Tefsir Yazıları

Tefsir Yazıları

(Taha Suresi 99-112)

Rahman ve Rahim olanın Adıyla…

Taha, 99: Peygamberim! Sana geçmiş ümmetlerin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana kendi katımızdan bir zikir vermişizdir.

Allah Teâlâ daha önceki ayetlerde Musa aleyhisselamın ve kavminin başından geçen olayları kıssa halinde zikretmiş ve müminlerin inançlarını pekiştirmek ve kuvvetlendirmek, kâfirlerin ise şaşkınlık içerisinde bocalamalarını ve umutsuzluğa sürüklenmeleri için bu kıssaları zikretmiştir. Ayetin devamında Allah azze ve celle bütün insanlığa zikri(Kur’ân’ı)verdiğini belirtiyor. Kur’an’a zikir denmesinden maksat; üzerinde düşünmek ve ibret almak gereken bu kıssaları ve haberleri bulunduran bir kitap olmasından dolayıdır. Çünkü Kur’an aynı zamanda tevhidi esasları bütün ümmete tekrardan hatırlatmadır. Ve sana katımızdan verdiğimiz bu zikir yani Kur’ân, üzerinde tefekkür edip ibret almayı hak eden bütün kıssaları ihtiva eden bir kitap olarak gerçekten muazzam bir öğüttür, şerefli bir Kur’an’dır. Kendisine yönelen kimse için kurtuluş ve saadet kaynağıdır, ondan yüz çeviren kimse ise helak olur, bedbaht duruma düşer.

Taha, 100: Kim ondan(zikirden)yüz çevirirse hesap günü kesinlikle ağır bir günah yükünü yüklenecektir.

“Yük” ile ağır ve şiddetli günah kastedilmiştir. Günahın yük olarak isimlendirilmesinin sebebi, cezalandırılacak kişiye verdiği tahammül zorluğu itibariyle, beli büken, taşıyıcısını perişan eden ağır yüke benzetilmiş olmasıdır. Ya da bu ifade günahın cezası anlamındadır.

Taha, 101: O(günahın) cezası içinde ebedî kalıcıdırlar. Bu, hesap gününde onlar için ne kötü bir yüktür.

Yükleri onlardan ebediyyen ayrılmayacaktır. Öyle bir yük ki sahibini cehenneme götürür.

Taha, 102: (Evet)Sûr’un  üfleneceği günde biz günahkârları o gün gözleri göğermiş bir halde, mahşerde toplayacağız.

Söylendiğine göre gözlerin ğöğermişliği hakkında iki görüş vardır. İlkine göre bu, Arapların en nefret ettikleri göz rengidir. Çünkü Arapların düşmanı olan Rumlar (genelde) mavi gözlüdürler. Bu yüzden Araplar düşmanı nitelerken “Siyah böğürlü, kızıl bıyıklı, gökgözlü” demişlerdir. İkinci görüşe göre burada kastedilen körlüktür, çünkü gözünün ışığı sönen, körelen kimsenin göz bebeği göğerir.

Taha, 103-104: Aralarında gizli gizli konuşacaklar, “Dünyada on geceden fazla eğlenmediniz” diye. (Aralarında) ne konuşacaklarını biz daha iyi bileniz. İçlerinden en akıllı olanı , “Hayır, ancak bir gün kaldınız.”der. Hâlbuki söyledikleri şeyi en iyi biz biliriz.

Onları bu şekilde fısıldaşmaya ve konuşmaya harekete geçiren şey “kıyametin dehşeti”dir. Ahiret işlerini ve korkunçluklarını daha iyi bilen ve gören dünyayı daha çok hafife alır ve daha çok hakir görür. Gizlice konuşmalarının sebebi içlerini dolduran korku ve dehşettir. Dünyada kaldıkları süreyi kısa bulmalarının sebebi ise ya orada gördükleri zorlukların, kendilerine dünyada geçirdikleri nimet ve huzur dolu günleri hatırlatması, o günlerin ne kadar kısa ve çabuk geçtiğini düşünüp hayıflanmalarıdır. Çünkü huzur ve sevinç dolu günler insana kısa gelir. Ya da o huzur dolu günler geçip gitmiş olduğu için böyle düşünmüşlerdir. Çünkü geçip gitmiş olan şey, zamanında uzun sürmüş olsa da sona ermiş olduğu için kısadır.

Taha, 105: Sana dağların hesap günündeki halini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak”

Dağlar, kum haline gelecek sonra dağların üzerine Mevlâ rüzgarlar estirecek ve tıpkı buğday vb yiyeceklerin öğütülmesi gibi dağlar da öğütülecek ve parçalar haline gelecektir.

Taha, 106-107: Dağları savuracak da yerlerini dümdüz bir toprak halinde bırakacak. Onlarda ne bir iniş ne de bir yokuş görmeyeceksin.

Taha, 108: O gün o davetçiye -kendisine muhalefet etmeksizin- uyup izinden gideceklerdir. Çok esirgeyici (Allah’ın heybetinden) sesler kısılmıştır. Artık bir hışırtıdan başka bir şey işitemezsin.

Ayette geçen davetçiden kasıt İsrafil’dir.  O günkü davetçi dünyadaki davetçi gibi değildir. Dünyadaki çağırıcıya kimi itaat eder, kimi etmez ve davetine de icabet etmez. Hak Teâlâ onların ahirette hangi halde olurlarsa olsunlar davetçiye uyacaklarını ve ona karşı gelemeyeceklerini haber vermektedir.

Taha, 109: O gün çok esirgeyici Allah’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.

Böylesine dehşetli  bir günden söz edilince insanın hatırına gelebilecek ilk ihtimal olan başkalarından medet umma eğilimine işaret edilerek, şefaatin de ancak Allah’ın izni ve rızasına bağlı olduğu hatırlatılmaktadır.

Taha, 110: O, onların önlerindekileri de arkalarındakilerini de bilir. Onların ilmi ise asla bunu kavrayamaz.

Yani O, onların önlerinde olan durumları ve geride bıraktıkları durumları bilir; onlar ise O’nun bildiği malumattan hiçbir şeyi ilimleri ile ihata edemezler. Önlerinde olanlardan maksat yapılan hayırlar, arkada olanlardan maksat yapılan kötülükler şeklinde de anlaşılabilir. Bir şeyi bilgi ile kuşatmak ancak onu tam olarak tanımanın yolu olan duyularla algılanırsa mümkün olur. Buna karşılık bir şeyi tanımanın yolu akıl yürütme olursa onu bilgi ile kuşatmak mümkün olmaz. Yani Allah’ı bilgi ile kuşatamayız çünkü onu duyularla algılayamıyoruz.

Taha, 111: Artık bütün yüzler ezelde ve ebedde diri, asla ölmeyen ve her şeye hakkıyla hâkim olan Allah’a baş eğmiştir. Zulüm yükü taşıyanlar ise hakikaten hüsrana uğramıştır.

“Yüzler”den maksat, isyankarların yüzleridir. Onların kıyamet günü bir hayal kırıklığı, eli boş kalma, bedbahtlık ve kötü hesap durumunu gördükleri zaman yüzlerinin tıpkı esirlerin yüzleri gibi zillet ve korku içinde olacağı ifade edilmiştir. Zulüm, insanın muhatabından hakkından fazlasını alması demektir. Zulüm, burada şirk anlamınadır.

Taha, 112: Kim, bir mümin olarak, iyi amel ve hareketlerde bulunursa ne büsbütün hatta ne de kısmen haksızlığa uğramaktan korkar.

Ne günahlarının artırılmasından, ne sevaplarının eksiltilmesinden endişe etmez. Bu ayeti kerime kişinin salih amel olmaksızın mümin ismini almaya layık olduğunu göstermektedir. Salih amellere verilen sevap konusunda adalet değil lütuf söz konusudur. Mümin olarak yararlı iyi işler yapan kimseye gelince o güzel amellerinden herhangi bir şeyin eksik bırakılacağından veya kötü fiillerine herhangi bir şey ekleneceğinden korkmaz.

Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Yüce Allah doğru söyledi.

Bibliyografya/Kaynakça

İmam Zemahşerî,el-Keşşâf

İmam Ebu Mansûr el-Maturîdî,Te’vilâtü’l Kur’ân

Kur’an Yolu Meâl ve Tefsîri

Hasan Basri Çantay,Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.