Yenilgiler Yenilgisinden Galibiyetler Galibiyetine

İnsanoğlu varoluşundan bu yana kendine yönelttiği temel sorulara cevap aramaktadır: “Ben kimim?”, “Niçin yaratıldım?”, “Bu dünyaya geliş amacım nedir?” Bu sorular yalnızca bireysel bir arayışın değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün ve medeniyet inşasının da temelini oluşturur. İnsan, bu sorulara verdiği cevaplar doğrultusunda bir hayat tarzı benimser, bir toplum inşa eder ve bir gelecek hayali kurar.
Bu noktada dünya görüşleri arasında belirgin farklar ortaya çıkar. Sosyalist bir bakış açısında bu soruların cevabı; üretim araçlarının kontrolünü ele geçirmiş işçi sınıfının öncülüğünde sınıfsız, sömürüsüz bir toplum düzeni kurmak şeklinde tezahür eder. Liberal anlayışta ise bireysel özgürlükleri ve sermaye hareketlerini esas alan, rekabet temelli bir toplum yapısı hedeflenir. Her iki yaklaşım da dünyayı şekillendirme iddiası taşır.
Müslümanlar[1] açısından ise bu soruların cevabı, yaratılış gayesini Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde anlamak ve hayatı bu bilinçle inşa etmekten geçer. Müslüman fert yalnızca kendisini değil, içinde yaşadığı toplumu da bu bilinçle dönüştürme sorumluluğunu taşır. Bu bağlamda Müslümanların önünde duran üç temel mesele vardır:
- Ulaşılmak İstenen İdeal Toplum Yapısı
Bu yapı, Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde şekillenen; adaletin, hakkaniyetin ve ihsanın hâkim olduğu bir düzendir. Toplumun tüm katmanlarında İslam ahlâkının ve hukukun yaşandığı; ferdin, ailenin ve cemiyetin manevi değerler etrafında kenetlendiği bir yapıdan söz ediyoruz. Bu, yalnızca bir hayal değil; tarihte örnekleri görülen ve yeniden inşa edilebilir bir toplum modelidir.
- İçinde Bulunduğumuz Mevcut Toplum Yapısı
Günümüz dünyası, İslam’ın öngördüğü ideal toplumdan uzak, hatta çoğu zaman onunla çelişen bir yapı arz etmektedir. Tüketim kültürü, bireysel haz odaklı yaşam anlayışı, adaletsizlik, yozlaşma ve ahlaki erozyon çağdaş toplumların ortak problemlerindendir. Bu noktada Müslüman, yaşadığı toplumun ruhunu doğru analiz etmeli; zorlukları, fırsatları ve dönüşüm alanlarını isabetle tespit etmelidir.
- İdeale ulaşmak için kullanılacak yöntem ve araçlar
Müslümanların temel sorumluluğu, içinde bulundukları mevcut yapı ile ulaşmak istedikleri ideal toplum arasında köprü kuracak adımları atmaktır. Bu dönüşüm sadece siyasi ya da ekonomik bir değişimle değil, ahlaki, fikrî ve kültürel bir mücadeleyle mümkündür. Eğitim kurumları, sivil toplum çalışmaları, örnek bireysel duruşlar, medya ve sanat gibi alanlar bu noktada önemli araçlardır. Ancak hiçbir araç, sahih niyetin, ihlasın ve sabrın yerini alamaz.
Bu araçlar arasında günümüzde en çok dikkat çeken unsur ilimdir. Günümüzün en büyük imtihanı, ilmi silsilenin devamını sağlamaktır. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kuracak ilim anlayışı; yalnızca geçmişten alınan bilgiyi taşımak değil, bu bilgiyi çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yeniden üretmek ve insan hayatına entegre edebilmekle mümkündür.
Sonuç olarak, yenilgilerle yoğrulmuş bir geçmiş, umutsuzluğa değil; dirilişe ve yeniden inşaya kapı aralayabilir. Mesele her yenilgiden bir ders çıkarıp her galibiyeti bir emanet bilinciyle taşımaktır. Müslümanlar olarak asıl görevimiz, içinde yaşadığımız çağın zorluklarını fırsata çevirmek ve ilahi mesajla donanmış bir toplum inşası yolunda sabırla, azimle yürümektir. Çünkü asıl galibiyet, yalnızca savaş meydanlarında değil; kalplerin ve zihinlerin fethinde kazanılır.
[1] İslam’ın bir ideoloji olup olmadığı tartışması yerine; salt olarak ferdin hayatına yön veren temel ilke bağlamında sosyalist, kapitalist, Müslüman yan yana zikredilmiştir.