Sporun İdeolojisi

Kör ölür badem gözlü olur ya da insanın değeri ölünce anlaşılır. Hangisini kabul edersek edelim yaşarken kolay kolay değer görmediğimiz bir gerçektir. Bunun da en büyük sebebi, bir kişiye büyük bir değer verdiğimizde aynı zamanda eline büyük bir silah vermiş olmamız.
Bin kişiden değer gören bir kişi, ortaya bir doğru savurduğunda sanki bin kişi adına bunu ilan ediyor gibi olur. Ben onun şu yönüne değer vermiştim. Bu görüşü beni bağlamaz diyene kadar atı alan üsküdar’ı geçer. Bu tarz durumlarla karşılaşmamak için de mümkün olduğunca ilerdeki hareketlerini ya da söylemlerini kestiremediğimiz kişilere değer yüklemeye çekiniriz. Ölünce ne değişiyor derseniz. Ölüler kendileri konuşamaz. Yaşayanlar tarafından konuşturulur.
Yani insanların birine değer vermesinin sebebi o kişinin başarılı olması değil. Verilen bu değeri ilerleyen zamanda karşıt gruplara karşı iyi bir silah olarak kullanacak olmasıdır.
Şimdi bu mantıkla spor dallarındaki başarıları değerlendirebiliriz. Mesela ülkemizde dövüş sporlarında gösterilen başarılar genelde değer görmez çünkü bu sporla ilgilenenler genelde muhafazakâr düşünceye sahip kişilerdir. Yani yere göğe sığdıramayıp kahraman yaptığınız bir sporcu iki gün sonra milliyetçi bir söylemle ortaya çıkacaktır. Bunu tahmin eden sol kesim, baştan bu sporcuların başarısını görmezden gelir.
Aynı şekilde İhsan Şenocak Hoca’nın ülkenin kadın voleybol takımına tepki göstermesi de bu sebeptendir. Orada kazanılan başarı iki gün sonra ülkemizdeki feminist grupların İslam’a karşı mücadele ateşine güç katacaktır. Zaten rakipleri de kadın olmasına rağmen kazandıkları her maçı erkeklere karşı kazanmış gibi “kadınların gücünü gösterdiler” söylemiyle sunmaları durumu özetliyor. Üzerinden aylar geçtikten sonra hala gündemimizde kalıp reklam yıldızı olan takımın tek yıldızının hem feminist hem de LGBT görüşünün bayraktarlığını yaptığını hesaba katarsak amaç gayet net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Peki, futbol ne durumda derseniz orası çok ilginçtir. Sahaya dua ederek çıkan bir sporcu maç boyunca küfredebilir ve golünü atınca da secde ederek kutlamasını yapabilir. Aynı takımın taraftarları bir maçta “Ya Allah! Bismillah, Allahuekber!” sloganları ile takımını coştururken bir başka maçta İzmir marşıyla bunu yapmaya çalışabilir. Yani futbol bu ülkenin en geniş kitlelerine hitap etmeyi biliyor.
Herhangi bir sporun kendisiyle bu kadar alakasız ideolojilere destek ya da köstek olabilmesi de ayrı bir sorundur. Ülke olarak hayatın birçok alanında mücadele edemediğimiz bir ülkeyi herhangi bir spor dalında yenmemiz ne anlam ifade eder? Bugün sahada yenebilmemiz geleceğe dair umutlarımızı artırıyor olabilir. Belki de onlarla mücadele edebileceğimizi kendi kendimize kanıtlama şeklimizdir.
Ne olursa olsun ideolojilerin ya da milletlerin bir başarıyı topyekûn elde etmesi uzun yıllar ister. İnsan ise sabırsız bir varlıktır. Bunun için başarılı olma duygusuna hızlı bir şekilde ulaşmak ister. Spor da bize hem anlık başarılı sonuçlar sunar hem de bunu topluluk halinde yaşama imkânı verir. Belki de uzun süreli gerçek bir başarının motivasyonu dahi bugün sağlanan tek turnuvalık başarılarda saklıdır.
Ülke olarak başka ülkelere karşı kazandığımız başarılar bize motivasyon sağlasa da ne yazık ki bu motivasyon genelde diğer ülkelere karşı kullanılmıyor. Yabancı bir ülkeyi basit bir oyunda yenen herkese büyük bir değer biçip silahlandırmanın da anlamı yok. Elde ettiği değeri bizimle gerçek hayatta savaşmak için kullanacak kimsenin basit başarısına sevinecek kadar aklımızı kaybetmeyelim.