Yarınız Bu Yazı Bitmeden Telefonuna En Az 1 Kere Bakacak

İstatistiklere göre bu yazıyı okumaya başlayanların yarısı sonuna gelmeden sıkılıp başka bir işle dikkatini bölecek. Çünkü Türkçeye “durma güdüsü” olarak çevrilen ve bizim de irade diyebileceğimiz o kudret; 21. yüzyıla kadar insanların enerjilerini ve zamanlarını verimli harcayıp yaşamlarını düzenli devam ettirebilmeleri için olmazsa olmazken bugün sonsuza kadar aşağı kaydırabileceğiniz ekranda önünüze gelen eğlenceli 7-60 saniyelik videolarla frenlerimizi boşalttık. Artık zamanınızın çoğunu fark etmeksizin harcayabilirsiniz.
Üstelik bu masum aldanış dünyayı yönetenlerin zulüm ve haksızlıklarını sürdürüp tahtlarını korumada kullandıkları bir numaralı yöntem. Örneğin ABD’de gençlerin ortalama sosyal medyada geçirdikleri zaman 9 saatken, siyahi gençlerde bu ortalama 11 saate varmış durumda. Yine yoksul ailelerin çocuklarının sosyal medyada geçirdikleri zaman zengin ailelerin çocuklarına oranla daha fazla olduğu ortaya konmuş. Ayrıca dikkat ederseniz dünyanın en büyük 2 katili obezite ve sigaranın reklamları sosyal medyada ve film-dizilerde eksik olmuyor. Bunlara ses etmeyen, çarkları döndüğü sürece hiçbir şeyi umursamayan hükümet ve şirketler gerçek katilleri koruyup onlara ordular sağlıyor, çıkardıkları savaşın mağdurlarını denizlerde boğuyor, üstüne de 5 yaşındaki Aylan’ı ve hamile anasını terörist ilan edip büyük duvarlarla hemen onlara karşı “önlem” alıyor.
Normalde bu zalim şirketokrasi grupları pazarladıkları ürünlerine olan güvenlerini göstermek için günlük hayatlarında kullanırlar. Peki, teknoloji ve sosyal medya şirketlerinin yöneticilerine bakalım. Steve Jobs, oğluna iPad’i belli bir yaşa kadar hiç kullandırmadığını itiraf etti, Twitter CEO’su Jack Dorsey sosyal medyadan uzak -örnek alınabilecek- bir yaşam stiline sahip, Mark Zuckerberg’in normal bir Facebook kullanıcısından çok çok daha az şekilde aktif olduğunu ve kişisel bilgisayarının konum, mikrofon, kamera gibi özelliklerini kapattığını biliyoruz. Silikon vadisindeki altın yakalıların çoğu susma inzivaları, sosyal medya detoksları yapıyorlar. Hatta Facebook’un kurucularından Sean Parker yaptığı konuşmalarla “sosyal medyanın vicdani retçisi” olarak anılmaya başladı. Sosyal medyanın beyinde oluşturduğu kısa vadeli ve dopamin odaklı döngünün insan psikolojisindeki bir zayıflığı hacklemekten farklı olmadığını itiraf etti.
Bu adamlar dünyayı ve kendilerini seven adamlar, narsist ve makyevelist Batı’nın yöneticileri dahi bunlardan kaçınıyorsa, büyük bir illet olduğuna kanıttır bu. Bunların sonucu olarak da “dikkat ekonomisi” üzerine çalışan iş kolları Avrupa, Çin ve ABD’de oldukça önem kazanmış durumda. Bu iş kolunun konusu ise nasıl dikkatinizi dağıtmaksızın işinize ve yaşamınıza odaklanacağınızı araştırmak.
Dünyada durum böyleyken biraz da ülkemize dikkat çekmek istiyorum. 82,4 milyon nüfusa sahip ülkemizde; nüfusun %72’sini oluşturan 59.36 milyon İnternet kullanıcısı, nüfusun %63’ünü oluşturan 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı, nüfusun %53’ünü oluşturan 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısı var. Facebook kullanımında dünya 9.’su, Twitter ve Instagram’da ise dünya 5.’siyiz. Yeşilay’ın uyarılarına göre sosyal medya ve teknoloji bağımlılığının madde bağımlılığından farkı yok. Ağır depresyona neden olduğu kanıtlanmış.
2018 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre günde 1 saatini mobil cihazlarda geçiren gençlere kıyasla günde 5 saatini telefon kullanımına ayıran gençler 2 kat daha fazla depresyon belirtileri gösteriyorlar ve 1991 yılına kıyasla 2015 yılı itibariyle özellikle gençlerin %55’inin kendilerini sağlıklı uykudan yoksun bıraktıkları gözlemlenmiş. Bu tehlikelere rağmen Türkiye’de 14 yaş grubundaki çocukların %10’unun teknoloji bağımlısı olabileceği tahmin ediliyor. Bu çocukların yaşam kaliteleri oldukça düşüyor. Ders çalışamıyor, uykusuz kaldığı için sabah okula gidemiyorlar. Duruş bozuklukları oluşuyor ve sosyal becerilerini kaybediyorlar. Zamanla yalnızlaşıyor, içine kapanıyor, zaman yönetimini kaybediyor ve zihinsel üretkenliği yok oluyor bu çocukların. Aileler de bu noktada büyük etken zira evlerimizin %99’unda televizyon var ve ortalama bir Türkiye vatandaşı günlük 3 saat 9 dakika bu monitörün başında oluyor. Anası babası bunu yapan genç ne yapsın? Türkiye’de günlük ortalama 1 saat 15 dakika müzik dinliyor insanlar ve yine 2 saat 46 dakikamız da sosyal medyada geçiyor.
Nihayetinde uyku, çalışma, yeme içme, bilimum ihtiyaçları çıkınca günlük bize kalan süre 3 saat kadar. Evet, 3 saat. Bizi biz yapan, farklı kılan, kendimizi geliştirebileceğimiz, sevdiğimiz işleri yapabileceğimiz, bütün gün için beynimizi kemirse, içimizi yaksa dahi sevdamıza, davamıza hususiyetle eğilebileceğimiz süre 3 saat.
Şimdi bu 3 saatin %85’ini sosyal medyaya ayırdığınızı hayal edin. Ve siz artık 27 dakikasınız. 24 saatin 27 dakikası sizsiniz, geri kalan vakitte şirketokrasinin emperyal-kapital çarkını çeviren sevimli bir hemstırsınız muhtemelen. Genel durum bu olmakla bu yazıyı okumaya azmeden insanların halinin bu kadar vahim olduğunu düşünmüyorum fakat güzel nesilleri hedefleyen ve kendinden büyük düşünen insanlar olarak bu tehlikeleri yakinen bilmeli ve uyanık olmalıyız. Elbet önce kendimizi düzeltmeliyiz. Küçük nüanslarla bağımlılık tehditini bertaraf edebiliriz. Mesela bu yazıdan bir cümle hatırınızda kalacak olsa “yemek yerken telefonu elinize almayın” cümlesi kalsın isterdim. Gece yatarken baktığın son şey, sabah kalkınca baktığın ilk şey ekran olmasın. Yatağının başına bir şiir as; ona bak.
Bilmemiz gereken son husus, vücudun bu süreçteki işleyişi ve bilimin yardımıyla bu sürece nasıl dâhil olabileceğimiz. Bu tür bağımlılıklarda ve dahi başlangıçlarında beynin her seferinde seni zevk aldığı bu sürece yönlendiriyor: “Yenmeliyim onu, o zaman bir el daha oyna ve kazanıp tatmin ol.” “Mutlu olmalıyım, o zaman timeline’ı kaydır ve yeni tweetler oku.” Yani “dopamin salgılayıp iyi hissetmeliyim, o zaman daha önceki dopamin salgılatan davranışları tekrar et ve salınımla amacına ulaş.” Yani “dürtü, davranış ve ödül” süreci. Bu mekanizma sessiz çalışır.
İmtihanın muhatabı -özellikle imtihanı kendinde güncel tutan sevgili okur- akıl ve izan sahibi olduğun için bu süreci sesli hale getirmelisin. Yani “beni telefona çeken, Whatsapp’da gereksizce durum yapmamı isteyen mekanizma yine devrede.” Bunu kendine söyle, dikkat et! Sen buna kapılmaya yahut karşı koymaya enerji harcamıyorsun. Yapman gereken şey süreci dikkatle izlemek. Beni çağıran ne? Neye bakıyorum? İzlediğim okuduğum şey ne? Amacı ne? Alışkanlıklarından edindiğin şeylere daha derinden bak. Sorular sor ve cevapla. Böylece ondan kaçmak ya da engellemek değil, sonuçları daha net gördükçe -zararlı olduğunu bilip yapmaktan ziyade- bilgece ona olan inancını yitirip inançsız duruşundan sıyrılman gerek. Asıl bağımlılığa iten şey, işte bu öz inancı göz ardı ettiren dikkat dağınıklığıdır.
İsmet Özel’den bir alıntı ile yazımı bitirmek istiyorum: “İslam değerlerinin çağımızın bilim ve teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir. Çünkü günümüze hâkim olan bilim ve teknik, Batıda belli bir dönemde belirlenmiş bir kafa yapısının uzantısıdır; belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş, vasıfları İslam’a taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştır. Bilimin ilerlemesi, bilime has özelliklerden değil, o bilim görüşünden en çok faydalanan insanlar yüzündendir. Bu yüzdendir ki bugünkü hayatı biçimlendiren teknik teçhizat değil, o teknik teçhizatın ortaya çıkmasına ve bazı insanların kâr ve kuvvet sağlamasına yol açan müesseselerdir.”