Tefsir Yazıları (Yunus, 17 ve Ankebut, 48 Ayetleri) Allah’a Karşı Yalan Uydurmak

Çok merhametli olan ve müminlere has merhameti olan Allah’ın adı ile
Yûnus, 17: “Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimse var mıdır? Günah yoluna sapanların kurtuluşu yoktur.”
Müşriklerin Allah hakkında attıkları iftira; Allah’ın ortağı olduğunu iddia etmeleri, kendilerine gelen gerçeği yalanlamaları, Peygamber’i ve kitabı inkâr etmeleridir. “Gerçek kendisine gelmişken” ifadesi onları ahmaklık ve beyinsizliğe nispet etmektedir. Yani gerçeği işittikleri zaman onu hiç düşünmeden, anında yalanlamışlardır! İş ve kararlarında üstün akıl sahiplerinin yaptıkları gibi yapmamışlardır.
Bu ayet sanki “Bize bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir”[1] mealindeki ayetin sılası gibidir. Yani yalanın çirkin ve ahlaksızca bir şey olduğunu bildiğiniz halde benden başka bir Kur’an getirmemi ve hükümlerini değiştirmemi nasıl istersiniz? Bu ayetin, Rasulullah’ın Kur’an’ı kendi kafasından uydurup Allah’a isnat ettiği şeklindeki iddialarına ilişkin cümlenin sılası olması da muhtemeldir. Buna göre Rasulullah aleyhisselam şöyle demektedir. “Ben sizin aranızda bir ömür geçirdiğim halde sizler şimdiye kadar beni yalan söylemekle hiç itham etmediniz, Allah’a yalan isnat etmenin ne kadar çirkin ve ahlaksızca bir şey olduğunu da bildiğiniz halde benim Allah’a yalan isnat ettiğimi nasıl söylersiniz? Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kimse var mıdır?” Bu kelâmı bir soru cümlesidir. Bu sorunun cevabı müfessirlerin söylediği şu söz olabilir: Kötülüğü ve ahlaksızlığı, Allah hakkında yalan uydurandan zulmü daha açık olan kimse yoktur. Suçlular arasında zalimler, zalimler arasında en zalim olanlar, kesinlikle hiç kurtuluş bulamaz. Asıl yalan, bir suç ve bir haksızlıktır; iftira onun daha zalimcesidir.
Bir yalanı Allah’a iftira etmek ve Allah’ın üstüne atmak veya Allah’ın yarattığı yahut indirdiği delilleri ve işaretleri yalan saymak ise iftiranın en zalimcesidir ki; biri, aslı olmayan bir şeye “gerçek” deme zulmü, biri de gerçeğe, “batıl” deme zulmüdür. Peygamberlik taklidine kalkışmak ve müşriklik etmek, birinci türden; Kur’an’ı ve Peygamberi yalanlamak da ikinci türdendir. Batıla hak veya hakka batıl deme zulmünü işleyen iftiracının yapamayacağı hiçbir zulüm yoktur. Ve böyle zulmün en ileri derecesine varan iftiracı suçluların kurtuluş bulamayacakları kesindir. Bu kadar büyük suçu ve zulmü işleme akılsızlığı da Allah’ın huzuruna gidileceğine inanmayanların özelliğidir.
Ankebût, 68: “Allah hakkında yalan yanlış şeyler uyduran yahut kendisine hakikat geldiğinde onu yalan sayandan daha zalimi kimdir? İnkârcıların sürekli kalacağı yer cehennemin içinde değil midir?”
Allah katından gelen soru iki manaya gelir. Bildirme(haber) ile zorunluluk ve ilzâm. İlzâm, yani muhatabı susturma manasına gelince buna göre şöyle denilir: Biliniz ki yalan yanlış şeyler uyduranların hiçbirisi Allah hakkında yalan yanlış şeyler uydurandan daha zalim değildir. Yalan ve iftiranın en çirkin ve en dehşetlisi Allah’a atılan iftiradır.
Hakikati yalan saymak sözü, Rasulullah’ı yalan saymak anlamına gelebilir. Veya benzerini getirmekten aciz kaldıkları Kur’an olabilir.
Kaynakça:
İmam Ebû Mansûr el-Mâtürîdî,Te’vîlâtü’l Kur’ân
Zemahşerî,Keşşâf
Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili
[1] Yûnus,10/15