SÖZ MEYDANI – Mahremiyet ve Mahcubiyet

Aile. İlkadım’ın yayına girmesinden beri üzerinde durduğum bir konu. Bir zamanlar 1980 öncesi Günaydın ve Hürriyet gazeteleri magazin dergilerini (Saklambaç ve Kelebek) ek olarak vermeye başlayınca muhafazakâr Tercüman gazetesi de “İnci” adlı magazin ekini vermeye başlamıştı. 1980 öncesi İslami camia olarak buna şiddetle karı çıkmıştık. Bu dergilerin maksadı evlere girerek aileyi bozmaktır denilmişti. Magazinin; cazibesi ve adına sanatkâr(!) denilenlerin gayri resmi ve gayri İslami hayatlarını süsleyerek anlatıp aile mahremiyeti ve ahlakını sarsmak olduğu da ifade edilmişti. Onun için bu gazetelerin-eklerin eve sokulmaması tepkisi gösterilmişti.
Ancak bu karşı çıkışı sağlam hale getirecek aileyi koruma alternatifini de getirememiştik. Karşı çıkmak, muhalif olmak kolay ama “ÇÖZÜM” getirmek çok zordu. Nitekim televizyon olayında da öyle oldu. Televizyona direndik “fitnevizyon” dedik, antenlere “şeytan boynuzu” dedik. Fakat bu alet evimizin başköşesine oturdu. Önce çocukları mana ettik, kumanda elimizde, kontrol bizde dedik ama başaramadık. O bizi esir aldı.
Kendimizi buna hazırlamadığımız için de hep Batı’nın ve içimizdeki Batıcıların, dini ve ahlaki hiçbir kaygısı olmayanların, sadece kâr düşünenlerin çektiği film ve dizilerin mahkûmu olduk. Artık aile boyu her şeyi seyreder olduk. Sonuç “televizyon” kendisine verilen görevi yaptı ve aile mahremiyeti ve mahcubiyetini yok etti.
Mahremiyet ve mahcubiyet yok olunca serbestlikler geldi. Erkeğimiz kadınımız kızımız oğlumuz dışarıyla tanıştık. Dışarıda yaşama özgürlüğü ile tanıştık. Başka kadın veya erkeklerle rahat ilişkiler kuruldu.
Kocasından başka kadın ve erkeği bilmeyen, tanımayan aile bireyleri evin dışındaki sahte davranışları, konuşmaları, gülücükleri, işveleri, cömertlikleri… gördü ve aldandı. “Benim hanım niye bu kadar cilveli, güzel giyimli değil” diye düşünen kocanın hanımı “benim bey neden bu kadar sevgi dolu, cömert, güzel sözlü, iltifat eden biri değil” diye mukayeseye başladı. Mukayese (karşılaştırma) karı ve kocanın arasına soğukluğu getirdi. Evin tadı tuzu kaçtı. Soğukluk şüphelere, şüpheler de evin dışına daha fazla ilgiye sebep oldu.
Dışarıdaki ilgi, yasak ilişkilere yol açtı. Haramın kapısından bir kere girince şeytanın işi kolaylaşır. Nitekim öyle de oldu. Mahremiyet ve mahcubiyet azalır ya da kaybolursa şeytanın işine alt yapı oluşur. Mahrem olan birisiyle karşılaşınca veya konuşurken başını öne eğen, karşıdakinin yüzüne bakamayan kişilere şeytanın hükmetmesi zordu. Öyle de oluyordu.
Ama şimdi iş kolaylaştı. Şimdi halimiz pek iyi değil. Çok kötü de değil. Tarih boyunca ailenin, kadınların, gençlerin, çocukların durumundan hep şikâyet edilmiş. Kutadgu Bilig’te saydığım kesimlerin bozulmasından bahsedilir. Fütüvvetname’lerde de. Bu konuyla ilgili tüm kitaplarda benzer şikâyetler var. Şimdi de öyle. Ama zaman ve mekân şikâyetin içeriğini değiştirmiş. Şikâyet edilen konu veya kesim ne kadar gündemde tutulursa durum daha da kötü oluyor. “Batılın çok tasviri hakkı örtüyor.” Biz de yanlışı, kötüyü gündemimizde tuttukça yanlışlar artıyor, çoğalıyor. Kadın ve aile konusu da öyle. İnsanlar bizden yardım istiyor mu? Rahatsızlıklarını belirtip çözün arayan kimler? Rahatsız olanlar bu işe aile, ahlak açısından mı rahatsız? Yoksa art niyetliler mi?
Bu konuyu olumsuz taraflarıyla gündeme taşıyan ya da gündem de tutanların çoğu art niyetli. İyi niyetli ve ahlakî olarak olayı çözme niyetinde değiller. Bu konudan dini anlamda da rahatsız değiller.
Bu sebeple kendimize bakarak, aile fertlerine, konu komşuya, hısım akrabaya, eşe dosta bakarak bu olay bu kadar çok mu diye sorgulayabilirsiniz. Şimdi bir haber: Türkiye’de hane ya da kişi başına en çok içki tüketilen yer Konya çıktı. Haberin kaynağı yok. Nereden, nasıl bu sonuca varıldığı ile ilgili bilgi yok. Hâlbuki herkes bilir ki içki tüketiminde Trakya birinciliği kimseye kaptırmaz. Ama haber yayıldı bile. Konya mahkûm edildi(!) Lütfen kendimize bakalım. Korkmayalım. Aile yapımız sağlam onu koruyalım. Ne kadar yaygara yapılırsa yapılsın içimiz muhabbet dolu. Evimiz “hane-i saadet”tir.
Hem kendimizi hem de ailemizi kem gözlerden, art niyetlilerden koruyalım. Yaygaralar, sahte ve iyi niyet amacı gütmeyen anketler, veriler bizi korkutmasın ama kendimizin ve başkalarının yaptığı yanlışları da görmezlikten gelmeyelim. Muhabbetiniz eksilmesin. Kalın sağlıcakla.