Taassubun ve Tefrikaların Panzehiri Bir Ölçü; Vasıtaları Gaye Edinmemek

Zeki Soyak Hocaefendi, İslâmî cemaat hareketlerinde ve hizmetlerde esas alınması gereken temel prensiplerden birisinin “vasıtaları gaye edinmemek” olduğunu büyük bir vukufiyetle tesbit etmiş ve İslâmî cemaatlerin vasıtalarla gayeleri birbirine karıştırmaması gerektiğini vurgulamıştır.1 O, özellikle günümüz İslâmi hizmetlerinde düşülen en büyük yanlışlardan ve yapılan hatalardan birisininvasıtaların zaman içerisinde gaye edinilmesi olduğunu görmüştür.
Zeki Soyak Hocaefendi, tüm İslâmi cemaatlerin ve hizmetlerin temel gayesinin yalnız ve yalnız Allah rızası olması gerektiğini hatırlatır. Değilse zaten baştan sorun var demektir. Bu gayeye ulaşmak için İslâmî ölçü, usul ve kurallara uymak şartı ile farklı araçlar ve yollarla İslâmî hizmetler yürütülebilir. Bir kısım Müslümanlar vakıf ve dernekler kurarak, bir kısmı medreseler tesis ederek, diğer bir kesim okullar ve dershaneler açarak, bazıları Kur’an kursu, yurt, pansiyon vb. kurumlarla, bazıları tarikatlar vasıtasıyla, diğer bir kısmı siyasi kuruluşlarla veya bunlardan bir kaçıyla birlikte hizmet edebilirler. Yani gaye bir olsa da gayeye ulaştıran vasıtalar ve yollar farklılık arz edebilir. Önemli olan “birbirinin yolunu kesmeden, o cadde-i kübrada, o sırat-ı müstakimde azim ve gayretle yoluna devam etmektir.”2
İslâmî cemaatlerde zaman içinde iç veya dış şartların değişmesine paralel olarak İslâmî maslahatın değişmesi ve kullanılan vasıtanın veya yolun elverişsiz, etkisiz veya zarar veren bir noktaya gelmesi mümkün olabilmektedir. Bu durumda, Allah rızası gayesini unutturacak şekilde, İslâmî usul, ölçü ve maslahata uymamasına rağmen ısrarla aynı vasıta ile yola devam etmeye çalışma,vasıtayaya da gidilen yola körü körüne bağlılık, vasıtayı veya yolu sorgulanamaz ve eleştirilemez kabul etme ve bir nevi kutsama durumu ortaya çıkabilmektedir.
Bunun sebebi bazen gayeye ulaşma konusunda gevşeklik ve tembellik doğuracak şekilde vasıtaları ön plana çıkarmak olabileceği gibi, bazen statükoyu koruyarak risklerden uzak durma düşüncesi, bazen basiretsizlik, bazen de şartları iyi okuyamama ve öngörü eksikliği olabilmektedir. Bu gibi durumlar kimi zaman cemaatin iç dinamikleriyle, bazen de dış etki ve telkinlerle, bazen de her ikisinin birbirini tetiklemesi ve etkilemesiyle meydana gelebilmektedir.
Sebebi ne olursa olsun, gelinen bu nokta vasıtalarla gayelerin birbirine karıştırıldığının resmini vermekte, vasıtaların gaye edinildiğini göstermektedir. Hâlbuki hizmette takip edilen yollar, kullanılan vasıtalar gaye değildir. Gaye Allah rızasıdır. Bu vasıtalar ve yollar Allah’a ve O’nun rızasına götürdüğü, bu gayeye hizmet ettiği sürece güzeldir, hürmete layıktır ve kullanılmaya devam ederler. Gayeye giden yolda tıkanıklığa sebep olduklarında ise başka vasıtalarla değiştirilmelidirler.3 Bu yapılmaz ve vasıtalar gaye edinilirse, bu İslâmî hizmetler ve İslâmî hareketler için öldürücü bir zehir halini alabilmektedir.4
Zeki Soyak Hocaefendi, bu çerçevede İslâmî cemaatlerde öncü ve liderlerin de nihai gaye için birer vasıta olduklarına dikkat çekmektedir. Tıpkı, takip edilen yollar ve diğer vasıtalar gibi öncü ve lider durumundaki kişiler de birer vasıtadır, asla gaye değildirler. Çalışmalarda kullandığımız vakıf, dernek, okul, yurt, tarikat veya siyaset gibi vasıtalarla birlikte bu vasıtaların başında bulunan kişileri de olmazsa olmaz noktasına getirip, gaye ile karıştırmamak ve gayeye giden yolda tıkanıklığa neden olmamak gerekmektedir.5
Keza, ilim amel için, ilim ve amel de kötülüklerden korunmak, Allah’a yakınlaşmak, marifetullaha ermek ve O’nun rızasını kazanmak için birer vasıtadır. Bu vasıtalar bizi Allah’a ulaştırmıyor ve bunlara takılıp kalıyorsak, kendimizi nasıl ciddi bir sorgulamaya tabi tutmamız gerekiyorsa; İslâmî hizmetlerde öncü ve lider olan kişiler de sadece birer vasıtadır ve diğer vasıtalar gibi İslâmî usul ve kurallara göre sorgulanabilirler. Peygamberlerin bile ilahi ahkâmı insanlara ulaştırmak için birer vasıta olduğu düşünülürse, diğer fanileri nasıl gaye edinebiliriz?6
Zeki Soyak Hocaefendi, Müslümanların İslâmî hizmetlerde kullanacağı vasıtayı, vasıtada öncülük yapacak kişiyi ve takip edilen yolu çok iyi şekilde araştırıp, tetkik ettikten sonra bunlardan İslam’a en uygun olanını tercih etmeleri gerektiğini belirtmektedir. Tam kanaat hâsıl olduktan sonra da hiç tereddüt etmeden bu kervana katılıp, bütün içtenliği ile lidere teslim olarak, verilen vazifeleri büyük bir şevkle ve heyecanla yerine getirmelidir. Fakat vasıtalar gayeye ulaştırmaktan uzaklaşır, öncü olan kişiler gayeyi değiştirir, yanlış yollara saparlarsa Müslümanlar emr-i bi’l maruf, nehy-i ani’lmünker vazifesini edep ve erkan içerisinde ifa etmelidir.7
Çabalar fayda vermez ise, bozuk aracı, gaye ve yoldan sapan rehberi terk etmekten de çekinmemelidir. Müslüman için aslolan gayedir, vasıta ve rehberler asıl değildir. Ancak, nefsi istek ve şahsi çıkarlarımız için, İslâmî hizmetlerdeki tembelliğimizden, cimriliğimizden, korkaklığımızdan, rahata düşkünlüğümüzden, idrak kıtlığımızdan dolayı vasıtayı terk etmek, öncü ve liderlere tavır almak, çalışmaları engellemek gibi bir yanlışın içine de düşülmemelidir.8
Zeki Soyak Hocaefendi’nin “vasıtaları gaye edinmemek” konusuyla ilgili dikkat çektiği kritik noktalardan birisi de, vasıtalardan, yollardan ve liderlerden birisini tercih etmiş ve kendi mecrasında hizmet eden bir grup Müslüman’ın “tek doğru ve yegane hakikat” benim iddiasında bulunması ve bu anlayışıyla hareket etmesindeki yanlışlıktır.Bu tür, kendi çalışma ve hizmetlerinden, kendi takip ettikleri usul ve yoldan ve kendi liderinden başka bir yol, yöntem ve lider kabul etmeyen; diğer çalışma ve hizmetleri küçük görüp hiçe sayan bir anlayış İslam kardeşliğini, İslam’ın bütünlüğünü, cihanşümul anlayışını ve yaklaşımını zedelediği gibi ümmetin hedefe yürüyüşünü de tökezletmektedir. Cemaatin bizzat kendisinin de Allah rızasına ulaşma gayesinde bir vasıta olduğu düşünülürse, yaptıkları eğitimde bu anlayışa yer veren veya bu anlayışı körükleyen fert ve cemaatler Allah indinde nasıl bir mesuliyetin altına girdiklerinin idrakinde olmalıdırlar.9
Hayatını Allah yolunda mücadele ve mücahadeye adamış bir dava insanı olarak Zeki Soyak Hocaefendi, Allah rızasını kazanmak gayesi ile yürüttüğü tüm İslâmî hizmetlerde ve çalışmalarda “vasıtaları gaye edinmemek” düsturunun sayısız örneklerini vermiştir. O, İslâmî hizmetle geçen ömründe, ülkenin çok farklı siyasal ve sosyal şartlarına tanıklık etmiş ve her türlü ahval içinde, resmi veya gayr-ı resmi platformlarda, hiçbir kesintiye uğratmaksızın hizmetlerini ve çalışmalarını sürdürmeyi başarabilmiştir.
Nitekim O, İslâmî çalışmalarını 12 Eylül Darbesi’nden sonrada, 28 Şubat Postmodern Darbesi’nin akabindeki muhataralı dönemde de devam ettirmiştir. Hatta 28 Şubat sürecinde ülke Müslümanları üzerindeki korku ve psikolojik mağlubiyet havasını bertaraf edebilmek içinülkeyi bir baştan bir başa gezerek, İslâmî camia içerisinde yer alan değişik lider, hoca ve kanaat önderleri ile görüşmüş ve onlara cesaret ve ümit telkininde bulunmuştur.
Zeki Soyak Hocaefendi’nin her dönemde ve her ahval ve şerait içinde hizmet yürüyüşünü sürdürmesindekibaşarının altında yatan en önemli etkenlerden birisi, O’nun yazımızın konusunu teşkil eden “vasıtaları gaye edinmeme” konusundaki ilkeli duruşu ve ülkede var olan her türlü atmosfere en uygun ve doğru vasıtaları ve yöntemleri seçmedeki becerisidir.
Bu nedenle hizmete adadığı ömrünün farklı karelerinde O’nu farklı kimliklerle görebilirsiniz.Bir karede bir vakıf insanı, birdiğerinde dernek başkanı, bir başkasında bir tasavvuf insanı, başka bir karede dergi yazarı, bir diğerinde bir siyaset insanı, diğer bir karede radyo programcısı.. Ama hepsinde ortak bir kişilikle karşılaşırsınız: Tam bir dava adamı. O’nun hayatı boyunca hizmet amaçlı olarak tabelası altında bulunduğu kurumları tespit edebildiğimiz kadarı ile sayarsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır: İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Talebe Cemiyeti, Kayseri İmam Hatip Lisesi Mezunlar Derneği, Mefkûreci Öğretmenler Derneği, Milli Selamet Partisi, Milli Gençlik Vakfı, Ar Ajans, İlk Adım Gazetesi ve Dergisi, ART Radyo, Enderun Eğitim Vakfı.
Görüldüğü ve bizim de mücadele hayatının bir kısmında yanında bulunmamızdan dolayı tanığı olduğumuz gibi O, kendi ifadesi ile “tabelalara takılıp kalan” birisi değildi. O’nun için aslolan hizmet yürüyüşünü sürdürebilmekti. Bu yürüyüşte tabelaların, isimlerin, makamların, mevkilerin, sıfatların, mesleklerin, meşreplerin, resmi görevlerin çok bir önemi yoktu. Hizmet mecrasını bulurdu ve nerede yapılabiliyorsa orada devam ettirilmeliydi. O’na göre bundan da doğal bir şey yoktu. Çünkü yine kendi ifadesi ile “İslam hiçbir tabela altına hapsedilemez”.
18 yılı bulan birlikteliğimizde kendisinden yeterince istifade edememiş olmanın pişmanlığını her geçen gün daha da derinden hissetmekle birlikte; kendisiyle tanışmaktan, beraber olmaktan, talebesi bulunmaktan ve birlikte çalışmaktan duyduğum bahtiyarlığı kelimelerle ifade etmekten acizim. Bu vefat yıldönümünde Muhterem Hocamızı hasretle, muhabbetle, rahmetle, minnetle, şükranla ve de büyük bir hüzünle anıyorum. Rabbim, yolumuzu yolundan ayırmasın.
1-Bkz. Zeki SOYAK, Ölçüler ve Dengeler, İlk Adım Yay., Nevşehir – 2000, s. 65-70.
2–A.g.e.,s. 66-67.
3–A.g.e.,s. 67.
4-Zeki SOYAK, Fazilet Toplumu, İlk Adım Yay., Nevşehir – 2005, s. 29.
5–Ölçüler ve Dengeler,s. 67.
6-Burada Zeki Soyak Hocaefendi, İslam tarihinde meşhur olan Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ömer’in verdiği tepkiyi ve akabinde Hz. Ebubekir’in O’nu teskin etmek için okuduğu “Ey insanlar! Dikkat ediniz, sizlerden kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki O ölmüştür. Kim de Allah’a ibadet ediyorsa hiç şüphesiz Allah hayydır, ölümsüzdür” (Al-i İmran / 144) ayetini hatırlatmakta ve Rasulullah’ın da fani olduğunu, asla gaye olmadığını ifade etmektedir. (Ölçüler ve Dengeler,s. 67-69)
7–A.g.e., s. 69-70
8–A.g.e., s. 69-70
9-A.g.e., s. 66-67