VAHİYLE YOĞRULAN EDEBİYATIMIZ

Divan şiiri, Kurân ve İslam kültürü ile yoğrulmuş bir şiirdir. Her şair divanına besmele, hamdele, salvele ile başlar. Tevhit, münacaat ve na’t bölümleri mutlaka bulunur. Bunlardan başka diğer kasidelerde yahut gazellerde sıklıkla peygamber kıssalarına yahut konusunu İslam tarihinden alan hadiselere telmihlerde bulunulur. Telmih, insanların çoğu tarafından bilinen meşhur olaylara, kıssalara, atasözü yahut ayet-hadislere nükteli bir şekilde işaret etme sanatıdır. Yine ayet veya hadislerin tamamını yahut bir kısmını, olduğu gibi alıp şiirin içinde kullanmaya da iktibas sanatı denir. Divan şairleri gerek telmihlere gerekse iktibaslara sıklıkla başvurur. Bu şiirleri zevkle okuyan Osmanlı toplumu da bunları rahatlıkla anlar.
Mesela büyük şairimiz Fuzuli mübalağayı (abartmayı) seven bir şairimizdir. Kendisindeki dertlerin çok fazla olduğunu Araf Suresi 40. ayeti kerimeye telmihte bulunarak şöyle anlatır:
“Şu gamlar kim benim vardır bağîrin başına konsa
Çıkar kâfir cehennemden güler ehli azap oynar”
(Benim çektiğim şu gamlar devenin başına konsa, kâfir cehennemden çıkar, azab ehli gülüp oynamaya başlar.)
Araf Suresi 40. ayeti kerimede, deve iğne deliğinden geçmedikçe kâfirlerin cennete giremeyecekleri bildirilir. Fuzuli kendisindeki dertlerin devenin sırtına yüklenmesi durumunda, devenin sıkıntı ve dertten iğne deliğinden geçecek kadar eriyip küçüleceğini ve bu durumda kâfirlerin bayram edeceğini güzel bir mübalağa ve nükte ile ifade etmektedir.
Bağdatlı Ruhi de Şuara sûresinin 88. ve 89. ayetlerinden iktibasla şunları söyler:
“Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler,
Yevme lâ yenfeu da kalb-i selîm isterler.”
(Ey efendi, zannetme ki yarın kıyamet gününde senden altın ve gümüş isteyecekler, mal ve evladın fayda vermediği o günde senden arınmış bir kalp isteyecekler.)
Yusuf aleyhisselam kendisini kardeşlerine tanıtınca kardeşleri “Kâlu tallâhi lekad âserakallâhu aleyna (Vallahi Allâh seni bizden üstün kıldı, dediler.)” (Yusuf, 91) Bu ayetten iktibasla Ziya Paşa şöyle der:
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i Mevlâ
Ta’llahi lekad âsereka’llâhu aleynâ
Fatih Sultan Mehmed, fetihlerden fetihlere koşmasındaki niyetinin kuru bir cihangirlik davası olmadığını, tek gayesinin “Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih (Allah uğrunda O’na yaraşır şekilde cihad ediniz.” (Hac, 78) ayet-i kerimesine ittibâ etmek olduğunu ne güzel ifade eder:
İmtisâl-i “câhidû fillâh” oluptur niyyetüm,
Din-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm.
Günümüz şairlerinden M.Ali Eşmeli de pek çok ayeti kerimeyi ustaca beyitlerine yerleştirmiştir. İşte örnekleri:
Bir kökte bin dalıyla ağaç der ki insana,
Öz meyvemiz: “fe-ellefe beyne kulûbinâ!”
Allah, kalplerimizin arasını telif etti, bizi kaynaştırdı. (Âl-i İmran,103)
Göz görmese meçhul müdür bir kusûr?
“Vallâhü alîmün bi-zâti’s-sudûr”
Allah, gönüllerde olanı bilir. (Âl-i İmran, 154)
Hiçbir kul yitirmesin ümîdini, zirâ:
“İnnallâhe yağfiru’z-zünûbe cemîâ!..”
Hiç şüphesiz ki Allah günahların hepsini bağışlar.(Zümer, 53)
Var mı ölmeyen ey cân?
“Küllü men aleyhâ fân!..”
Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir. (Rahman, 26)
Ne söylerse o Nebî, devâ:
“Ve mâ-yentıku ani’l-hevâ!..”
O, kendiliğinden konuşmamaktadır. (Necm, 3)
Kimseden ummam inâyet, hâfızım olsun Hüdâ,
Ben tevekkül eylerem: “Fallâhü hayrun hâfızâ”
Allah en hayırlı muhâfaza eden ve koruyandır.(Yusuf, 64)
Nefsin zaaf ve meyline dikkat çekip Hüdâ,
Emreylemiş açıkça: “Velâ-takrabü’z-zinâ”
Zinâya yaklaşmayınız. (İsra,32)
Feryâd etmekte kabirler: Biraz hazır olun:
“İnnâ li’llâhi ve innâ ileyhi râciûn…”
Allah’tan geldik ve elbette O’na döneceğiz. (Bakara, 156)
Darlıkta bollukta hamd eyler emîn:
“Elhamdüli’llâhi Rabbi’l-âlemîn”
Âlemlerin Rabbi (terbiye edip yetiştiricisi) Allâh’a hamdolsun. (Fatiha, 2)
EDEBİYATIMIZDAN BAZI İKTİBAS ÖRNEKLERİ
Hâlık’ın nâ-mütenâhî adı var, en başı Hak,
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!
Hani Ashâb-ı Kirâm ayrılalım derlerken,
Mutlaka sûre-i Ve’l-asrı okurmuş, bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede âsâr-ı felâh,
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebat: İşte kuzum insanlık,
Dördü bir oldu mu yoktur sana hüsran artık. (M.Akif Ersoy)
Mecnun ile ben mekteb-i aşk içre okurduk
Ben Mushaf’ı hatmettim o ve’l-Leyli’de kaldı (Fuzulî)
Arifler dilinde harf-i bismillâh
Seng-i hâre değse gül anber eyler
Her kime yetişse “nasrun mina’llâh”
“Lentebûr” sırrına mazhar eyler. (Celali Baba) Saff: 13 ve Fatır: 29
“Len-tenâlü’l-birre hattâ tünfikû” der Zü’l-Celâl,
Sevdiğinden geçmeyince kişi sultan mı bulur? (Yunus Emre) Âl-i İmran: 92
Bildiğiçün sülb-i pâkinden zuhurun Ya Resûl!
Etmedi “La takraba” nehyinden Adem ictinâb. (La-edri) Bakara: 35
Dîvân-ı ilâhîde ser-âmedsin efendim,
Menşûr-ı “le-amrük” le müeyyedsin efendim. (Şeyh Galip) Hicr:72
Ashabına geldikte salât emrini kıldı
Dedi işiten cümle “semi’nâ ve eta’anâ” (Yahya Bey) Bakara: 285
Hak kelamında buyurmaz idi “’usri yusrâ”
Sonu ger zevk u safâ olmasa derd ü elemin. (La-edri) İnşirah:5-6
Tasavvuf “kul kefâ billâh” ile dâvet dürür halkı,
Tasavvuf “irci’î” lafzıyle mestân olmağa derler. (Olanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi) Ankebut:52 ve Fecr:28
Olsa her saat dilimde “kul hüva’llâhu ehad”
Kalbimi eyler münevver, nûr-ı “Allâhu’s-samed” (Aşkî)
Bî-bahâdır bu menzil ey ahbâb
Fettekullâhe yâ uli’l-elbâb (Ahmedî) Maide:100
Rahim dürür senin adın, rahîmliğin bize dedin
Mürşidlerin müjdeledi “lâ taknatû” hitap nedir. (Yunus Emre) Zümer:53
“Kâbe kavseyn” iki kaşın, yayı “ev ednâ” ile
Hem “elem neşrah leke sadrak” buyurmuş Hak sana. (Seyyid Nesimi) Necm:9 ve İnşirah:1
Fazl-ı Hakk’a yüz tutup oldu cehâletten emîn
Dâima vird-i zebânımdır “hüve’l-fazlü’l-mübîn” (Ruhi) Neml:16
“Leyse li’l-insâni illa mâ se’â” derken Hudâ
Anlamam hiç meskenetten, sen ne beklersin daha?!. (M.Akif) Necm: 39
Tuhfe bu kim ol Hâmid ü Mecîd
“Nahnü akrebü” dedi “min-hablî’l-verîd” (Muğlalı İbrahim Şahidi) Kaf:16
Cân u dilden ne hoş hurûşândır
Sırr-ı “müstağfirîne bi’l-eshâr” (Mehmed Memduh) Âl-i İmran: 17
Kalenin içinde olan müslimîn cenk idüben
“Rabbenâ efriğ aleynâ” ayetin yâd idüben (La-edri) Araf:126
Geldi Musâ’ya “len terânî” cevap
“Erinî” vakti Tûr Dağından (Seyyid Nesimî)Araf:143
**
HATIRLATMALAR
1 Haziran 1453 Ayasofya’da ilk Cuma namazı
2 Haziran 1712 Şair Nâbî’nin vefatı
3 Haziran 1277 Türkçe’nin resmî dil oluşu
8 Haziran 632 Hz. Peygamber(S.A.V)’in irtihali
13 Haziran 2010 Üç ayların başlangıcı
16 Haziran 1535 Barbaros’un Haçlı donanmasına karşı zaferi
17 Haziran 2010 Regaib Kandili
24 Haziran 1913 II. Balkan savaşının başlaması
25 Haziran 1950 Kore savaşının başlaması
26 Haziran 1945 Türkiye’nin BM Anlaşmasını imzalaması
28 Haziran 1925 Şeyh Said’in vefatı
30 Haziran 1920 Çocuk Esirgeme Kurumu’nun kuruluşu