SÖZ MEYDANI- TTS ile MMT

Ülke gündeminin bitmeyen konusu COVID 19 VİRÜSÜ. Hemen her yerde konuşulan ve bir sonuca ulaşmayan bilgi değil “malumat” aktarımları. Köşe yazarları ve haber programlarının her konuyu ama her konuyu bilen ve üstün zekâlarıyla yorumlayan konukları (nasıl konuksa her hafta gelen ve ekran ekran gezen) covid 19’u gündemin birinci maddesinden hiç indirmiyorlar. Toplumu paranoyak haline getiriyorlar. Hasta ya da hastası olmayanlar da psikolojik hasta oldular.
Evet, ciddi bir durum var. İnsanların bu ciddiyeti anlamaları gerek. Ona göre de tedbirlerini almaları şart. Buradan, inananlar için dedim ki: Tedbir, tevekkül ve sabır. Tedbiri de işin uzmanları “MESAFE, MASKE, TEMİZLİK” şeklinde ortaya koydular. Öyleyse niçin her yerin hep birinci gündemi? Toplumu hastalık hastası yapma niyeti ile korku imparatorluğu mu kurmak isteniyor? Ekonomik bir kriz bir çöküntü mü meydana getirmek istiyor acaba birileri? Dünyaya hâkim olan ve içerde onların emri altında bulunan güçlerin egemen olma anlayışlarına bu pandemi dönemi fırsat mı oluşturuyor?
TEKRAR SÖYLERSEK COVID 19 DENİLEN VİRÜS VAR VE İNSANLAR HASTA OLUYOR, AĞIRLAŞIYOR, ENTÜBE OLUYOR AZ DA OLSA ÖLENLER OLUYOR. Bu bir realite, komplo teorilerine gerek yok. Hatta hastalık tıpkı ölüm gibi genç ihtiyar, fakir zengin, unvanlı unvansız, er general, başkan başbakan cumhurbaşkanı, kadın erkek… ayırt etmiyor ve herkese bulaşıyor. Olayın ciddiyeti de buradan kaynaklanıyor. Tıpkı savaş istismarcıları, sömürücüleri, zenginleri gibi covid fırsatçıları da çıktı ve bunu değerlendiriyorlar. Bundandır ki gündemden düşürmüyorlar.
Biz Müslümanız. “MESAFE, MASKE, TEMİZLİK” ve” TEDBİR, TEVEKKÜL VE SABIR” üçlemelerine dikkat edip işimize bakacağız. Gerisi bize ait değil.
BASİRET VE FERASET
Eğitim ve öğretim kelimelerini çok fazla kullandığımızı hepimiz biliriz. Çünkü hayatımızın başlamasında ve bitmesinde, ikisi arasında eğitim var. Öğrenmenin davranış haline dönüşmesine eğitim dendiğini de biliriz.
12 Eylül tarihinde gün boyunca Çevrimiçi/ online 17. İmam Hatipliler Kurultayı yapıldı. Çok değerli konuşmacılar da daha çok duygularını dile getirdiler. Kurultayın konusu ise “Basiret ve Feraset” idi. İyi ve yerinde bir seçimdi. Zamanımızın kolaycılığına merhem olacak bir konu. Bakma, görme, fark etme. Şimdi farkındalık diyorlar. Bak, gör, fark et ama kalp gözü olmazsa eksik kalır hepsi de. Bilgilendik, istifade ettik. Dr. Necdet Subaşı Bey’in konuşmasının konusu dikkatimi çekti: “Anadolu İrfanı ve Feraseti”
Anadolu insanının irfanını küçümsemeden takip etmek gerekiyor. Bu irfan “Ariflik” kavramıyla daha iyi anlaşılır. Mektep medrese görenlerin ilmi ile fark ettiklerini Anadolu insanı irfanıyla görüyor. Her ne kadar Medreseliler onları aşağı görse de onlar medreseliye “mürekkep yalamış, tedrisat almış…” gözüyle bakar ve değer verirdi. Bu bile bir ariflikti.
“Danişmentler, âlimler medresede bulduysa
Ben harabat içinde buldum ise ne oldu?”
Yunusumuz da böyle diyor. Önemli olan bulmak değil mi? Arayan bulur, ama Mevlasını ama belasını. Aramayan bulamaz. Mevla, bela onu bulur mu bilmem. Bulmanın şekli, kurumları, mekânı farklı olabilir. Anadolu insanı aradığını hayatın içinde buluyor. Her köyün her mahallenin hatta her şehrin bir eşrafı vardı. Demokrasilerde herkes eşittir diyerek (oy hesabı bakımından veya devletin otoritenin gücünü artırmak gayesiyle) eşrafı yok ettik. Eşraf irfanın arifliğin temsilcisiydi. O irfanın kırıntıları da ahalide bulunurdu. O kırıntılar bile ahalinin dirlik, düzenini korurdu.
Medrese öğretim, eşraf eğitimdi. Bunun adı yani eşraftakilerin adı, lakabı değişse bile işlevleri değişmezdi. Kalp gözüyle bakan ve düşünen karar veren insanlar. Kadıya gitmeden onlara gidilmesi ondandı. Şimdi “bilirkişi” diyorlar. “Arabulucu” diyorlar. Ama eşrafın yerini tutmuyor. Kaybedilene dönmek, onu bulmak istiyoruz ama çok zor.
Derim ki; mektep-medresesine bakmadan insanların irfanına, arifliğine baksak fark edebilir, görebilir miyiz acaba?