Zikir

Zikir

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab, 41)

Zikir sözlükte; anmak, hatırlamak, yâd etmek, hamd ve sena etmek gibi anlamlara gelir. Dini anlamda ise özel olarak Allah’ı anmak, onu unutmamak, gaflet halinde olmamak, tesbih, tahmid ve tekbir cümlelerini tekrar etmektir. Kısaca insanların Allah’ı unutmamak için yaptıkları her türlü güzel harekete zikir denir.

“Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152) ayeti ile örnekleyebileceğimiz şekli ile Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve manevi yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılan zikir Kur’an’da yaklaşık üç yüz ayette geçer. Allah’ı zikir; dil, kalp ve beden ile yapılır.

•   Dil ile zikir: Yüce Allah’ı güzel isimleri ile anmak, hamd etmek, tesbih etmek, O’nu tevhid ile anmak, Kur’an okumak ve dua etmektir.
•   Kalp ile zikir: Yüce Allah’ı gönülden anmak, ondan gafil olmamak ve bir nevi murakabe altında olduğunu unutmamak halidir.
•   Beden ile zikir: Vücudun bütün organlarının Allah’ın emirlerini yerine getirmesi ve yasaklarından sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunu Allah’ın yolunda bulundurması ve o yolda istihdam etmesi ile mümkündür.

“Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152) ayeti esas konumuzu teşkil eden “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin” ayetinin “Neden zikir? Zikrin dünya ve ahiret faydaları nelerdir?” sorularının bir ölçüde açıklayıcısıdır. Âlimlerimiz bu iki ayetten hareketle zikrullahın anlamlarını şöyle özetlenmiştir.

1- Beni, bana itaatle zikrediniz, ben de sizi rahmetimle zikredeyim.
2- Beni dua ile zikrediniz, ben de sizin duanızı kabul ve sizi ihsanla zikredeyim.
3- Beni övgü ve itaatle zikrediniz, ben de sizi övgü ve nimetle zikredeyim.
4- Beni dünyada zikrediniz, ben de sizi ahirette zikredeyim.
5- Beni gizli yerlerde zikrediniz, ben de sizi sahralarda zikredeyim.
6- Beni refahınız, rahatınız zamanında zikrediniz, ben de sizi bela ve musibete uğradığınız zaman zikredeyim.
7- Beni ibadetle zikrediniz, ben de sizi yardımla zikredeyim.
8- Beni, benim yolumda cihadla zikrediniz, ben de sizi hidayetimle zikredeyim.
9- Beni doğruluk ve samimiyetle zikrediniz, ben de sizi kurtuluş ve size tahsis ettiğim şeyleri artırmakla zikredeyim.
10- Beni önceden ilâhlığımı kabul ile zikrediniz, ben de sizi sonunda rahmet ve kulluğa kabul ile zikredeyim.

Kısaca kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür. Yüce Rabbimiz “… Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” ayetinde zikir ile şükrü bir arada anmıştır. Şükür de aslında bir çeşit zikirdir. Şükür de zikir gibi üç yerde yapılır. Dil, kalp ve beden. O halde ayette bizden istenen zikir ve şükür şeklen bir zikir ve şükür değil; dil, kalp ve tavır olarak şahsımızda müşekkelleşmiş bir zikir ve şükürdür.

“Onların dualarının sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsundur.” (Yunus, 10) Allah’ın verdiği nimetlerden istifade edip onun ismini dilinde olsun zikretmeyip şeytanın ve şeytanlaşmış arkadaşlarının yolundan giden; her türlü saptırıcı ahlaksız şarkılara, danslara ve sözlere dalanlar ve Allah’ı darda kalmadıkça dilleriyle dahi anmayanlar, onun kendisine bahşettiği dile ve dudağa ihanet etmektedirler. Bu dile ve dudağa zulmetmektedirler. Bu kişiler sadece zikirsiz değil aynı zamanda şükürsüzdür de. Bu durumda olanlar Kur’an’da ahiretleri için şöyle uyarılırlar:

“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: ‘Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!’ der.” (Zuhruf, 36-38)

Kalpten yaptığımız zikrullahın yaşadığımız dünyamıza ve yaşayacağımız ahiretimize çok önemli etkisi vardır. Bu etkiyi hemen her ibadet ve hareketimizdeki örneklerle anlayabiliriz. Mesela; Hac Suresi 35 ve 36. ayetler kurban kesimiyle ilgilidir. Bu ayetlerde kesilen hayvanın helal olması için Allah adına tekbirler getirilerek ve onun ismi zikredilerek kesilmesi gerektiği bildirilir. Hemen peşinden takvaya, samimiyet ve ihlâsa vurgu yapılır. Bu yaklaşım dünyevi işlerimizin bir kuralının olması gereğine açık işarettir. Ahiret için ise uygulamanın kurallara uygun olmasının yeterli olmadığı, esas meşruiyet yerinin kalp olduğuna vurgu yapılıyor. Niyet ve samimiyetler sorgulanıyor. Zira kalp duyguların membaı ve yaptıklarımızın onay yeridir. “Kesilen kurbanın eti ve kanı Allah’a ulaşmaz Allah’a takva ulaşır.”

Aklımızı, fikrimizi ve dolayısıyla benliğimizi meşgul edip bir türlü huzur vermeyen sürekli arayış içindeki hasta gönlümüze “Bilin ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” ayeti ilaç olur. Rabbimiz bu ayetle zikir ilacı kullananların gönül zenginliklerinin ruh ve bedenlerindeki olumlu etkilerine de dikkatimizi çeker.

Zikir ilacı kullanmayan, Allah’ın ayetlerine kulakları sanki kapalı olanlara da İsrailoğullarının durumları ile örnek verilir. Onların kalp durumları gözler önüne serilir.

“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir.” (Bakara, 74)

Efendimiz aleyhisselam da “Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.” buyurup takva şuradadır diye eliyle göğsünü işaret etmiştir.” (Buhari)

Hz. İsa aleyhisselam da: “Allah’ın zikri dışında çok kelam etmeyin, kalpleriniz katılaşır. Çünkü katı kalp Allah’tan uzaktır, fakat bunu bilemezsiniz. Kendiniz efendilermişçesine insanların günahlarına bakmayın, bilakis, kullar olarak kendi günahlarınıza bakınız.” (Kütüb-i Sitte)

Kısaca zikir; Rabbini bir an dahi unutmayan bütün zerrelerle birlikte Allah’ı anmak ve bu halde iken ona kavuşabilmek gayretidir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.