UMUTLARA TUTUNA TUTUNA

“Türkiye’de her alanda müthiş bir seviye kaybı var.” (1)
“Türkiye’de seviyesizliğin ve ciddiyetsizliğin yaygınlığından şikâyet edenlerin de…” (2)
“Sathilik bir kanser gibi bütün dünyayı sarıyor.” (3)
Şikâyet ve sızlanmaların müşterek konusu nedir? Seviye düşüklüğü, düşünen, derinliği ve duyarlılığı olan fazilet erbabının azlığı, insanların günübirlik yaşamaları, gaye ve ideallerin menfaate kurban edilişi.
“Bütün şikâyetler demode bugün. Söylenmedik hiçbir şey kalmadı ama bizatihi sözün kıymet-i harbiyesi tükendiği için cümlemiz riyakarlıkla gevezelik arasında bir mevkide mesleksiz kaldık. Kıymet hükümlerinin rayici yok; gelenek etnografya müzesinde alçıdan heykellere giydirilmiş tumturaklı elbiseler kadar vazifesiz.”
“…sadece hafıza değil, toz olup savrulan; kelimeler, kıymet hükümleri ve makuliyet dediğimiz şey de savruluyor.” (4)
“Bilginin Allah’la bağı koparılmıştır modern eğitimde. Bilgi edinmek bir iş ve meslek haline gelmiştir. (Oysa Allah’la bağlantısı kurulan bilgiyi elde etmek ibadettir.) Bunun sonucu olarak bilgisi artanın erdemi, vicdanı, sabrı, ahlakı, sorumluluk bilinci artmamıştır, aksine azalmıştır.” (5)
Bilginin Allah’la bağlantısı koparılınca fazilet hislerini besleyen bir damar haline gelmiyor. Dolayısıyla ahlaki yükselme gerekleşmiyor. Belki güzel laflar ediyoruz ama iş fiiliyata gelince yaya kalıyoruz. Neticede bilgisi bol, fazileti kıt bir dünya insanla karşı karşıya kalıyoruz. Pantolon giyip yemek yiyen, “hız ve haz” dan başka hiçbir şeye değer vermeyen bu insanlar köyü kenti dolduruyor. Böyle bir toplumda derinlik, seviye ve fazilet aramak beyhudedir. Söz erbabı, “riyakarlıkla gevezelik arasında bir mevkide” ömür tüketir.
“Kişi düştüğü yerden kalkarmış. Söze ve bilgiye yeniden bir değer kazandırmak istiyorsak Allah celle celaluhu bağlantısı yeniden kurulmalıdır. Söz ve bilgiye iman ve sevgi katılarak, iryana dönüştürülmemeli ve toplumun damarlarında taze bir kan gibi dolaşmalıdır.
İryana dönüşmüş bir söz ulu nesnedir. Bu kıratta bir sözü, “söylemezsem ölürüm” diyenler çıkar. Söz söylenir, toprakla rahmetin buluşması gibi toplumla buluşur ve yüksek duyguları tetikler.
“Din, kendisini bu dar boğazda, bu gurbette tutsak gören insanın ihtiyacına cevaptır. Sanat, bu dünyada bulamadığımız dekorları yaratmaya yöneliktir. Sanatın en büyük misyonunun bu âlemde taşıdığımız gurbet hissini azaltmak, içinde çirkinlikler hissettiğimiz bu dünyayı güzelleştirmek ve içinde tutsak bulunduğumuz bu sarayı mükemmelleştirmek olduğu söylenebilir.” (6)
“Sanat mabedine adım atan genç! Çile çekmek sanatkârla peygamberin müşterek nasibidir: Uykusuz geceler, iftira, sefalet, doğum sancıları… İşte dünyamızda hakiki sanatkârı bekleyen akibet. Bu müselsel (zincirleme) ızdırabın tek mükâfatı vardır: Büyük ve faydalı işler başarmanın verdiği sonsuz ve nazirsiz vicdan hazzı.
“Dudaklarında yepyeni bir şarkıyla ölmek ölümlerin en güzelidir.”(7)
Bu ifadeler rahmetli Cemil Meriç’e aittir.
“Durum durum diye bir laf var, buyurun size durum.
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum.”
Merhum üstadımız Necip Fazıl’ın tesbiti de böyle.
“Durum ne olursa olsun bize düşen çalışmaktır. Dil, ilim, irfan ve sanatla İslam âlemini insanlık ailesini çevreyi, yeri-göğü, kurdu-kuşu yeniden diriltmek. Hep beraber eğildiğimiz kitaptan nice bin güzellikler devşire devşire, insanlığın iç ve dış dünyasına ışıklar serpe serpe yolumuza devam etmektir. Yorulmak fakat yılmamaktır. Öyle bir gayrete soyunmalıyız ki uykusuz geceleri, ardı arası kesilmeyen yorgunlukları, müselsel ızdırapları severek bağrımıza basmalıyız.
Nedir yapmak istediğimiz? İnsanı ve çevresini güzelleştirerek güzel olan Allah’ın gözüne girmek artık ona zirsiz vicdan hazzını mı tadarız, yoksa hizmetteki kusur ve kesirimizden dolayı özür mü dileriz bilmem. İşin içinde her şeyi mahşere ve ötelere havale etmekte var.
“Biz neden doğduk?
Aşktan,
Nasıl yok olur gideriz?
Aşksız.”(8)
“Bugün yüreğimde sevgi olmalı yoksa günün sonunu nasıl getiririm?(9)
İnsanı ayakta tutan en büyük güç inanç ve sevgidir. (Öyleyse imanı canlandırmalı), aşk ve umudu tutuşturmalıdır.”(10)
“Cenab-ı Hakk bizi mutlu etmek istedi, dünyamıza su ile can verdiği gibi, gönlümüze de sevgiyle hayat verdi.”(11)
İman, sevgi ve umut. Her halde işin sırrı bu üç kelimede. Dünya günlerini acısıyla tatlısıyla yaşarken yıkılmamanın ve şımarmamanın sırrı bu üç kelimede gizli. İman, sonsuz kudretle bağlantımızdır. Umut, yolumuzun açık olduğunun, en azından açılabileceğinin ifadesidir.” Sevgi ise dünyamızın ikinci güneşi, yüce göklerin mihrabıdır.”
“İnsanı Allah’dan koparmak bir faciadır.” Ve insan umuda tutunarak zor günlerini aşmaya çalışır. Sevgisiz kalmak buz gibi, kaskatı kesilmektir. Benimseyemediğimiz bir mesleği, sevemediğimiz bir hayatı nasıl sürdürürüz? Zor zamanların kahrına hangi sevda uğruna katlanırız?
“Ben neyim, bilmek nedir? Tefhime kudret kalmadı.
Oldu dil pâmâl-i Aşk, tebyine takat kalmadı.
El ayak, dil dudak, göz kulak işler, fakat faili kim?
Ya bu ten ne, can nedir fikri iradet kalmadı.
Kâh melek, gahi felek, gahi tabiatta dedim.
“Lâ ühibbü’l Afilin” faniye rağbet kalmadı.
Gitti darlık, geldi varlık, sırrı hak oldu ayan.
Benliğim attım anı isbata hacet kalmadı.
Ne mekân var, ne zaman, haksız cihet-ü nesne yok,
Şems-i Tâbândan kamer nur aldı, zulmet kalmadı.
On sekiz bin âleme girdin, unuttun kendini,
Renge daldın, ulu dâvâya avdet kalmadı.”(12)
“Yapraklara dallara, yeşillere allara,
Nice nice yıllara, gülüm, nice nice yıllara.”(13)
1-Nuriye Akman’ın Programından- TRT 2 13.05.2010
2-Dücane Cündioğlu, Akife Dair – s. 93 2.Basım, 2010
3- Arthur Miller
4- A.T. Alkan, Tartışmacı Arkadaşlara Başarılar Dilerim, s. 232 – s. 233, İstanbul, 2002 Timaş
5- M. İslamoğlu, Eğitim Yazıları – s. 16 1, Haziran 2010
6- A. Şeriati, Ali, s. 52, Söylem Yayınları, Mayıs 2004
7- D. Cündioğlu, Bir Mabet Bekçisi Cemil Meriç, 4. Baskı, Ekim 2006, Etkileşim Yay.
8- Gürsel Aytaç, Goethe Der ki, s. 67, Ankara, 1992
9- İfade Oscar Wilde’a Ait, A.T. Alkan, Üç Noktanın Söyledikleri, s. 63, Ötüken yay, 1996
10- Şakir Dicle Hanın Yazısı, İslami Edebiyat Dergisi, Nisan 1991
11- Prof. Dr. Yaşar Kandemir “İyi Seçim, İyi Geçim” isimli yazı, Altınoluk Dergisi, Eylül 2003
12- Şiir Osman Kemali’ye ait, M. Özdamar, Piran, Kırk Kandil yay, s. 405
13- Nazım Hikmet, Türk Edebiyatı Dergisi, s. 444, Ekim 2010