Sükut Notları

Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra kötülüklerden, haramdan ve masiyetten kaçmanın/göç etmenin haricinde hicret olmayacağını beyan buyurmuştu. Yakın geçmişimizde bu beyanı öğretiye tebdil edip, baş tacı etmiştik. Bu öğreti, bize büyük hayaller kurdurmuştu. Hicret denilince sadece kendi haramlarımızdan kaçmayı değil; toplumun haramları, isyanı ve masiyetinden top yekûn firar etmeyi hedefler hale gelmiştik. Henüz bireysellik hanemize teşrif(!) etmemiş, günah olsun, sevap olsun kendimizi cemiyetten ayrı düşünmeye cesaret edemiyorduk. Hep beraber günahlardan, zulümden ve haramlardan hicret edeceğimizin hayali ile bu günlere geldik. Va esafa ki, bırakın kendi hicretimizi, Efendimizin Hicretini bile anmaz olduk. Nerede hicret konferansları, nerede paneller, nerede insanların zihnine hiçbir görsel kullanmadan hicreti nakış nakış işleyen hatipler! Nerede günahlardan, isyandan, şirkten, hicret edecek gönüller! Bunun yerini, donmuş yürekler almış. Günahı, haramı kabul etmeyen ve hicret etmemek için direnen nefisler sarmış piyasayı.
Hicretsiz günler… Zor günler…
(Laf aramızda, bilgisayar bile “masiyet” kelimesini kabul etmeyip, kırmızı çizgi ile altını çizmekten geri durmadı. Haklı! Her teknoloji, üretenin mensup olduğu medeniyetin sonucudur. Mikrosoft ne bilsin masiyeti!
Kendime not: Teknoloji üretmezsen en çok kullanacağın buton “sözlüğe ekle” butonu olacaktır)
KES KOPYALA
Bilgisayarlar son çeyrek asırdan beri ülkemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Birçok kavramı bilgisayar vasıtası ile tedavüle soktuk. Kimimiz bu kavramların yanına kendi kavramlarımızı eklemekten çekinmedik. Üstelik bunu (sanki bizim malımız gibi) gururlanarak yaptık (örnek: Lütfen siz de kulak veriniz! “Molla Google” gibi). Diğer kullanımlarımız neticesinde yeni yeni maharetlerimiz gelişti. Onlardan birisi de bilgisayarda resim kırpma, kesme, kopyalama ve yapıştırma becerisidir. Geçmişte fotoğrafçıların makasla kesip, 404 ile yapıştırdıkları işleri biz ekran başında elimizin altındaki fare (govurcasını kullanmayalım) ile yapıyoruz. Siz, İstediğiniz bir fotoğrafı Nasreddin Hoca Merhum’un leyleği ayaklarından ve gagasından keserek adam ettiği gibi, istediğiniz biçime sokarak arzu edilen görüntüye çeviriyorsunuz. Böylece zevkli bir uğraşla, eğlenceye ulaşmış oluyorsunuz. Esas mevzu bu değil. Bu beceri bana, kırpma-düzeltme, kesip -yapıştırma hastalığını hatırlatıyor. Son dönemlerde kırpma, kesip yapıştırma alışkanlığımız tavan yapmaya başladı. Faydalı zamandan (Aman başka Zaman aklınıza gelmesin; yorgun değilim “dinlenmek “istemiyorum) boş zamana kırpıp vakitten daha az kâr ediyoruz. Geceden kırpıp gündüze ekliyoruz, böylece daha çok yorulup, daha az ibadet ediyoruz. Mubahlardan kullanma kuponları kesip, haramlara yapıştırıyoruz. Şüpheli olmayanlardan kırpıp, şüpheli olanlara yapıştırıyoruz; daha çok haramlara bulaşmamız ondandır. Çok vermekten kırparak cimrileşiyoruz. Konuşmaktan kesip, seyretmeye yapıştırıyoruz. Sonuçta işaretle bile derdini anlatmayan, sadece seyreden ahrazlara dönüşüyoruz. Diğerkâmlılıktan kırpıp, nefsini robotlaştıran zavallılara dönüşüyoruz. Kardeşlikten, fedakârlık ve tahammül kısmını seçip kopyalayarak, hasetliğin üstüne yapıştırıp orada yok olmasını sağlıyoruz. Aslında kendimizden kırpıp eksiltiyoruz. Kendimizi kopyalayıp başkalarına yapıştırmaya, bazen de tersini yapmaya uğraşıyoruz. Lakin virüsleri hesap etmiyoruz.
***
UKALALIK MI?
Son zamanlarda camianın okuyan kesiminde Kur’an’ı açıp âyetlerin kelimelerini bir bir didikleyerek içtihat etme ameliyesi tezahür etmeye başladı. Elbette güzel bir faaliyet. Onların niyetlerini de yargılayamayız. Kur’an’ı anlama ve hurafelerden temizlenmiş bir din anlayışına ulaşma gayreti. Bunu yaparken dostlarımız günümüze kadar ulaşmış temel kaynaklardan istifade ederek çalışsalar gam yemem. Önlerine sözlükleri ve âyetin ihtiva ettiği konularla ilgili tezlerden oluşan kitapları alıp Kur’an kelimeleri hakkında ileri geri laflar ediyorlar. Yok efendim ulema(Dilim varmıyor, hatta sahabe) bu kelimeyi yanlış anlamış. Kelimenin anlamı böyle değilmiş. Yanlış anlama sonucunda yüz yıllardır fıkhen hata edilmiş.Vay efendim onlar da kim oluyormuş, vesaire vesaire… Bir sürü boş iddia. Kardeşim, biz sizler kadar derinliğimizin olmadığını (haddimizi) bilerek sizlere şunu söyleyelim: Bir kere, Kur’an-ı Kerim’i en iyi anlayanlar ilk muhataplarıdır. Onlar yanlış anladı ise Kur’an’ın iniş tarihi yanlıştır.(Haşa)
İkincisi Kur’an-ı Kerim evvelemirde kulaklara ve gönüllere hitap etmeyi yeğlemiştir. Kur’an öncelikle insan zihninde ve gönlünde bıraktığı tesirle mucizedir. Diğer özellikleri mucize olmasının diğer maddelerini oluşturur. Sahabe duyduğuna teslim olmuş, anlamadığını ise Efendimize sormuştur. Çok nadiren de kendi görüşünü izhar etmiştir. Diğer taraftan Arapça kimi kelimelerin onlarca anlamı vardır. Siz kelimelerin anlamından yola çıkarak âyetlerdeki ilahi maksadı rahatlıkla saptırabilirsiniz. Mesela, Duha Suresi 7.âyette ifade buyrulan “Seni şaşkınlık halinde bulup da, doğru yolu göstermedi mi?” âyetindeki “ضالا “ kelimesinin manalarından olan “şaşırmış “ yerine , “sapıtmış” anlamını alıp, Efendimiz hakkında ileri geri laflar edebilirsiniz. Ya da Adiyat Suresindeki “Onun mala karşı aşırı derecede sevgisi vardır” âyetindeki, “ الخير “ kelimesini, “mal” anlamından sıyırıp; hayır hasenat iyilik, manasını tercih ederseniz karşınıza çok hayırsever güzel ahlaklı müşrikler çıkar.
Son söz, geleneği gözden geçirmeye evet, geleneği atlamaya hayır. Geleneği atlayanın nereye düşeceği hiç belli olmaz.
***
ACABA?
Son zamanlarda bizlere sirayet eden her yerde, her zaman fotoğraf çektirme hastalığının sebepleri nedir acaba!
Ebediliği dünyada hâkim kılma isteği? Olabilir…
Ölüm korkusu? Pekâlâ olabilir…
Ahiret endişesi? Tabi ki, Kim hesap vermeyi ister ki?
İyiliklerin, mutlulukların sadece dünyada olabildiğine inanmak? Eyvallah. Çoğu kişi yaşadığı hayat tarzı ile cenneti unuttuğunu gösteriyor zaten.
Geçmişi hatırlama isteği? Tabi ki, normal değil mi?
……………………
Herkes böyle düşünüyorsa sıkıntı büyük demektir.
Oysa karşımızdaki deklanşöre konsantre olduğumuzun binde biri kadar “ kiramen kâtibin” meleklerinin kamerasının üzerimizde olduğunu fehmetsek, poz vermeye ihtiyaç hissetmezdik.
***
AĞLIYOR MUYUZ?
…………………….
Eveet,ağlamayı unutmuşuz.
Allah korusun! Bela ve musibetler geldiğinde mi ağlayacağız!
İyisi mi ağlama bedelini, bedelsiz olarak sunmalıyız.
Üstelik Kul ve acizlik, kelimelerinin birbirinin müteradifi gibi olduğunu bilerek.
Unutmayalım, ağlamak acziyetin çocuğudur.
Haydin dostlar, çocuklarımızı emzirmeye… Beslemeye… Büyütmeye…