Tefsir Yazıları (3)

(En’am Suresi,151-155’inci Ayetler)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile…
En’am, 151: “Peygamberim de ki: Gelin, üzerinize Rabbinizin neleri haram ettiğini ben okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyilik edin. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz vereceğiz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.(Kısas ve zina gibi şeylerden dolayı meşru) bir hak olmadıkça Allah’ın yasak kıldığı cana kıymayın. İşte Allah size aklınızı başınıza alasınız diye bunları emretti.”
Cenab-ı Hak, Gelin buyuruyor. Rabbinizin neleri haram kıldığını delilleri ile açıklayayım. Haram kıldığınız şeyleri siz, babalarınızı taklit yoluyla yahut kendi arzularınıza göre haram kıldınız, herhangi bir emir veya delille haram kılmadınız. İlk emrin “ortak koşmamak” olduğu bildirildi. Şirk, aklen de yasaktır. Dolayısıyla akıl sahibi olan herkesin tevhidi kabul etmesi ve Rabbini tanıması gerekir. Çünkü onda suretlerin terkibi vardır ve o en güzel ve en sağlam şekilde yaratılmıştır. Kendilerine bu sureti ve bu sağlamlığı Allah’tan başka birinin vermediğini, bu konuda başka birinin ona ortak olmadığını biliyorlar ve görüyorlardı. Size bunca iyiliği ve nimetleri lütfettiği halde, rablığı ve uluhiyyeti konusunda başka birini O’na nasıl ortak koşarsınız? Bu akla ve peygamberden duyulan nakli bilgilere aykırıdır. Anne-Baba’ya iyilik yapma emri, iyiliği terk etmenin haram olduğunu ifade eder.
Mekkeli Müşrikler fakirlik ve açlık korkusuyla çocuklarını öldürüyorlardı. Bu da onlara haram kılınan şeylerdendir. Bu durum bir halde sakıncalı olan bir şeyin başka bir konumda mübah olmayı gerektirmediğine işaret eder. Yani fakirlik korkusu olmasa bile çocukların öldürülmesi asla mübah değildir. Çocuklar bu sebepten öldürüldüğü için Allah Teâlâ özellikle bu gerekçeyi belirtmiştir. Yoksa öldürme eylemi her halde yasaktır. Hem çocuklarınızın hem de sizin rızkınızı veriyoruz derken; sizin ve çocuklarınızın rızkı olan ekinleri, meyveleri ve nebatları topraktan biz çıkarıyoruz, biz yeşertiyoruz demektir.
Kötülüğün açığına da gizlisine de yaklaşmayın demek, yapmayın demektir. Kötülükler anlamına gelen fevâhiş haram kılınan her şeydir. Açık kötülük insanlar tarafından da görülenler, gizli kötülük de kendileriyle Allah arasında kalanlardır. Kötülüklerin açık olanı dış organlarla yapılan, gizli olanı da kalple(düşüncelerle) yapılanlardır da denilmiştir. Mücâhid şöyle demiştir: ‘Kötülüklerin açık olanı, iki kız kardeşi aynı anda nikâhına almak ve babanın karısını(üvey annesini) almaktır. Gizli olanı da zina ve Allah’ın yasak kıldığı şeylerdir.’
Umulur ki aklınızı başınıza alırsınız yani Allah’ın verdiği akıl nimetinden istifade edersiniz.
En’am, 152: “Yetimin malına, rüştüne erişinceye kadar, o en güzel olanından başka bir suretle yaklaşmayın. Ölçüyü, tartıyı tam ve doğru tartın. Biz bir kimseye gücünün yettiğinden başkasını teklif etmeyiz. Söz söylediğiniz vakit(leh ve aleyhinde söyleyeceğiniz kimse)hısım dahi olsa adaleti gözetin. Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin. İşte Allah size iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”
Yetimin malına onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin. Allah Teâlâ’nın tam olarak bu ayetteki buyruğunun anlamı şöyledir: ‘Yetimin malına ancak uygun olan şekilde el sürün, uygun olan şekilde el sürmek de velinin fakir olması ve nafakasını yetimin malıyla karşılamasıdır. İşte bu durumda onun malına el sürebilir. Nafakasını yetimin malından karşılamak şart olmasa da velinin onun malından almak hakkına sahip olduğu açıktır. Sonra ayet-i kerime şu iki manada açıklanabilir: Birincisi; yetimin malına, onu korumak, çalıştırmak ve çoğaltmak için yaklaşın. İkincisi; yetimin malına, onu artırmak ve çoğaltmak niyetiyle yaklaşın. Bundan dolayı –Allah rahmetiyle muamele etsin-İmam Azam, yetimin bakımını üstlenen kişi aynı zamanda onun vasisi ise yetim için faydalı olduğu takdirde daha çok kâr elde edeceği düşüncesiyle onun malını satmasının da caiz olduğunu söylemiştir.
Rüştüne erişinceye kadardan kasıt, aklı başına gelip her şeyi idrak edebilecek yaşa ayak basıncaya kadar.
Ölçü ve tartıyı adaletle yapın mealindeki emrin yetimler ve bütün insanlar hakkında gelmiş olması muhtemeldir. Dürüst olmamak insanlara zarar verir ve onların haklarını zayi eder. Bundan dolayı Allah azze ve celle ölçü ve tartının tam yapılmasını emretmektedir. Nitekim başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “İnsanların mallarının değerini düşürmeyin”(A’râf,7/85) İkincisi faizden kaçınmaktır; zimmetinde olan malda ölçüyü tam yapmak gerekir, hakkını tam değil eksik verdiği zaman kalan fazlalık onun için faiz olur.
Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Bu cümle iki anlama gelir. Birincisi, biz hiç kimseye kendisini telef edecek bir şeyi – her ne kadar bu Allah için caiz olsa da- teklif etmeyiz. İkincisi, biz kimseye yapılamayacak bir şeyi teklif etmeyiz. Mesela bir insana ulaşması ebediyen mümkün olmayan bir şeyin emredilmesi gibi.
Söz söylediğiniz zaman adaletli olun. Bu ayetin şahitlikten ziyade her söz ile ilgili olması muhtemeldir. Sözde adaleti gözetmek, fiilde gözetmekten daha önemlidir. Çünkü hikmet akılsızlıktan, hak da batıldan söz ile ayırt edilir. Bu bakımdan sözde adalet daha önemlidir.
En’am, 153: “Kesinlikle bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, başka yollara sapmayın. Sonra onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte günahtan korunmanız için Allah bunları size emretti.”
Bu benim dosdoğru mealindeki cümle ile dinin aslı Allah’ın birliği, O’na kulluk ve O’nun ulûhiyetine başkalarını ortak etmeden ihlasla kendini Allah’a vermek anlamının kastedilmiş olmasıdır. Yahut Muhammed aleyhisselamın getirdiği veya Kur’an’da söz konusu edilen buyrukların kastedilmiş olması da ihtimal dâhilindedir.
En’am, 154: “Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak ve her şeyi açıklamak için, bir hidayet ve rahmet olmak üzere Mûsâ’ya kitabı indirdik ki Rablerinin huzuruna varacaklarına inansınlar.”
Bu ayetin işaret ettiği anlam konusunda ihtilaf edilmiştir. –Allah rahmetiyle muamele etsin- Hasan-ı Basri şöyle dedi: ‘İyilik edenlere nimetimizi tamamlamak için yani dostluğu iyi olanlara ahirette Allah’ın nimetine ve cömertliğine tam olarak nail olması için.’ Ya da şöyle de denilmiştir: ‘İyilik edenlere ve iman edenlere nimetimizi tamamlamak için.’ Katâde ise şöyle demiştir: ‘Allah’ın kendisine verdiği nimetlerde güzel davranan kişiye Cenab-ı Hak cennetini ve rızasını vermek suretiyle cömertliğini tamamlayacaktır, Allah’ın verdiği nimetlerde güzel davranmayanın elindekini alacak ve sonra o kişi hiçbir mazereti olmadığı halde Allah’a gidecektir.’ Ebu Bekir el-Keysânî şöyle demiştir: ‘Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak için Mûsâ’ya kitabı indirdik. Yani sonra size Musa ve kitabı ile delilleri ve açıklamaları tam olarak gönderdik.’ Nitekim Hak Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurmuştur: “Rabbinden gelmiş açık bir delile dayanan kimse (hiç ötekiler gibi olur mu)?”
Her şeyi açıklamaktan maksat da; Hidâyet olmak üzere yani dalâletten hidayete götüren bir rehber olmak üzere anlamına gelir.
En’am, 155: “Bu da (Kur’an) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ona uyun ve günahtan korunun ki size merhamet edilsin.”
Ebu Bekir el-Keysânî bunun hakkında şöyle dedi: ‘Mübarek, bereketli demektir. Kur’an kendisine sarılanı her türlü hayra ulaştıran ve her türlü kötülükten koruyan mübarek bir kitaptır. Selef-i Salihin’in büyük imamlarından Hasan-ı Basri şöyle dedi: ‘O mübarektir, onu kabul eden, ona tabi olan ve ona uygun davranan kişi için mübarek kitaptır. Kur’ân’a, ona uyanlara bereketler getirdiği için mübarek diye isim verilmiştir, o kendisine uyan ve hükümlerine göre davrananlar için mübarektir, ona bereketler getirecektir. Fakat ona uygun davranmayanlara bereket getirmeyecektir aksine onlar için şiddettir ve onun kalbindeki manevi pisliği artırır.’
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Ne zaman bir sûre indirilse, içlerinden ‘Bu hanginizin imanını artırdı ki?’ diye soranlar çıkar. Ama bu iman etmiş olanların imanını pekiştirmiştir ve onlar birbirlerine bunu müjdelemek istediler. Kalplerinde hastalık olanlara gelince, bu onların manevi pisliğine pislik katmıştır.”(Tevbe, 124-125) Bereketin aslı hiç zarar görmeden bir şeyden menfaat sağlamaktır. Bu onun için bereket olur. ‘Buna göre insanlar birbirlerine şunu Allah sana mübarek kılsın, dediklerinde Allah sana hiç zarar vermeden bunu senin için faydalı kılsın’ demiş olurlar. Bereket iki anlama gelir: Birincisi, daima artan ve çoğalan her türlü hayrın ismidir. İkincisi, yorgunluk ve sıkıntı çekilmeden kazanılan her türlü faydanın ismidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Kaynaklar: Hasan Basri Çantay,Kur’ân’ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm Tefsiri
Ebu Mansûr Muhammed bin Muhammed el-Maturîdî,Te’vilâtü’l Kur’ân
Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’ân Dili