SÖZ MEYDANI- Medine’de Sahabe Olmak

İnsanlığın cehaletten saadete yürüyüşü, 610 yılında başlayan “oku” emrini anlayan ve gereğini yapan Efendimiz (sav) ve O’na iman eden bir avuç sahabeyle başladı. Kısa zamanda hatırı sayılır ve çoğu da gençlerden oluşan Mekkeliler, İslam’ı kabul ettiler. On üç yıl boyunca fiili ve manevi işkencenin yanında, Habeşistan’a hicret ve üç yıl süren boykot, Müslümanları yeni arayışlara yöneltti.
Yesrib’den gelen bir ekibin hidayete ermesi ile başlayan süreç, Akabe Beyatlarına, oradan da yeni hicrete doğru yol aldı. Kısa bir zaman sayılacak dilimde yeni bir şehir ve taptaze bir medeniyet doğdu. Yesrib artık Medine olmuş ve yeni müesseselerle de beraber yeni çalışma alanları ortaya çıkmıştı.
Sahabe ve Değişim
Mekke’de olduğu gibi sadece defansif bir hayat yoktu Medine’de. Özellikle ilim ve mücahede alanlarında inanılmaz bir ofansif hayatı olmuştu Müslümanların. Suffa ashabı başta olmak üzere tüm Müslümanlar ilim yolculuğunda çok hızlı mesafeler kat ettiler. Mescitteki hürriyet iyi bir özgüven kaynağı olmuş, hem ilim sahasında hem de sosyal hayatta ileriye taşımıştı saadet erlerini.
Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirler de ve Medine’de ev sahibi olan ensar da Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, hadis ve okuma-yazma sahalarında büyük bir çaba gösterdiler. Medine dışından gelen heyetler ve Bedir cihadının ardından yeni toprakların İslam coğrafyasına katılmasıyla beraber, ilme ve ilim adamına olan ihtiyaç hat safhaya ulaştı. Peygamber Efendimizin dizinin dibinde yetişen sahabe efendilerimiz artık İslam dairesinin genişlemesi için hizmet etmekteydi.
Sahabe Efendilerimiz Ayetlerle Övüldüler
Sahabe efendilerimizin gelişimleri ve arkasından gelecek nesillere örneklikleri hayat kitabımızdan bizlere ulaşmaktadır.
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler ve (bu Muhâcirleri) barındırıp onlara yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (el-Enfâl, 74)
“Bunlardan sonra iman edip hicret edenler, sizinle beraber cihad edenler var ya, işte onlar da sizdendir.” (el-Enfal 8/75)
Hicret ve Cihad: Allah yolunda imkan aramak ve bulunan imkanları yine Allah’ın dini için kullanmak, bu iki kavramın yeterince anlaşılmasıyla gerçekleşecektir. Sahabe efendilerimizden bize uygulamalı bırakılan bu muhteşem iki eyleme sımsıkı sarılmak gerekecektir.
Yeryüzünün gördüğü en güzel talebelerin gelişimine en güzel örnek olan ayetlerden bir tanesini daha okuyalım:
“…Allah Teâlâ, Rasulü’ne ve müminlerin gönüllerine huzur ve emniyet duygusu lütfetti. Onların takva sözünü tutmalarını sağladı, onları takva üzere durdurdu. Zaten onlar bu söze pek layık ve ehil idiler. Allah her şeyi hakkıyla bilir.” (el-Feth 48/26)
Takva: Allah’tan sakınmak, sorumluluğun bilincinde olmak gibi anlamlarıyla öne çıkan takva kavramının asıl kazanımı sahabe hayatlarına bakılınca anlaşılmaktadır. On beş sene önce cehaletin yeryüzünü sardığı zamanlarda işlenen fuhşiyat ve münkerat, yerini takvaya ve saadete bırakmışsa bu durum çok tefekkür gerektirir.
En hayırlı topluluk olarak insanlık tarihine damga vurdular. Öyle sımsıkı sarıldılar ki hayata ve İslam’a, Rabbimiz çoğu kez örnek ve öncü nesil olarak takdim etti sahabe neslini.
“Ey Ümmet-i Muhammed! Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız, Allah’a da inanırsınız…” (Âl-i İmrân 3/110)
Öyle hayırlı ümmet oldular ki, “Allah, sizi ebedi barış ve selamet yurdu olan cennete davet ediyor.” (Yunus 10/25) gibi ayetler o güzel nesli takip edenlerin de ebedi selamet yurduna ulaşacağına işaret etmektedir.
Rabbim yolumuzu açık eylesin…