Teravih Namazı

Teravih Namazı

Terâvîh“, Arapça “terviha” kelimesinin çoğuludur. “Dinlenmek için oturmak ve dinlenmek, rahatlamak.” mânalarına gelmektedir. Bu isimle kılınan namazın dört rek’atında bir dinlenmek âdet olduğu için kılınan her namaz arasında oturuşa terviha denilmiş, daha sonra bu kelimenin çoğulu “teravih” Ramazan gecelerinde kılınan nafile namazın adı olmuştur. Fıkıh ve Hadîs kitaplarında bu namaz “kıyâmu-Ramazân: Ramazan gecesi namazı” ismiyle de anılmaktadır.

Peygamber Efendimiz Ramazan gecelerinin ihyasına önem vermiştir. Kim Ramazan namazını inanarak ve sevabını Allah’tan umarak kılarsa geçmiş günahları bağışlanır.”[1]Allah size Ramazan orucunu farz kılmıştır, ben de size gece namazını sünnet kıldım[2] buyurarak ashabını bu namaza teşvik etmiştir.

Teravih namazının ortaya çıkışı ile ilgili en bilinen rivayet şu şekildedir. “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan ayında mescidde itikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. Ramazanın son on gününde birkaç gece buradan çıkıp cemaatle namaz kılmıştı. İnsanlar yoğun ilgi gösterince bir gece yatsıdan sonra hücresine çekilmiş ve teravih kıldırmak için çıkmamıştır. İnsanlar mescidde beklemişler hatta Efendimiz çıksın diye öksürmeye başlamışlardı. Hz. Peygamber sabah namazına çıktığında orada bekleşenlere şöyle demiştir: “Sizin teravih namazı kılmak için isteğinizin farkındayım. Bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur. Fakat bu namazın size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınırsa bunu hakkıyla ifa edemezsiniz. Haydi, evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır.[3] Bu ve benzer rivayetlerde Efendimizin son senesinde, Ramazanın son birkaç gününde mescidde itikâfta iken insanlarla teravih namazı kıldığını görmekteyiz. Bu rivayetlerde de teravihin kaç rekât olduğu belli değildir. Bu namaz Efendimizle birlikte birkaç Ramazan devam etseydi teravihin rekat sayısı ve kılınışı hususlarında daha fazla bilgi sahibi olabilirdik. Fakat özellikle Hz. Aişe kaynaklı rivayetlerde Peygamber Efendimizin gece namazı veya yatsı-sabah arası nafilelerinin on bir rekâttan fazla olmadığını görmekteyiz. Buna göre üç rekati vitr namazı, sekiz rekâtı da nafile namaz olmaktadır.

Hz. Ebu Bekir döneminde ve Hz. Ömer’in hilafetinin bir kısmında teravih namazı münferit olarak kılınmıştır. Hz. Ömer, insanların dağınık şekilde namaz kıldıklarını görünce insanları bir araya getirmenin ve bir imamın arkasında cemaatle namaz kılınmasının uygun olacağını düşünmüş, Übey b. Ka’b’ı teravih imamı olarak görevlendirmiştir. Bu tarihten itibaren teravih namazları cemaatle ve yirmi rekât olarak kılınmaya başlanmıştır.

“Teravih namazı kaç rekâttır? Sekiz mi, on iki mi, on altı mı, yirmi mi, otuz iki mi? vs.” tartışmaları her Ramazan öncesi gündemi meşgul etmektedir. Bunda reyting derdinde olan medyanın katkısı da çoktur. Kaynaklara biraz ulaşabilmiş her Müslümanın bu tartışmaları yersiz bulacağı aşikârdır. Bu hususta yeni söz söylediklerini düşünenler de Amerika’yı yeniden keşfedenler gibidirler. Âlimlerimiz, kılınacaksa sadece yirmi kılınır, on sekiz de olmaz yirmi iki de caiz değildir dememişlerdir. Camilerimizde cemaatle yapılacak bir ibadet için bir takım belirlemelerin, düzenlemelerin gerektiği malumdur. Camilerde cemaatle ve yirmi rekât teravih kılınması farz, vacip veya dinin esası değil sadece Hz. Ömer’in yaptığı gibi dağınıklılığın düzenlenmesidir. Zaten Hanefiler teravihin ilk sekiz rek’atının ratibe sünnet, kalan on iki rek’atının ise müstehab olduğunu söylemişlerdir. Dileyenler Peygamber Efendimizin : “Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır.”[4] buyruğuna uyarak evlerinde de bu namazı kılabilirler. Başkalarına dayatılmadığı sürece nafile namazlarının rekat sayılarını diledikleri kadar artırıp azaltabilirler.

Adı dinlenme, rahatlama manasına gelen, maksadı Ramazan gecelerini ihya olan teravih namazının günümüzde (özellikle ülkemizde) ekspres namazlar haline dönüşmesi ve jet hızıyla kılınması da üzüntü vericidir. Teravihin rekât sayısı tartışmaları yerine bu namazların kalitesi, huşusu, tadili erkânı ve bu konulardaki zafiyetlerimiz gündeme gelseydi Müslümanlar için daha faydalı olurdu. Teravih namazının normalin dışında acele bir şekilde kılınması mekruhtur. Namazın rükünlerini yerine getirirken de acele edilmez. Kelimeleri tane tane okumak, mahreçlere dikkat etmek ve rükünleri gerektiği gibi yerine getirmek gerekir.

Sünnet-müstehab sınırını aşmayan bu namazın kimilerince farz veya vacib seviyesinde görülmesi, kılmayanların farzları terk etmişçesine kınanması da bu konuda en azından ilmihal bilgisinden ne kadar yoksun olduğumuzun göstergesidir. Hâlbuki özelde teravih namazı, genelde bütün nafile namazlar değil yirmi rekât, binlerce rekât dahi kılınsa farz bir namazın bir rekâtının faziletine denk olamaz. Nafilelerde işin özü ihlâs, samimiyet ve Allah’a kurbiyyet olması gerekirken maalesef kimi zaman ibadetin özü ortadan kalkmış ve dış unsurlar özün yerine gecmistir. Allah’ın farz kıldığı namazı kılmayan, ama teravihi farzdan öne çıkaranlar halen mevcut değil mi?    

 


[1] Buhari, salatu’t-Teravih, 1; Müslim, salatu’l- musafirin, 174

[2] Ibn Mâce, Ikametü’s-Salât, 173; İbn Hanbel, I,191

[3] Buhari, salatu’t-Teravih, 2; Müslim, salatu’l- musafirin, 178

[4] Buhârî, Ezân 81, İ`tisâm 3; Müslim, Müsâfirîn 213. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 186, 198

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.