SÖZ MEYDANI-Yeni Fildişi Kuleler

SÖZ MEYDANI-Yeni Fildişi Kuleler

Türkiye ekonomik olarak gelişiyor, gelir düzeyi ve alım gücünün artması sebebiyle oldukça iyileşti. Ama en alt (fakir) grubun -oranı bilmiyorum- halen büyük sıkıntıda olduğunu ve en üst (zengin) grubun da daha zengin olduğunu biliyoruz. Orta sınıf ise harcama gücünün artması sebebiyle hep israf ve şikâyet durumunda.

Devlet zenginleşti. Çünkü kredi kartıyla satın alma, kayıt dışı nerdeyse sıfırlandı. Bu da vergi gelirinin artması demektir. Bunun sonucu devlet de israfın doruğunda. Buna bağlı olarak orta gelir grubunun çoğunluğu devletten maaşlı olduğundan o kesim de israf batağında.

Bunun neticesi maddileşen bir millet ortaya çıkıyor. Hayatı bu dünyadan ibaret görmediğini hep söyleyen, orucunu tutan, cumalara ve sohbetlere devam eden, ara sıra namaz kılan, dini söylemleri pek seven, evine-ailesine genelde bağlı… bir kesim var ki israf ederken ahireti unutuveriyor. Kimse yemeyelim, içmeyelim, giyinmeyelim, nimetlerden faydalanamayalım demiyor. Ama özellikle orta gelir grubu yaşantısına bakmalı. Harcamalarının niteliğini gözden geçirmeli. Ahiret için mi, bu dünya için mi harcıyor ve yaşıyoruz? Bu soruyu hepimiz sormalıyız.

KONDA, 2008 ile 2018 yılları arasında çeşitli alanlarda karşılaştırmalar yaptığı 10 Yıllık Toplumsal Değişim Raporunu yayınladı.

Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de ateist oranı yüzde 1’den yüzde 3’e yükselirken, kendini inançsız olarak tanımlayanların oranı yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkmış.

Yine anket sonuçlarına göre, kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 55’ten yüzde 51’e gerilerken, başörtüsü oranı yüzde 52’den bir puanlık artış göstererek yüzde 53’e yükselmiş. İnançlı olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 31’den üç puanlık bir artışla yüzde 34’e yükselmiş ve oruç tutanların oranı da yüzde 77’den yüzde 65’e gerilemiş.

 

“KONDA’nın yaptığı araştırmanın sonuçları ne anlatıyor ve bu sonuçları nasıl yorumlamalıyız?” Soruyu Elif ÇAKIR sormuş. Biz de bakalım sonuca:

1- Okuma oranı, eğitim ve gelir düzeyi arttıkça dindarlık azalıyor.

2- İlahiyat akademisyenleri, tarikat ve cemaat mensupları ekranlarda ve sosyal medyada kendileri veya bağlılarınca üst perdeden tartışıp insanların kafasını, inancını altüst etsinler, millet de dindar kalsın öyle mi?

3- Din ile ticareti, şirketleri ile ibadeti, sadaka sevabı ile cemaat, tarikat menfaatini karıştıran sohbet başkanları ve onların üstleri bu sonuçta sorumluluklarını düşünmelidirler.

4- İmam hatiplerin çoğalmasını “içi boşalıyor” veya “her yere imam hatip oldu” diye eleştirenler de düşünsün.

5- İmam hatip açmayı şov haline dönüştürüp “levhası olan ama içinde öğrencisi ya da meslek dersi öğretmeni olmayan” imam hatip açanlar da kendini hesaba çekmelidir.

6- Müftülerimiz kendilerini mülki amirlerin yanında gezinen, lazım oldukça dua eden, yedek gezen kişiler olarak görmek yerine “kaç kişiye ulaşılabilir”in kaygısını gütmelidir. Bu konuda iyi örnek müftü, vaiz ve imamlar seçilmeli.

7- İlahiyat akademisyenleri, cami hocaları, diyanet görevlileri, imam hatip meslek dersi öğretmenleri, cemaat ve tarikat liderleri, bütün dindar kadın ve erkekler okulun, caminin, fakültenin dışında kime ulaştılar, kimin İslam’ı tanımasına vesile oldular? Bu soruların cevabını hep beraber vermeliyiz.

8- Emekli imamlarımız, hac şirketlerine umreci kazandırmak için sarf ettikleri gayretin ne kadarını insanımızın dinini korumak için kullanıyorlar acaba?

9- Gençleri KYK’lardaki resmi din görevlilerine (Kur’an kursu öğreticisi, imam), GSB’de hiçbir özelliği olmayan gençlik merkezi çalışanları (gençlik lideri)na bırakıp “onlara şu imkânları verdik” diye hizmet sırlaması yaparak da kazanamayız.

Sonuç; herkes yukarda saydığım veya saymadığım alana inmelidir. Kendimizin inşa ettiği fildişi kulelerden (okul, cami, dernek, vakıf, makam, koltuk, büro …) inmeli ve tekrar halkla olmalıyız. Yarın “Ne yaptın?” diye sorarsa Rabbimiz, ne diyeceğiz?

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.