ÜÇ AYLAR (1)

ÜÇ AYLAR (1)

Muhterem mü’minler!

Bu sohbetimizde üç aylardan, üç aylardaki mübarek gecelerden ve bir Müslüman olarak üç aylarda ne gibi bir İslâmî tavır sergilememiz gerektiğinden bahsedeceğiz.

Recep ayının ilk Cuma gecesi Regaip, 27. gecesi de Miraç kandilidir. Üç ayların ikincisi olan Şaban ayının 15. gecesi Berat kandilidir. Ramazan-ı Şerifin 27. gecesi de Kadir Gecesi’dir. Görüldüğü gibi üç aylar çok mübarek ve Müslümanların hayatını etkileyen mübarek gecelerle müzeyyendir.

Değerli Müslümanlar, gecelerin, günlerin, ayların, yılların aslında birbirinden farkı yoktur. Bir gün 24 saat, bir ay 30 gün, bir yıl 365 gündür. Fakat bu gün ve gecelerde meydana gelen bazı hadiseler o günlere, o gecelere, o yıllara değişik anlamlar yüklemiştir. İşte üç ayları mübarek kılan ve Müslümanların hayatında etkili kılan şey, bu mübarek aylarda ve bu mübarek aylardaki gecelerde meydana gelen hadiselerdir.

Ramazan ayı baştan sona ayrı bir özellik taşımaktadır. Çünkü Ramazan ayının başından sonuna kadar, mükellef olan her mü’min erkek ve kadına oruç tutmak farz kılınmıştır. Ayrıca Kadir gecesinde (ki ulemanın pek çoğu 27. gecenin Kadir gecesi olduğuna işaret ediyor) Kur’an-ı Kerim nazil olmaya başlamıştır. İnsanlık semasını aydınlatan, insanlığı zulmetten nura, insanları bedevî bir hayattan insanî bir hayata kavuşturan Kur’an’ın nazil olduğu gecedir.

Şaban-ı şerifin 15. gecesi Berat kandilidir ki bu gecede mü’minlerin bir yıllık hayatının bir nevi beratı alınmaktadır. Receb’in 27. gecesi olan Miraç kandili ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin göklere urûcu ve oradan Rabbin huzuruna kavuşmasıdır. Receb-i şerifin ilk perşembeyi cumaya bağlayan gecesi de Regaib kandilidir.

Değerli mü’minler, öncelikle Receb-i Şerife ulaşan bir insan üç aylar boyunca Peygamberimiz aleyhisselatü vesselamın bize tavsiye ettiği şu duayı okumaya başlamalıdır. Her hatırladıkça en az üç defa tekrarlamalıdır:

 “Ey Allah’ım Receb ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.”

Her Müslüman Receb ayının ilk gününden başlayarak bu duayı sürekli okumalıdır.

Yine Müslümanlar olarak Receb’in bir, iki, üçüncü günleri oruç tutmalıyız. Receb’in ilk haftasını, on gününü oruçlu geçirmenin faziletli olduğuna dair çeşitli rivâyetler vardır. Ayrıca Receb’in ortasında üç gün, sonunda üç gün oruç tutmalıdır. Böylece üç ayların başlangıcı olan ve içinde Regaib ve Miraç kandili gibi iki mübarek gecenin bulunduğu bu ayda oruç, kişilerin güçlerinin yettiği derecede arttırılmalıdır.

Keza Şaban-ı şerifte de aynı şekilde oruç tutmaya devam edilmelidir. Hele pazartesi ve perşembe günlerini, ayın ilk, orta ve son günlerini muhakkak oruçlu geçirmeye dikkat etmelidir.

Değerli mü’minler, üç ayların girmesiyle beraber Müslümanlar kendilerine bir çeki düzen vermelidir. Aslında Müslüman’ın 365 günü elbette ki disiplinli, düzenli, İslâmî bir hayat olmalıdır. Bununla birlikte üç aylara girince insan kendini yeni bir oto kontrolden geçirmeli, kendini a’dan z’ye tekrar kontrol etmeli, günahlarına tevbe etmeli, yapmış olduğu güzel işleri, ibâdetleri, hayırları bu üç aylarda daha da çoğaltarak devam etmelidir. Bu bakımdan üç aylar Müslümanların yeniden canlanmasına, yeniden hareketlenmesine, yeniden şevklenip, aşklanıp Rabbine karşı kulluk vazifelerini daha bir heyecanla, daha bir şevkle yapmasına bir vesile olmalıdır.

İlk iki ay içinde kalbimizi, aklımızı, midemizi, bütün hayatımızı kötülüklerden arındırarak Ramazan-ı şerife tertemiz bir kalple ve güzel bir kul olarak girmeyi başarmalıyız. Onun için Receb-i şerif ve Şaban-ı şerif, mü’minlerin Ramazan-ı şerife hazırlık dönemidir. Ramazan-ı şerifte ihlâsla, samimiyetle oruç tutulup bayram edildiği zaman mü’minler büyük bir iş başarmış ve Allah’ın indinde makbul bir kul olmuş, günahlarından sıyrılmış olarak bayram etmiş olurlar.

Aksi takdirde bu üç ayları tedarik yapmaksızın geçirirsek, dikkat etmezsek; bu ayların hayatımızda bir etkisi olmazsa, günahlarımıza, vurdumduymazlığımıza, pejmürde bir hayata devam edersek bu üç ayların, Ramazan-ı şerifin bizim için bir manası kalmaz. Bu da bizim için büyük bir kayıp ve büyük bir musibet olmuş olur. Musibet sadece başımıza gelen belalar değildir. Fırsatları kaçırmak, fırsatlardan istifade edememek de bir musibettir. Kişi aklını ve kalbini kullanamadığı için böyle güzel bir fırsatı kaçırmış ve kaybedenlerden olmuş olur.

Müslümanlar elbette ki her zaman etrafındaki muhtaçlara, fakirlere yardım etmekle mükelleftir. Zengin olanlar, madden imkânı olanlar maddî yönden fakir ve muhtaçlara yardım etmeli, ilmi olanlar, ilmiyle amel edenler de kalbi fakir olanlara, dînî bilgi yönünden fakir olanlara yardım etmelidir. Sadakaların efdali insanlara bilmediklerini öğretmektir. Bu bakımdan mü’minler hem maddî hem ilmî sadakalarını bu aylarda çoğaltmalıdır.

Bir zengin Müslüman yakınlarından başlayarak, mahallesinden, köyünden, şehrinden başlayarak uzaklara doğru ulaşabildiğince ulaşarak fakir ve muhtaçlara yardım etmeli, sadece kendi dükkânına, işyerine gelenlere değil bilakis araştırarak, soruşturarak, ehlinden öğrenerek bizzat veya emin gördüğü insanlar vasıtasıyla yardımlarını ulaştırmalıdır. Bu onun mühim bir vazifesidir. İlim ehli olan insanlar da bu aylarda daha çok gayret etmeli, insanlara İslâmî hakikatleri, Kur’anî hakikatleri ulaştırmak ve insanları kötülüklerden arındırmak için ellerinden geleni yaparak insanlara ilmî ve manevî yönden sadaka vermelidir. Çocuk, genç, ihtiyar demeden ulaştıkları her insana anlayacağı tarzda, yaşlarına münasip, ilimlerinin ve akıllarının erdiği sınırlar dâhilinde gerçekleri anlatmalıdırlar.

Üç aylar Müslümanlar için yeni bir heyecan ve yeni bir hareket olmalıdır. Üç aylarda başlayacak dinamizm, heyecan, hareketlilik, insanlara maddî manevî yardım o boyutlara ulaşmalıdır ki, gelecek yıldaki üç aylara kadar bu heyecan dalga dalga bütün bir yılı kaplamalıdır. Beşerî münasebetlerimiz ve ziyaretleşmeler hususunda da bu aylar bizim için bir fırsattır. Bu mübarek geceler münasebetiyle, gidemediklerimize telefonlarla, fakslarla bu sevgimizi, sürurumuzu bütün tanıdıklarımızla, bütün Müslümanlarla paylaşmalıyız.

Beşerî münasebetlerimizi büyük bir oranda kontrol altına almalıyız. İnsanlarla nasıl görüşüyoruz, nasıl konuşuyoruz, münasebetlerimiz nedir? Aile içerisindeki münasebetlerimizin boyutu İslâmî midir? Komşularımızla olan münasebetlerimiz İslâmî midir? Ticarî hayatımızdaki münasebetlerimiz İslâmî midir? Borçlarımıza karşı sadık mıyız? Alacaklılarımıza karşı müsamahakâr mıyız? İstismar edilmemek kaydıyla borçlulara müsamaha etmek esastır. Ama bir borçlu istismar ediyorsa, mağdur bırakıyorsa bu da İslâm’da büyük bir günahtır.

Beşerî münasebetlerimize, adab-ı muaşerete çok dikkat etmeliyiz. Bunlar Müslümanların kanı mesabesindedir. Bu kan damardan çekildiği zaman Müslümanlar kurumuş ağaç gibidir. Aralarındaki münasebetleri birbirlerini okşayacak, birbirlerine yardım edecek yerde birbirlerine dokunmaya başlar, soğukluk, düşmanlık, adavet başlar. Onun için Müslümanlar üç aylarda bu yönleriyle de kendilerini kontrol etmelidirler. Tekraren ifade edeyim: Aile hayatımızdaki münasebetlerimiz, karı koca, çocuklar, anne baba arasındaki münasebetler, gerek ev, mahalle komşularımız gerekse ticaret komşularımız arasındaki münasebetlerimiz, alan verenle yani müşteriyle satıcı arasındaki münasebetlerimiz, patron işçi münasebetlerimiz, yönetilen yöneten arasındaki münasebetlerimizin boyutları nedir? İslâmîyete ne kadar uygundur? Ne derece bu beşerî münasebetlerimizde İslâmî ölçülere dikkat ediyor ve hayatımızı İslâmî ölçülerle düzenliyoruz? Buna da azami derecede dikkat etmeliyiz.

Rabbimiz azze ve celle üç aylarla beraber bizi de yeniden İslâmî şuurla diriltsin. Âmin…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.