Yolculuk Denize

Hayat, her birimizin içini bakışlarımız, hüzünlerimiz, neşelerimiz, özlemlerimiz, kavuşmalarımız, zevklerimiz, ilgilerimiz ve daha birçok hal ile doldurduğumuz bir olgudur. Dünyaya gözlerimizi açtığımız ilk andan ebedi yurdumuza varacağımız ana kadar türlü nimetler ve güzelliklerle donatılır, zaman zaman da itikadımızın bakışıyla imtihan diyebileceğimiz hadiselerle karşı karşıya kalarak ömür defterinin sayfalarını birer birer değiştiririz. Tüm bu başa gelenlerin içerisinde insanın güzelliklere kendini fazlaca kaptırması, acılara yelkenlerini indirip mağlup olması ve boş vermesi kulluğunun anlamını hatırından çıkarması anlamına gelmektedir. Oysaki kul her an teyakkuz haliyle mücehhez olan, bir an olsun şuuruyla arasına engel almayan ve attığı her adımda bir farkındalık ruhu yayılan insandır. Bu hayatta niçin var olduğunu ve seyrinin rotasında nelerle karşılaşacağını bilir. Gözü ufukta aklı nihai mekânındadır.
‘Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?’(Mü’minun, 115) ayetinde bu dünyadaki varlığımızın bir anlamı olduğunu görmemiz zor değildir. Hayat bütün halleriyle anlamlıdır. Bu anlama yoğunlaşmak ve kayıtsızca yüz çeviren yığınlara rağmen, durmak ve düşünmek ayetin ifadesiyle ‘huzura getiriliverecek’ olan bizler için şarttır.
Her halinde ölçü olması gereken insan, elbette ki hayatını da ölçülü yaşayacak, bu dünyaya ne kadar kıymet verilmesi gerekiyorsa o kadar kıymet verecektir. Zira bu dünya ahirete hizmet ettiği oranda kıymetlidir. Kıymeti tartan terazi dengeyi bu minvalde kurmuyorsa o vakit dünya aldatıcı ve insanı aşağıların aşağısına itici bir hale bürünecektir. ‘Bilin ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir gösteriş, aranızda bir övünme, mal ve evlâtta bir çokluk yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibi ki bitirdikleri çiftçileri imrendirir, sonra kurumaya yüz tutar, bir de bakarsın ki sararmıştır, ardından da çer çöp haline gelmiştir. Âhirette ise ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır. Dünya hayatı sadece aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.’ (Hadid, 20) ikazı hayatın, insanın önüne ne kisvelerle çıktığının bir göstergesidir.
Abdullah İbn Mes’ûd r anh şöyle dedi:
Rasulullah aleyhisselam bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
–Ya Rasulallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Resul-i Ekrem:
“Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim” buyurdular. (Tirmizî, Zühd 44)
Dünyaya verilecek değer Nebevi beyanla örneklendirilmiştir. Bu hayat mıdır bizim ebedi kalacağımız yer, bu hayat mıdır devamlı rahat edeceğimiz mekân, bu hayat mıdır içinde zorluk, darlık, fenalık ve zorbalık olmayan yurt? Her gün dar-ı bekaya geçtiğini haber aldığımız onlarca insanın, daha düne kadar bizim şimdi gösterdiğimiz gayretlerle meşgul olduklarını görmedik mi? Ne var ki şimdi hiçbirinden eser kalmadı.
İbn Ömer r anhüma şöyle dedi:
Rasulullah aleyhisselam benim iki omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu.(Buhari, Rikak 3; Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3)
Yolculuk, kişinin hareket halinde olmasıdır. Yolculukta yanımızda azığımız olabilir, harikulade manzaralarla hem halimiz, onlara hayretimiz olabilir, yolda merakımızı cezbeden vakıalar, gözümüzü alan metalar, başka yolcularla tanışıklığımız ve sohbetimiz de olabilir. Bunlar yolun olmazsa olmazlarıdır da aynı zamanda. Fakat azığımız yolumuzda bize engel teşkil ediyorsa, manzaralar gözümüzün önünü görmemize mani oluyorsa, merakımız bizi yoldan saptıracak boyutlara ulaşıyorsa, gözümüze çarpanlar gönlümüzü yoldan alıkoyuyor ve yolcular da bizi menzilden uzaklaştırıyorsa bu bir yolculuk değil aldanıştır. Aldatıcı yolculuğu hakiki yolculuğa tebdil etmek yolda olduğumuzun farkına varmaktan geçmektedir. Yolculuğun gayesi menzile sağ salim varmaktır. Menzildir yegâne mutluluğu akıtan pınar. Yol menzile kıyaslanabilir, hatta tercih edilebilir mi?
Rasulullah aleyhisselam buyurdular:
“Ahirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın.” (Müslim, Cennet 55)
Bir damlaya bir denizi elbette feda edemeyiz. Öyleyse denize olan yolculuğumuza sıkı sıkıya sarılmak ve bir damlaya kanıp/kandırılıp yolda kalmamak uğruna çalışmalıyız. Unutma ki Genç Adam, damlada boğulmaktan sakınanların müjdesi; denizlerde yüzmektir.