Zafer Sarhoşluğu

Bir hedef… Sarf edilen çabalar… Yapılanlar ve göz yumulanlar… Söyleyenler ve susulanlar arasında A noktasından B noktasına varmayı hedeflemek… Başlı başına bir imtihanla geçen yoldan sonra varılan yer anlamını işte o zaman buluyor. Kazanılmış zaferler anlamını yolda geçen hikâyelerle kazanıyor.
Hedefin gerektirdiği yolculuk aslında bir yolda olma hikâyesinden ibaretken her durak bize bambaşka gururlar hissettiriyor. Zaten dünya da biz insanlara seraplar sunmakta oldukça mahir. Açılan her pencere farklı manzaralar sunuyor. Tabi ki manzarayı görüp lanet okuyanlar da oluyor, yerini sevip o pencerenin sahibi olduğunu iddia edenler de. Fakat bu temaşanın yalnızca bir durak gibi geçici olduğunu bilenler gerçekten zafere yürüyorlar.
Geçilen onca serüvenden sonra gelinen noktada insan her şeyi kazandığı zehabına kapılabilir. Hatta temerküz ettiği gücü, burada kalmak için acımasızca ve korkmadan kullananlar da olabilir. Ve bu nev’i pervasızlıklar elbette akılla açıklanabilir şeyler değildir. Bu noktada nereye gittiğini unutup bir manzaraya, bir eve, koltuğa, şehvete râm olmak, otobüsü kaçıran zavallı bir insanı anımsatıyordur ve anımsatmalıdır. Hâlbuki ulaştığı yer yalnızca B noktasından ibarettir ve elbette tüm faniler için Z raporu istenen bir gün gelecektir.
Dolayısıyla hedefe ulaştığı için akılsızca hareket edenlere de sarhoşlar gibi muamele edilmelidir. Sağa sola çarpa çarpa giden sarhoşun varacağı yer ya hastane ya da karakoldur. Akılları yerinde değildir ancak verecekleri zararlar herkesi mağdur edebilir. Bu kişilerin yaptıkları işlerin geçerliliğine şüpheyle bakılmalı, söyledikleri sözleri sorgulanmalı ve mümkünse tanıyanlarca en kısa yoldan eve dönmeleri sağlanmalıdır. Ne demişti şair:
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!