SÖZ MEYDANI – Sıkıştır Daralt Pes İle Terk Ettir

Bu memleketin geçmişinde köşe taşı denilen olaylar vardır. “SIKIŞTIRMA POLİTİKASI” Önce sıkıştır, yerini daralt, sonra pes etmeye zorla, sonra yerine kim isteniyorsa o getirilsin. Yıllardır küresel dış güçler ve onların içerideki her alandan (bürokrasi, basın, iş dünyası, üniversite, sanat dünyası, ekonomi dünyası …) temsilcileri hep bir ağızdan sıkıştırma, daraltma, pes ettirme hareketine katılırlar. İçeriden ve dışarıdan topyekûn bir algı operasyonuna girişirler.
Abdülhamid’e de öyle yaptılar. Dışarıdan organize edilen içerideki -yukarıda belirttiğim- odaklar harekete geçtiler ve tüm tertipleri padişaha yüklediler. Her yapılanı olumsuz olarak nitelediler. Sonra “Kızıl Sultan, müstebit yani istibdatçı, sansürcü, baskıcı” kelimeleri etrafında dönen onlarca iftiraya, atanlar da dinleyenler de inandılar. En hassas noktadan “dini, din kurallarını tahrif, âlimleri aşağılama” gibi hususlar başta olmak üzere “halk, devlet, millet, hürriyet adalet…” düşmanı ve yok edicisi iftiralarıyla Abdülhamid’i SIKIŞTIRDILAR ve vurdular. Yani en fazla bağlı olduğu ve korumaya çalıştığı kavramlarla Abdülhamid’i suçlayarak pes ettirdiler ve tahttan zorla indirdiler.
Vahdeddin için de aynı sıkıştırma politikası uygulandı. Necip Fazıl’ın “Vatan Haini Değil Vatan Dostu” diye nitelendirdiği Vahdeddin de algı operasyonları sonucu oluşturulan kamuoyu baskısıyla canı gibi sevdiği ülkesinden kaçmak değil ayrılmak zorunda kaldı. Ülkesini terk eden dünyadaki tüm hanedan mensupları, giderayak büyük miktar para ve altını yanlarına alırken Vahdeddin neredeyse beş parasız gitti. Zaten Osmanlı hanedanının yurt dışındaki durumları ve Vahdeddin’in cenazesinin bile haczedilmesi bunu kanıtlar.
Sıkıştırma politikasının bir örneği de Adnan Menderes’tir. Çeşitli hamlelerle, özellikle üniversite basın ve askeriyede üst düzey komutanlar tarafından sıkıştırılan ve aslı astarı olmayan iftira ve karalama kampanyalarıyla Menderes’in pes etmesi istenmiştir. Pes etmeyip “milletin iradesi” dediği için de Menderes direnince darbeyle devrilmiş idam edilmiştir. İade-i itibarla itibarı iade edilen Adnan Menderes hiçbir suçu sabit görülmeden idam edilmiştir.
Turgut Özal da statükonun çarkına ağaç çubuk soktu. Çarklar mevcudun korunmasından, nemalananlar çarklarına sokulan çubuktan rahatsız oldular. Hemen bahsettiğimiz odaklar devreye girdi ve SIKIŞTIRMA POLİTİKASINI uygulamaya başladılar. Daralttılar ama o, tavizlerine rağmen pes etmedi. Kendi içinden Brütüsler çıkarttılar ve elini kolunu bağladılar. Beklenmeyen bir zamanda öldü. Hastalanması, doktora götürülmesi esnasında yaşananlar ve halen aydınlatılamayan şüpheli bir ölüm.
Müslüman kesimin siyasete girmesi ve devleti yönetmeye talip olmasının lider ismi Necmettin Erbakan. Siyasette başarılı olmaya başlayınca statükoyu sarsan yeni söylemleriyle beraber SIKIŞTIRMA POLİTİKASININ muhatabı oldu. Partilerini kapatarak, yargılayarak, partisini bölerek, hapse atarak sıkıştırdılar ve pes etmeye zorladılar. Pes etmedi ve millet onu hükümet etti. Sıkıştırmayı hızlandırdılar. Söylediğimiz odaklar topyekûn harekete geçip darbeyle indirdiler. Pes etmedi ama odaklar da durmadı. Rahmetli olduğunda bile devam eden davaları, sonuçlanmış mahkûmiyetleri vardı.
Siyaseti dizayn etme görevleri olan dış ve iç güç odakları 2002’de yeni bir hamleyle Ak Parti iktidarına göz yumdular ve takibe aldılar. İcazet verdiler. Çok da şikâyetçi değillerdi. Hatta dediklerini de yaptırıyorlardı. Ama karşılarında “sıkıştırılmış, daraltılmış, kaçırılmış” bir liderin, Erbakan’ın talebesi Recep Tayyip Erdoğan vardı. Dersini iyi okumuş, iyi hazırlanmıştı. Zamanı iyi kullandı. Milletin yıllardır aradığı bir siyasetçi oldu.
Önce millet dedi ve millete hizmet etti. Ülkeyi ve devleti “muasır medeniyet seviyesine” yaklaştırdı. İnsanımıza özgüven kazandırdı. Artık “Ben de yaparım, ben de varım.” diyordu. Halktan birisi olarak ezilmiş kesimlerin (dindarlar, Anadolu insanı, engelliler, kadınlar, yaşlılar, fakirler, çocuklar ve özellikle parçalanmış aile çocukları…) hamisi oldu. Kimsesizlerin kimsesi oldu ve milletin gönlünde taht kurdu.
Ama küresel dış güçler ve onların içerideki her alandan (bürokrasi, basın, iş dünyası, üniversite, sanat dünyası, ekonomi dünyası …) temsilcileri de boş durmadılar. Suikast ve darbe planlamaları, ekonomik çökertme savaşı, sınır ülkelerindeki savaşlar, karışıklıklar, terörle terbiye etmek için terörün beslenmesi, düşman gruplar oluşturma vs. Bütün bunların olumsuz sonuçlarını da Recep Tayyip Erdoğan’a fatura etme operasyonları… Sonunda kendi içinden de desteği olan bir darbe girişimini bile organize ediyorlar.
Sıkıştırıyorlar, daraltıyorlar, pes ettirmek, kaçırmak istiyorlar. Bunları yapıyorlar ama pes etmeyen, kaçmayan ve millet hizmetine devam eden bir lider var. Onu destekleyen de bir millet var. Tüm iç ve dış planlara, düşmanlara, istemeyenlere rağmen Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını ve Ak Parti’nin meclis çoğunluğunu sağlayacak desteği vermek gerektiğine inanıyorum. Çünkü bunu istemeyenler pek dost değil.
Ramazanınızı tebrik eder; kendimiz, ailemiz, milletimiz, ümmetimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden dilerim. Selam ve dua ile.