ÜÇ AYLAR (2)

ÜÇ AYLAR (2)

Muhterem mü’minler!

Diğer bir husus bu mübarek gecelerde, bu mübarek aylarda, duaların müstecab olduğu bu mübarek günlerde hem nefsimiz için, ailemiz için hem de bütün Müslümanlar için bütün samimiyetimizle, kalbimizin derinliklerinden gelerek, isteyerek, arzu ederek, gözyaşları dökerek, geceleri seherlerde kalkıp o gecenin sükûneti içinde Rabbimiz’in huzurunda alnımızı secdelere koyarak dua etmeliyiz. Dua çok mühim bir ibâdettir.

Bugün yeryüzünde Müslümanların hâli malum. Müslümanlar hor ve hakir görülüyor. Müslümanlar inancının gereğini yaşama fırsatını bulamıyorlar, bu fırsat verilmiyor. Ayrıca biz Müslümanlar olarak büyük bir gaflet, dalalet içerisindeyiz. Birçok sapıklıklar toplum olarak içimize girmiş yani kendi kendimizin sonunu hazırlıyoruz. İslâm’dan uzaklaşarak, İslâmî değerlerden uzaklaşarak, İslâm’ı bir yaşama tarzı olmaktan çıkarak kendi ellerimizle kendimize kötü bir son hazırlıyoruz. İslâm’ı yaşama tarzı olmaktan çıkarıp sadece sözlerde ve kitaplarda bırakırsak bundan daha büyük bir bela, musibet beklenemez bir Müslüman ve bir toplum için.

Bugün insanlar arasındaki saygısızlığın hatta üzülerek ifade edelim birçok ahlaksızlığın yaygınlaşması elbette ki bizim, Kur’an’la, İslâm’la olan bağımızın zayıflamasıyla tarif edilebilir. Otobüs duraklarında, otobüslerde, toplu taşıt araçlarında, toplu mekânlarda, sokakta, pazarda büyük küçük belirsiz hale geldi. Hayâ dediğimiz, edep dediğimiz, utanma dediğimiz bir şey vardı. Maalesef ortadan kalktı. Kadınlarla erkekler arasındaki münasebetlere bakınız… Çarşı pazarda o kıyasıya yapılan pazarlıklar, kadınların dükkân dükkân dolaşması hatta İslâmî hassasiyeti olan birçok kadının giyimlerinde nerdeyse en uçtaki modaları takip etmeleri, İslâmî değerlerden ne kadar uzaklaştığımızın işaretleridir. Ben artık âdeta çırılçıplak sokaklarda gezenleri, hayâ perdesini tamamen yırtıp atanları kastetmiyorum. Onların hâli zaten perişan. Rabbim celle celalühu onlara da hidâyet nasip eylesin. Mü’min kadının en büyük ziyneti hayâdır. Hayâsını kaybettiği zaman o kadın ziynetini kaybetmiş demektir.

Keza küçükler büyüklere saygılı olmak mecburiyetindedirler. Küçüklerin büyükleri karşısındaki tavırlarına bakıyoruz sanki aralarında hiç yaş farkı yok. Talebe hoca münasebetlerine bakıyoruz sanki biri hoca, öbürü talebe değil. Bir Müslüman böyle pejmürde, böyle ölçüsüz, sınırsız, keyfi ve nefsine uygun bir hayat tarzı yaşayamaz. Bu, Müslüman’ın hayatı olamaz.

Onun için değerli mü’minler üç aylar vesilesi ile bu noktada da kendimize bir çeki düzen verelim ve dua edelim. Ümmet-i Muhammed için dua edelim. Bütün Müslümanlar için dua edelim. Yeniden İslâmî değerleri kazanmamız, yeniden İslâmî kimliği kazanmamız, bütün ferdî, ailevî, sosyal kötülüklerden, kötü ahlaktan, kötü hallerden kurtulmamız ve yeniden İslâmî bir hayata dönmemiz için dua edelim. İşte bugün dünyanın dört bucağında Müslümanlar sürekli katlediliyorlar. Sürekli namuslarına tecavüz ediliyor. Yerlerinden yurtlarından ediliyor. Bunlar insanlık âleminin hiç mi hiç alaka duymadığı bir hâle gelmiş, sanki tabii bir hal olmuş. Dünyanın dört bir yanındaki savaşlar, Müslümanlara her gün zulümlerden zulüm beğen diye zulmedilmesi insanlar için artık utanç olmaktan çıkmış, tabii bir hâle gelmiş. Maalesef biz Müslümanlar da artık kendi gündemimizden çıkarmışız.

Değerli mü’minler, bizler sadece Müslümanların değil bütün dünya milletlerinin huzuru için de dua etmeliyiz. Zulümlerin, terörün, dine inananlara karşı baskıların, üç kuruşluk menfaat için, bir varil petrol için insanların hayatını yok farz eden zihniyetin ortadan kalkması için dua etmeliyiz. Bunun için Kur’an’la daha barışık, daha yakın yaşamalıyız. Kur’an’la iç içe olmalıyız. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetiyle iç içe olmalıyız. Sadece Kur’an’ı yüzüne okumak değil, mealini okumak değil oradaki mânâları içmeliyiz âdeta. Kalbimizin derinliklerinde yaşamalıyız. Bütün hayatımıza yansıtmalıyız. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi bu üç aylarda çok daha iyi tanımaya çalışmalıyız. Çünkü o âlemlere rahmettir. Rabbimiz celle celalühu:

 “Habibim Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 21/107) buyuruyor.

Rahmet Peygamberini tanımak, O’nun ahlakıyla ahlaklanmak şarttır.

O’nun sünnetini yaşamalı, O’nun ahlakıyla ahlaklanmalı, O’nun bize emanet ettiği, miras bıraktığı Kur’an ve sünneti aile hayatımıza, sosyal hayatımıza, ticaret hayatımıza yansıtmalıyız. O’nun ahlakıyla ahlaklanmamak, O’nun sünnetini hayatımıza geçirmemek en büyük kayıptır. Rabbimiz Kalem suresi 4. âyetinde:

 “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin (ey habibim)!” buyuruyor.

O büyük ahlakı, o güzel ahlakı kendi ahlakımız edinmeliyiz. Rasûlullah’ın ahlakıyla ahlaklanmak O’nun bütün sünnet-i seniyyesini hayatımıza geçirmektir. Çünkü o müjdeci, korkutucu ve bütün insanlara rahmet olarak gönderilmiştir. Fakat bu rahmetten bir kısım insanlar istifade edemiyor. İnanmayanlar o rahmetten istifade edemiyor. İnananlar ve inandığı gibi yaşayanlar ise muhakkak ki o rahmetten istifade ediyorlar.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize gönderilmiş büyük bir lütuftur. Büyük bir ikramdır. Tevbe suresi 128. âyette Allah celle celalühu şöyle buyuruyor:

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”

Değerli mü’minler, işte bizim Peygamberimiz bize karşı böyle idi. O bizim için bir rahmettir. Bizim için bir ilâhî lütuftur. Bunu fark etmek, Rasûlullah’ı tanımak, O’nu izlemek gerekir. Hiçbir peygamber için Rauf ve Rahim isimleri beraber kullanılmamıştır. Bu isimler Allah’ın isimlerinden iki isimdir ki beraberce yalnız ve yalnız bizim peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem için kullanılmıştır. İşte böyle aziz bir peygamberin, âlemlere rahmet bir peygamberin, en büyük ahlak üzere gönderilmiş, son, ekmel din ile gönderilmiş bir peygamberin, Rauf, Rahim, şefkatli ve merhametli bir peygamberin ümmetiyiz. Öyleyse Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselama bir şükrane olarak öncelikle O’nun sünnet-i seniyyesini hayatımıza yansıtalım, sonra da özellikle bu üç aylarda her gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bol bol salâtü selam getirelim. Çünkü Allah celle celalühu Ahzab suresi 56’ncı âyette:

“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” buyurarak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme salâtü selam getirmemizi emrediyor.

Allah’ın salâtü selam getirdiği, meleklerin salâtü selam getirdiği yüce bir ahlak üzere, insanlığa rahmet olarak gönderilen Peygambere siz de bir şükrane olarak, bir ümmet olma vazifesi olarak salâtü selam getirin buyuruyor.

Üç ayları da fırsat bilerek Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselama bolca salâtü selam getirelim. O’nun sünnetini hayatımıza aktarmaya çalışalım. Üç aylarımız âlem-i İslâm’ın yeniden kurtuluşuna, ihyasına, silkinip yeniden İslâmî kimliğini kazanmasına, izzet ve şerefe kavuşmasına vesile olsun. Rabbim celle celalühu bizleri bütün kötülüklerden arındırsın. Üç aylarla beraber bizi de yeniden İslâmî şuurla diriltsin. Âmin…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.