer kişiler-den olsun mü’min ve cennet ehli sayılabilmesi için Kur’an’ın tanımladığı şekli ile Allah’a ve başta Hz. Muhammed s.a.v. olmak üzere bütün peygamberlerine inanmalıdır. Ayrım yapan, “bazı kitaplara inanırım bazısına inanmam, Allah’a inanırım peygambere inanmam yahut Allah’a inanırım ama peygamberlerden bazısına mesela Hz. Muhammed’e inanmam” diyenler kâfir olurlar hatta Nisa Suresinde ifade edildiği gibi hakiki kâfir olurlar ve Allah’ın azabını hak ederler:
“Onlar, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. “Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” derler. Bu ikisinin -imanla küfrün- arasında bir yol tutmak isterler. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır. Allah’a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara –Allah- pek yakında mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa, 150-152)
Bugün yeryüzü Müslümanları olarak bizi;
Allah’a, Hz. Muhammed a.s.’a ve bütün mukaddesata inananlar,
Allah’a inanmakla birlikte Hz. Muhammed’e Kuran’a ve diğer mukaddesata inanmayanlar
Olarak ikiye ayırıp, tevhit inancını örseleyip ikinci grupta olanların da cennete gitmesini bekleyenler bu arzularına ne Kur’an’dan ne de hadislerden destek bulabilirler. Allah’ın rahmetine sığınmaları da Allah’ın vermediği rahmeti bol keseden kendi hevesine göre dağıtmaktan başka bir şey değildir. Peygamberimiz geçerli imanı kendini kabulle sınırlı dahi tutmamış ve; “Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz”( Buhârî, İman 8; Müslim, İman 70) buyurmuştur.
Bizzat Rabbimizin, “(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya:108) “Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, mü’minlere gayet merhametli ve şefkatlidir.” (Tevbe:128) buyurduğu Rahmet Peygamberi, sevgi yumağı Efendimiz dahi rahmeti böyle anlatmamıştır.