SÖZ MEYDANI – Tedbir Sabır Tevekkül ve İmtihan

SÖZ MEYDANI – Tedbir Sabır Tevekkül ve İmtihan

Bir hastalık ki dünyaya meydan okudu. Önceden de salgın hastalıklar olmuştur. Binlerce hatta milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. Ama bunlara karşı aşı bulundu ya da hasta insanların tespitiyle karşı tedbirler alınmış, bulaşması engellenmişti. Yine modern denilen çağın sapkınlıkları sonucu şekil değiştiren hastalıklar da olmuştur. Bu dönem insanları gibi hastalıklar, bu hastalıklara sebep olan mikroplar, virüsler de mutasyona giriyor. Öyle olunca hastalıklara karşı tedbir de ilaç olarak zorlaşıyor.

Bir hastalık ki dünyaya meydan okudu diye başladım yazıma. Genel olarak bu tür bulaşıcı hastalıklar tedbir imkânı olmayan fakir, gariban, zayıf insan veya topluluklara büyük zarar verirdi. Tuzu kuru olanlara (zengin, yönetici, konum sahibi…) pek dokunamaz veya az dokunurdu. Çünkü bu tür salgınlara karşı dediğimiz kesim hemen kendilerini korumaya alır, hastayı ve hastalığı kendilerinden uzak tutarlardı. Ama “Korona 19”da bunu başaramadılar. Çünkü virüs kimde belli değildi.

“Mavi boncuk kimde” diye sorsanız bile cevap alamıyorsunuz. Çünkü boncuğa sahip olan bile onun kendinde olduğunu bilmiyor. Kimde olduğu bilinmeyen virüsün de bulaşması çok kolay ve basit oluyor. Her insan (hayvan değil) virüs taşıyıcı olabilir.

En sevdiğiniz ve yakınınızda olan insanlar bile taşıyıcı olabiliyor. Toplu yaşamanın gereği diğer insanlarla iç içesiniz. Toplu taşıma araçları, AVM’ler, pazarlar, işyerimiz, okullar, camiler, parklar… izole olmamızın mümkün olmadığı bir hayatın gerekleri. Global dedikleri bir dünyada da yaşıyoruz. Yani virüsün ırk, ülke tanımadığı da görülüyor. Öyle olunca da virüsten kurtulmanın imkânı neredeyse yok gibi. Virüs de bulaşırken kişinin kimliğine, varlığına, konumuna, yaşına bakmıyor. Bu da bütün insanlığı tedirgin etti ve korkuttu. Tüm dünyaya yayılan herhalde tek hastalık oldu.

Sonuçta çaresiz kalan dünya büyük can ve mal kaybı yaşadı, yaşıyor. Herkes konuşsa da bu iş bilim adamlarına havale edildi. Onlar da uğraştılar, uğraşıyorlar. Sonuçlar da görülüyor. Her türlü inanç sahibi “Korona 19” bulaşıcı hastalığını inançlarına göre yorumladı. Ceza veya imtihan olarak yorumlandığında inandığından yardım istedi. Müslümanlar olarak biz de Allah’tan yardım istedik, ferdi ya da toplu olarak dualar yaptık. Allah’a sığınmanın rahatlığını, mutluğunu yaşadık

Müslüman tedbir ve tevekkül etmeli, dedik biz de. Her işte olduğu gibi bu işte de tedbirlerimizi alıp sonucu Allah’a havale etmenin teslimiyetini yaşamalıyız. Öyle de yapıldı. Ama insanın sahip olduklarının değerini kaybedince anlamasının acı tecrübesini yaşadık. Camiye gidememe, cemaat olamama, toplu ibadetlerden mahrum olma, dini veya kişisel sohbetlerden uzak kalma, hasta olduğu zaman en sevdiğimiz insanların yanında olamama, cenazelere katılamama velhasıl bizim olmazsa olmazımız kabul ettiğimiz birçok eylemi yaşayamamanın acısını çok derinden hissettik.

Medeniyetimizin öncelikleri ve verdiği önem itibariyle değişik gündem adlandırmaları var. “Yeşil medeniyeti, Vakıf medeniyeti …” gibi. Bunlardan biri de “Sevgi Medeniyeti”dir. Biz önce genel anlamda insanı severiz. Sonra eş, çocuklar, akrabalar, komşular tanıdıklarımızı… candan severiz. Tabiatı ve ondaki güzellikleri severiz. Sosyal hayatın güzellikleri, bunlarla beraber olmak ve var olanı onlarla paylaşmaktır. Sevmek, sevilmek ve bunu fiziken, sosyal mesafesiz yaşamak. Yapamadık. Bunların değerini anladık. Çocuğunu, torununu, anne babanı, büyüklerini kucaklayamamak, öpememek, 2 metre mesafeden konuşmak… Aman ya rabbi, ne zor. Ama yaşadık.

Bunun yanında ülkemizde ve dünyada, sosyal hayatta İslami kuralların ve genel ahlakın hiçe sayılmasından rahatsızlığımız bir gerçekti. Kafeler, kahvehaneler, kumarhaneler, barlar, gazinolar, fuhuş yerleri, turistik yerler, haramların fink attığı birçok mekân, sokakta sarmaş dolaş gezme manzaraları … bu hastalık sebebiyle yok oldu. Rabbim daim kılsın, dâimiyeti için de Allah nizamını hâkim kılsın. İlahi nizamı öncelikle ülkemize sonra yeryüzüne hâkim kılmak için biz Müslümanlara çalışma nasip etsin.

Komplo teorilerini bir tarafa bırakırsak “tedbir, sabır, tevekkül ve imtihan” olarak niteleyebileceğimiz bu dönemde birçok Müslüman Kur’an’la, ibadetle, tefekkürle ailesiyle daha çok beraber ve haşır neşir oldu. Kur’an bilmeyen ya da okuyamayanların üzüntüsünü dinledik.

“Bizim hayır zannettiklerimiz şer, şer zannettiklerimizde hayır olabilir.” teslimiyetinin gereği olarak geleceğe umutla bakmalıyız. Kalın sağlıcakla…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.